Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

31 Aralık 2018 Pazartesi

2018'e veda...

Selam millet,
Sanki 2018'in hakkını vermişim gibi bi de veda yazdım ama ne diyeyim şimdi. Ben hiç bi şey anlamadım bu yıldan pek bi bereketsiz geçti. Şükür tabi bu günümüzü aratmasın yaradan. Şu manada bereketsiz yani, günler su gibi aktı çarçabuk geçti. Bu yıl bloğa çok vakit ayıramadım. Telefonların elimizin altında olması ve instagram illetinin daha kolay ulaşılabilir olması blogları kötü etkiledi bence. Aslında buraların tadı hiç bir yerde yok. Yazdıkların daha derinlemesine yazabiliyorsun ve kimsenin senin yanlış anlayıp da kötü eleştiri yağmuruna tutma durumu olmuyor buralarda. Bu seneyi her yönüyle kısaca bi gözden geçireyim istedim.
2018 yılına girer girmez ayağımı kırmıştım. Aaa yok tüh vahlamadım. Bilakis neredeyse sevindim. O kadar kötü bir ruh halindeydim ki iş yeri beni fazlasıyla bunaltmış, terfisiz sorumluluklarım beni içinden çıkılamaz bir hale sürüklemişti. 6 ocakta ayağım kırılınca 45 gün işten uzak kaldım. Tabiki de canım çok yandı. Bu zaman zarfı içinde de bir çok şeyle sınadı rabbim. Şükrettim hep her halime her günüme ve başıma gelen olaydan dersler çıkarıp, hayra yormayı daha iyi öğrendim. Bu zoraki dinlenme süresi ruhuma o kadar iyi gelmişti ki yeniden doğmuş gibi oldum arınan ruhumla... Şükür hiç kırılmamış gibi sağlığıma kavuştum ondan. Hayata bakış açımı değiştiren bu dinlenme süreci bundan sonraki yaşamımın tamamını olumlu yönde etkiledi. 
Ve kitaplar... Zaten bu yıl içerisinde okuduğum kitapların çoğunluğunu evde bulunduğum dönemde okudum. İyi ki de vakit varken okumuşum şimdi ne mümkün işler yoğun evde de Görkem'in derslerini takip et, testlerini kontrol et, çocuklarla oyun oyna, onları yatır, arkasından benim uykumda gelince kitap okumak hayalden öte gidemedi. Haaa peki şimdi herkescikler efenim şu kadar kitap okudum (çok fazla okuduğu halde okuduğu kitap sayısından memnun olmayanlar falan onları kıskanmadım mı?) Hem de çok ne yapayım ya ne ara okuyayım gece kalkıp da kitap mı okuyayım. Bi de neyi tespit ettim. Her yılın sonunda temposu düşük, dili ağır, ve zor giden kitapları tercih ediyorum. Nedir bu benim bahtsızlığım arkidiş zaten yeteri kadar az okumuşum. Yıl sonunda bari azcık farkla biraz arttırabilseydim. Cıksss nayır nolmadı :( hem de iki tane kitabı birden yarım bıraktım :((( 
- 8 çocuk kitabı
- 13 yetişkin kitabı 
Ayyy valla ayıp yazarken bile utandım. Ayda iki kitap bile okumamışım. Aslında kitaplarla olan hedefim nettir benim. Her sene okuduğum kitap sayısından bir tık fazla okuduysam hedefime ulaşmış sayacağım da olmadı bu yıl olamadı. Neyse yeni yıldan beklentilerimden biri de 2019'da daha fazla kitap okuyabilmek ve daha akıcı, sürükleyici kitaplarla tanışmak.
Başkaca ne yaptım.... İki yıldır hayal ettiğim sünnet partisini bu yıl yapma fırsatım oldu. Herşeyin dört dörtlük olmadığını ayrıntılı bir yazı halinde yazmıştım daha önce. Çocuklar mutlu oldu. Sevdiklerimizi bir araya toplama fırsatımız oldu. Çocuklarının anılarında saklayacakları rüya gibi bir gün oldu. Hala fotoğraf albümünü fotoğrafçıdan alamadım tabi 2019'da inşallah :)

Evlatcanların ikisi de gözlüklendi :) Allah dert, keder, elem vermesin. Allah sağlık versin...
Bu yıl Görkem ortaokullu oldu. Onun heyecanı ve adaptasyonu vardı. Tek bir öğretmenden bi sürü öğretmenin olması hepsinin ayrı kaprisi, çocuğa öğretimin dışında eğitim de vereceklerini unutan öğretmenlerle tanışma fırsatımız oldu. Çocukların davranışlarını sözlü notuna düşük vererek tehdit eden eğitimcileri tanıdık artık ölsek de gam yemeyiz. Öğretmenlerden (sözüm meclisten dışarı) eğitim adına bir şey bekleyemeyeceğimizi de öğrenmiş olduk. Bu tehditlere, korkutmalara rağmen derslere çalışmaktan, ödevlerini yapmaktan soğumayan, herşeye rağmen öğretmenlerini hala seven bir evlada sahip olduğum için binlerce kez şükrettiğim bir yıl oldu. Allah utandırmasın yılma evladım. 

Yıllardır emek verdiğim kurumda terfi etmenin sevincini de şükürler olsun bu yıl yaşadım. Emekliliğe az kala kendimi gerçekleştirdiğimi, ilkelerimden vazgeçmeden amacıma ulaşabildiğimi görmek kendime olan saygımı ve özgüvenimi arttı. Tabiki de çok mutlu oldum ♥

Yani dostlar 2018 genel olarak güzel geçti. 2019'dan da bu yılı aratmamasını daha da güzel süprizlerle gelmesini bekliyorum. En çok da sağlık istiyorum tüm sevdiklerim için... 

Herkese musmutlu yıllar ♥ ♥ ♥
Devamını Oku »

31 Ekim 2018 Çarşamba

Canfeda Hz. Fatıma - Sibel ERASLAN

Hanım sahabeleri okumaya Hz. Hatice validemizle başlamıştım. Onu Nurdan Damla'dan okumuştum. Gayet feyz almış, beğenmiştim. Sadece gereksiz yere fazlaca uzatmış bulduğum için Hz. Fatıma'yı gelen tavsiyelerle başka bir yazardan okumayı tercih ettim. Diline anlatımına diyeceğim yok da kitabın ilerleyişi biraz farklı geldi. Ya da beklentimi karşılamadı da diyebilirim ;) Yani doğumundan ölümüne kadar Hz. Fatıma'nın ayrıntılı bir hayatını beklerken, kitabın tamamen başka bir kurguda olduğunu ve Hz. Fatıma ile ilgili kıssalardan oluştuğunu görünce ilk başta biraz hayal kırıklığına uğradım.

Belhli tüccar Cüneyd el Kındi, Kuşadalı Üveysi Haşim, Necefli Hacı Hüsrev, Botanlı Ramazan, Tıkritli bilge ebe Destigül Nine ve torunu Abbas’ın yollara düşmesi ve bu kişileri buluşturan tek şeyin Ehlibeyt aşkı olduğuna şahit oluyoruz. Bu kişilerin önüne Kerbela, Medine ve Mekke güzergâhında uğradıkları her durakta, geçtikleri her menzilde zamanın koridorları açılır ve Hz. Fatıma’nın hayatından kesitlerle karşılaşırlar. Kesitler güzel anlatılmış bu arada... 

Hz. Fatıma'nın lakaplarına değinilmiş kitapta, ilerde tekrar dönüp buradan okumak adına onları da yazmak istedim. 

"Ether" idi lakabı, tahir, yani tertemiz kılınmış Ehl-i Beyt'in pirü pak annesiydi. 
"Eşrefü'n-Nisa" derlerdi ona, ki kadınların en onurlusu...
"Seyyidetün'n-Nisa" idi, ki kadınlık aleminin iftiharı.... 
"Hayrü'n Nisa" idi, ki kadınların en hayırlısı...
"Tahire'ydi Fatıma, annesi Hatice-i Kübra'dan intikal etmiş ismidir; inci gibi temizdi... 
Çevresindekiler ona "Betül" derlerdi, nefsani arzulardan beri, şeytani tuzakların ulaşamadığı bir vadiydi. 
"Zekiyye" derlerdi sonra Fatıma'ya, yağmur damlası kadar arı, duru katışıksızdı...
"Merziyye" idi bir ismi, Allah'ın kendisinden razı olduğu kişi, Rabbine varmaya her an hazır duran mü'mine demekti. 
Ve "Raziyye" idi elbette, Allah'tan razı olmuş kişi...
Arşa değen iffeti, melekleri dahi mahçup eden hayası ise onu "Azra" kılmış idi. 
"Ümmü Ebiha" derlerdi Fatıma'ya, "babasının annesi"...
"Binti Ebiha" derlerdi Fatıma'ya, "babasının kızı" Hz. Aişe annemiz söylemiş, ahlak ve şekil şemail bakımından dünyada Resullullah'a (sav) en ziyade benzeyen kişi Fatıma'dır. 

Başka bir alıntı cümle de şöyle; 

"Hz. Hasan "Cemal" esmasının tecellisidir ki Hasan, aftır, kabuldür, itirazı reddediştir. Raziyeni zuhurudur. "Allah" esmasındaki ikinci lam'dır. Hasani sır...
Hz. Hüseyin ise "Celal" esmasının tecellisidir ki Hüseyin cesarettir, azimdir, dirayettir. Allah'ın ilmiyle, kuvvet ve kudretiyle bu aleme tecellisinin sırrıdır. "Allah" esmasındaki  birinci lam'dır Hüseyni sır..."

Genel olarak Peygamber(sav) efendimizle Hz. Fatıma arasındaki muhabbet feyzle dolduruyor insanı. Kitabın sonunda Hz. Fatıma'nın yaşamı ve ölüm anının güzelliklerini öğrenmek hem mutlu etti, hemde hüzünlendirdi. Sonunda göz yaşlarıma hakim olamadım, içim kabardı.  
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun...
Devamını Oku »

19 Ekim 2018 Cuma

Kırlangıç Çığlığı - Ahmet ÜMİT

Romanımız çocuk parkındaki kaydırağa bırakılan bir cesetle başlıyor. Enseden tek bir kurşun, gözleri kırmızı bir bezle bağlı bir cesedin yanına bırakılan oyuncak bir bebek... İstanbul'da işlenen seri cinayetler sonucunda iş yine Başkomser Nevzat ve ekibine düşer. Onlar bir yandan "Körebe" lakaplı katilin peşindeyken sığınmacıların kaybolan çocuklarını ararlar. Veee iki olay hiç beklemedikleri bir yerde kesişir. Körebe cinayetiyle oluşan sorulara cevap ararken diğer olayların düğümünü çözmek de yine başkomser Nevzat'a düşer. 

* Körebe kimdir, neden cinayet işlemektedir?
* Öldürülen kişileri neye göre seçiyor?

Aslında cinayet romanlarını spoiler vermeden anlatmak çok güç, bu yüzden konusunu daha fazla uzatmayacağım. Şunları belirtmeden geçemeyeceğim. Çocukların taciz edildiği bölümleri okurken öyle utandım ki insanlıktan, onlarla aynı havayı solumaktan ve insanlığımdan utandım. Bir yerlerde yaşadıklarını, yediklerini, içtiklerini, hayatlarına devam ettiklerinden tiksindim. Masum çocuklara yaşattıkları o kötü anların sonuçlarını ödesinler istedim. İçim acıdı, derinlerde bir yerlerde bir parça koptu ve sızısı hala çok taze :( 

Eee ne yapalım diyemeyiz. Herkes üzerine düşen görevi yapmalı. Toplumun her bireyinin iyi eğitim almasıyla, ailelerin eğitimin çekirdeğinde olmasıyla ve bunu doğru şekilde yapmasıyla belki son bulabilir bu canice ve insanlık dışı davranışlar :( yine ailelere düşen görev bitmiyor. Çocuğu doğurmakla, yedirip, içirip sokaklara salıvermekle anne-baba olunmuyor azizim. Umudumuzdur çocuklar. Onları ailelerinden korkmayacak, ailelerinin her koşulda yanında olduğunu bilecekler. Aileler çocuktur, yanlış anlamıştır deyip, meselelerin üstünü kapatmayacak, çocuklarına konuşmayı, sessiz kalmamayı, gerektiğinde bağırmayı öğretecekler. Özgüveni sağlam bireyler yetiştirecekler. Ebeveynler, çocukların da bir birey olduğunu, yaşadıkları herşeyi er ya da geç idrak edeceklerini bilerek hareket edecekler. İstismarı engellemek için çocukları ile sağlam iletişim kuracaklar. Okullarda da geleceğimizin mimarları öğretmenler, çocukların psikolojisinden anlayarak ve onları doğru şekilde yönlendirecekler. Bunlar ilk adımdır evet ama bir adımla başlar herşey. Bir adım atarsın ve sonra dünya değişir. Dünyayı değiştirmek ve bu kötülüklerden korumak elimizdeyken bunu yapabiliriz. Doğru ve sağlam yeni nesiller yetiştirerek bunu başarabiliriz, ben gönülden inanıyorum buna...

Kitaptan alıntı cümlelerimi de yazıp müsaade alayım ben ;)

"Çok empati kuruyorsunuz Başkomserim, dedi samimi bir tavırla. Ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne de insanlar bu kadar inceliği..."

" ...herkesten daha zayıftım, çünkü herkesten fazla yaralanmıştım..."

" Kadınlar, ama sahiden seven kadınlar, erkeğin güçlü olmasıyla ilgilenmezler. Seni severler, çünkü yüreklerinde bir yere dokunmuşsundur. Bunu farkına varmadan yapmışsan daha çok severler."

"Evet, bize gereken hakikattir, ama insanın hakikatı. Kaç yaşında olursa olsun, herkes kendi yanlışıyla yüzleşmeli. Kendi zayıflığını, kendi alçaklığını kendi rezilliğini bilmeli. İnsan bundan anlar. Çünkü doğası böyle..."

"Bir insanı tanımak istiyorsan onu öfkelendir..."

Devamını Oku »

28 Eylül 2018 Cuma

Mucize - R.J PALACIO

Mucize kitabını tatilimin ikinci yarısında başlayıp bitirmiştim. Belki bir yıl falan oldu hediye gelmişti. Kitaplığımda öyle sırasını bekliyordu. İşte dedim tam bir tatil kitabı... Kitabı okurken dalga ve martı sesleriyle güzel bir bütünlük yakaladık azizim :)

August yüzünde fiziksel bir bozuklukla doğan, sıra dışı görüntüsüne rağmen son derece duygusal, ve zeki bir çocuk. On yaşına gelene kadar yirminin üzerinde ameliyat geçirmiş. Ancak yüzünün düzelme ihtimali yok ve August böyle yaşamak zorunda. Annesinin yardımı ile 5. sınıfa kadar eğitimini evde tamamladıktan sonra anne ve babası artık okula gitmesine karar verince ortaokula gidişiyle asıl hikaye başlıyor. 

Olayların her bölümde farklı karakterlerin ağzından ve onların kişiliğine, psikolojisine bürünerek anlatmasını başarılı buldum. Bu sayede hem empati kurabiliyorsunuz, hem de olayların göründüğü gibi olmadığını görüyorsunuz. Madalyonun diğer yüzünde olayların farklı olduğunun, insanları eleştirirken aslında bilmediğimiz başka durumların ve sebeplerin de olabileceğinin idrakına varabiliyorsunuz. 

Ben de yürüme engelli olduğum için August'u çok iyi anladım. Çocukluk günlerime döndüm ve benim çocukluğumdaki çocukların çok acımasız olduğunu hatırladım. Çokça içselleştirdim. August'un neler hissettiğini, hırçınlığı, esprili oluşunun altında yatan sebeplerini çok çok iyi anladım. İnsanların dönüp dönüp bakmasını, çocukların boyunları kopuncaya kadar arkalarına dönüp bana bakarak yürümelerini hepsini yaşadım. Çok zor yıllardı...

August'un yaşadıklarıyla kendi yaşadıklarımı çok benzettim. Tıpkı benim gibi onun da hayattaki en büyük şansı sevimli, neşeli, diğer insanların bile gıpta ile baktığı bir aileye sahip olmasıydı. Bence bir çocuğun hem gelişmesini hem de mutluluğunu belirleyecek ilk koşul, kaderini etkileyecek olan iyi bir coğrafyaya; ikinci koşul, geleceğini etkileyecek olan iyi bir aileye düşmesidir. Ardından gelecek olan ancak çocuğun kendi çabasıdır. Tıpkı August'un kendisi için bir çok çaba göstermesi gibi... 

Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen bu kadar sürükleyici, keyifli ve farklı anlatım tarzıyla yazması gerçekten hoşuma gitti. Okuyucuyu en etkileyebilecek yerleri, özellikle basit ve kısa cümleler kullanarak anlatmış. Mucize'nin filmi de varmış. Henüz izlemedim. İlk fırsatta izlemeyi planlıyorum. Henüz kitabı okumayanlara gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. Çocuk kitabı gibi dursa da yetişkinlere de çokça dersler var aslında... 

Altını çizdiğim yerleri paylaşmadan olmaz :) 

"Haklı olmak ile nazik olmak arasında seçim yapmanız gerektiğinde nazik olmayı seçin."

"Denginiz olamayan arkadaşlar edinmeyin."

Talih cesurdan yanadır."

"Dostça davranmanız yeterli değildir. Dost olmanız gerekir."

Herkese iyi hafta sonları...
Devamını Oku »

25 Eylül 2018 Salı

Adam ve Kız - Deniz ERBULAK

Farklı bişeyler okumak istiyordum hani bazen canın  hiç birşey yemek istemez farklı tatlar ararsın işte bu kitapla da o şekilde yollarımız kesişti. Öyle aman aman bi beklentim olmadan aldım. 

Asosyal bir adam bilgisayar oyunları oynayıp canlı yayınlar yapıyor. Evden çıkma fobisi var. Kız da üst komşusu, aynı apartman yaşayan iki farkl, iki hayatı umursamaz karakter. Anlatım tarzını ilerleyişini çok sevdim. Kısa kısa bölümlerle bi adamın bi kızın gündelik hayatından bahsediliyor, olaylar 3. bir şahısın ağzından anlatılıyor. Tam anlamıyla bir aşk romanı değil bence, aşk deyince tutku, romantizm, bakışmalar, duygusallık falan geliyor aklıma... Bunu beklemeyin bu kitaptan ya da belki kitaplardan çok şey beklemeyelim. Beklentiyi minimumda tutunca daha keyif alıyor insan ;) 

Kısa kısa okumalar için de ideal. Yani ben baya aralıklı okudum esasında. Tatile çıkmadan önce başlamıştım ara ara okuyup bitirdim. Tek düze bir hayat olmasına rağmen ilginçtir ama akıcı geldi bana. Öyle güzel anlatmış ki insanların birbirlerini olduğu gibi kabul edip, sevmesini, birlikte yaşayabilmesini evlilikte bile herkesin kendi sınırları olduğunu, özgür olduğunu, saygı duymayı, sevdiğini tel örgüler içine kapatmadan sevmeyi, yıpratmadan/yıpranmadan daha rahat bir ilişki yaşanabileceğini anlatıyor. Diğer yandan da kendinizi sorgulatıyor. Bana faydası bile oldu diyebilirim. Hem çocukları hem eşimi biraz daha gevşettim. Şişştt aman aramızda kalsın duymasınlar :D

Çok etkileyici cümleleri yok ama farklıydı anlatımına aşina olun diye bir kaç alıntı cümle koymak istiyorum ;)  

"Gökyüzü kıza göre lacivertti. Adama göre yeşil. Kız sokağı özledi bütün gün, adam içeride olduğu halde içeriyi. Hayatlarını değiştirmeden, değişmesinden korkarak, değişmeyeceğinden de korkarak geçirdiler günlerini ve gecelerini." 

"İnsanlar anlamadıkları şeyler için kalıplar yaratıyor, sonra da başka anlamayanları bunlara inandırıyorlardı. Bir tek anlayanlar biliyordu nasıl olabileceğini ve neden zannedildiği gibi olmadığını." 

Bu kitap da arada kaybolup gitmesin, yazmadan geçmiyorum okuduğum kitapları. Hem kitap severlere fikir vermek hem de ileride hatırlamak için çok iyi oluyor buralara yazmak ;) 

Bol kitaplı günleriniz olsun ♥
Devamını Oku »

19 Eylül 2018 Çarşamba

Sünnet Partimizi Yaptık ♥

Selam millet ! 
Efenim sünnet partimizin baş rol oyuncularını şöyle baş köşeye koyalım. 1 ay önce kendi düğünümden bile fazla heyecanlandığım bu güzel günü kazasız belasız şükürler olsun ki atlattık. Şunu anladım ki yaşadığın yere göre hayallerin sınırlanıyor. İstediğin kadar parayı gözden çıkar abartmadan tabi. Yani abartmaktan kastım İstanbul'dan organizatör falan getirtmekten bahsediyorum. Öyle yapmadık yapsaydık da fena olmazmış hani :D Profesyonel olarak bu işi yapan yok bizim buralarda. Bende ki fikirlerle onların acemiliğini birleştirdik ortalama bişeyler çıkardık :) Aslında sünnet düğünü yapacaklara buradan sesleneyim. Kesinlikle organizasyon firmasıyla sözleşme yapın. Yoksa size vaat ettiklerini yapmasalar da paralarını veriyorsunuz. Ama hizmeti eksik alıyorsunuz. Biz de öyle oldu. Tahtları ve salonu istediğim gibi süslemediler mesela dandik bi şekilde öylece koyuvermişler. Tabi ben bunu herkesle birlikte salona girince gördüm. Öncesinde zaten salonda sözde organizatör hanım efendiyi bekledik saatlerce. Gitti gitti geldi. Onun yüzünden evdeki misafirlerimle tam ilgilenemedim. Geziye 15 dakika geç çıktık eve geç geldiğim için hazırlanamadım falan falan...

Ufak tefek aksilikler oldu elbet. Onlar da bizim neşemizi kaçıracak kadar değildi. Öncesinde telefonumdan bi parti akışı belirlemiştim. Onu görevli herkesle paylaşmam çok iyi oldu mesela. Buna rağmen havayi fişek şarkısı çalmadan fişekler patlamaya başlasa da dert edecek bişey yaşanmadı yani. Varsın olsun aksilikler de nazar boncuğu oldu (polyanna ile akrabalığım var da) :)) Çocuklarımın yüzündeki mutluluk herşeye bedeldi. Salon büyük olmasına rağmen çok fazla kişi çağırmadık. Samimi olduğumuz dostlarımızı görmek istedik yanımızda. Yani kırılmasın diye herkesi doldurmadık bu özel günümüze. İş yerimden bile çok az kişi çağırdım. Gelen geldi gelmeyen de hiç umurumda olmadı. Böyle bir günde kimler yanımda onu görme fırsatım oldu. Geziden, eğlenceye, yemeye, içmeye herşey güzeldi. Sadece profesyonel bir organizatör firması olmayınca herşeyin akışıyla ilgilenmek bana düştü. Parti anında da herşeye yetişemedim o yüzden sağ kol gibi birisi olup, bütün herşeyi takip etmeli. Sünnet partisi yapacak olanlara tecrübe ve aksiliklerden bahsedeyim ki onlar da aynı şeyleri yaşamasınlar. 
GÖRKEM : Fotoğraf çekiminde yaşı büyük olduğu için haliyle hiç sorun yaşamadan en güzel pozları verdi. Kıyafetine özenli davrandı, kirlenmesin diye çabaladı. Araba gezisinden en keyif alan oydu. Partinin en çok tadını çıkaran, herşeyden keyif alan, kendini en özel hisseden kişisi. Özellikle bir ay boyunca fotoğraf, videolarını topladığım, müziklerini özenle seçtiğim slayt onun en beğendiği şey olmuş. Doğum anının videosunu da slayta koyunca çok duygulanmış. Palyaçolar, mini ve mikinin oyunlarıyla bütün çocuklar çok eğlendi. Görkem en sevdiği arkadaşlarıyla bir yanda dans etti, diğer yanda oyunlar oynadı. Çocuk işte bi ara saklambaç bile oynadılar. Çocuklar içindi bu eğlence, tam da onların istediği gibi oldu. Görkem'in büyük olmanın avantajını kullanarak, herşeyin farkında olarak tadını çıkarttı. Bu mutlu gün, güzel bir anı olarak hem hafızasında hem de fotoğraf ve videolarda kaldı. Herşey onların mutlu olması içindi. Herşey gözlerindeki ışıltı içindi.... 
ONUR : Fotoğraf çekimini burnumuzdan getirdi sağolsun :) yaşı küçük ve kendisi de yeteri kadar kaprisli olduğu için gerim gerim gerildik. Bizimki 3-4 pozdan sonra raydan çıktı. Yattı koltuğa yüzü koyun ben çektirmiycem fotoğraf falan deyip isyan bayrağını çekti. Neyse ki Görkem imdadımıza yetişti. Çekimden sonra play station oynama şartıyla çekimleri tamamladık :) Parti esnasında kendilerini pek ele avuca sığdıramadık. Kolundan zorla tutup bi kaç fotoğraf ve videonun içinde bulundurmayı güç bela başarmışız. Onun dışında asi gençlik modunda arkadaşlarıyla oynayıp, hatta bi ara ormana kaçmış :D görenler getirmiş yani bi çocuk bu kadar zor olmak zorunda değil ama yoookk ben anneme çok ettim şimdi ettiklerimi çekiyorum hep ;) Sağlıkları yerinde olsun da kaprislerine razıyım ben. Kendince eğlendi ama partinin bütün nimetlerinden tam faydalanamadı bence. Artık o da büyüyünce neler ettiğini buralardan okur :) 
Genel olarak değerlendirdiğim zaman hiç birşeyde hevesim kalmadı. Herşey gönlüme göre oldu. Özellikle kıyafetler en titizlendiğim konuydu. Herkesin kıyafetiyle tüm ayrıntısına kadar ilgilendim en önemlisi oydu çünkü tüm fotoğraflarI onlar güzelleştirip, bu mutlu günümüze şahitlik edecekti. İşte böyleeee nerdeyse yaz mevsiminin büyük bir bölümünü parti hazırlıklarıyla geçirdim. Severek ve yavaş yavaş hazırlandığım için öyle aman aman yorulmadım. Esas amacım evlatlarıma güzel anılar bırakmaktı. Bunu başarmanın mutluluğu da bize yetti. Herkes halinden memnun evlere dağıldık... 

- MUTLU SON -

Devamını Oku »

7 Ağustos 2018 Salı

Sünnet Partisi Hazırlıkları

Efenim Görkem'in sünnetini geçen sene yaptırmıştım  Onur mu yok onu yaptırmadık henüz. Onu da abisinin yaşına gelince yaptıracağız. Aaa hiç olur mu sünnet olmamış çocuğa parti mi yapılır. Keyif benim değil mi yapılır tabi. Birinin yaşı geçiyor parti için diğeri sünnet yaptırmak için küçük ayrı ayrı yapsam olmaz. En iyisi çevredeki teyzelerin muhtemel dedikodularına göğüs germek uğruna dahi olsa bu sene yapmak oldu. Ben çok çevremi takan bi tip değilimdir. Buna burnunun dikine gitmek ya da bildiğini okumak da diyebiliriz :) 

Sünnet partisi için geçen yıldan beri ufak tefek kafamda şekillendirdiğim hayalini kurduğum bazı noktalar vardı. Hatta şöyle dedim sağlam bi organizasyon şirketiyle anlaşayım, ben istediklerimi söyleyeyim onlar gerçekleştirsin. Lakin şunu gördüm insanların hayal dünyası çok sığ ve dar. Keskin çizgileri var ya da alışılagelmiş sünnet temaları var. Arz talep meselesi esasında yani herkesin talep ettiği şeyler genelde aynı yani şöyle oğlum şehzade olsun cariye kıyafeti giymiş kızlar önden tef çalsın, yeniçeriler tahtla sünnet çocuğunu getirsin. Mehter marşıyla girsin. Mavi beyaz ya da kırmızı beyaz balonlarla süslensin falan... Ben bunların dışında bişeyler yapmak istediğim zaman yok biz yapamayız. Biz böyle yapıyoruz cevaplarıyla karşılaşınca hay sizin yapacağınız organizasyona deyip, iki firmayla farklı şeyler için anlaştım. Saçma salak yaptıkları şeyler için devasa paralar istemeyi de ihmal etmiyorlar tabi orası da başka bir konu. 

Allah'tan bir mani gelmezse partimiz 17 Ağustos cuma akşama gerçekleşecek. Sünnet düğünü kombini çok itici olduğu için davetiyeyi de parti davetiyesi gibi bastırdım. Düğünlerdeki içerikten biraz farklı olduğu için parti demeyi tercih ettim. Meşhur gelinlikli sünnet anaları arkada, şehzadeleri önde mehter marşı eşliğinde bir giriş sonra anne-babanın ilk dansı çocuk da ne yaparsa yapsın yok en iyisi o kös kös tahtında otursun. İşte ben böyle bişey hayal etmedim. Klasik salon giriş müziklerinin dışında bir şarkı için 2 aydır sürekli araştırma içindeyim. Aman aman çok içime sinmese de nihayet kötünün iyisi bir şarkı bulabildim. Yine 2 ay önce aldım çocukların kıyafetlerini, kaftan tarzı giymek istedi Görkem o istediği için kırmadım. Herşey  onların da gönüllerine göre olsun istiyorum. İleride hafızalarında eğlenceli parti havasında bişeyler kalsın istiyorum. Allah sağlık sıhhat ve imkan verdiği sürece insan çocuklarının özel günlerini gönlünce düzenlemek istiyor. En zahmetlisi benimkisi oldu. Bütün parçalar için ayrı ayrı dolaştım. Ama içime sindi. Bu süreçte desteğini hiç esirgemeyen Sümeyracığıma da buradan tekrar teşekkür ederim. Esas kız yiğen canım Hilalle de çok gezdik ve aradıklarımı bulmam da payı büyük. 

Bizim buralarda genelde pilavlı düğünler yapılır. Bana göre özellikle sünnet için gereksiz masraf geliyor. Nereden baksanız sadece yemek 15 bin lira tutuyor. Benim maksadım çocuklarımıza güzel bir gün hediye etmek olduğu için biraz onlara yönelik şeylere masraf etmeyi tercih ettim. Açık havada olacağı için salon süslemesi için ayrı bir organizasyon firmasıyla anlaştım. Başka bir firmayla da 2 palyaço, mini fare, miki fare ve pamuk şekerci için anlaştım. Palyaçolardan biri sosis balonlardan çocuklara kılıç, şapka, köpek falan yapacak, diğer palyaço  da çocuklara yüz boyaması yapacak. Bir tane özel kıyafetli bir pamuk şekerci olacak. Taze taze pamuk şeker yapıp çocuklara verecek. Miki fare ve mini fare olacak çocuklarla dans edip oyun oynatmak için, girişte biz yetişkin misafirlerimizi karşılarken, onlar da çocuk misafirlerimizi karşılayacaklar. Bunların hepsi sahnede yer alacak ki herkesin çocuğu gözünün önünde dursun ve rahat rahat eğlenebilsin. Sahnenin aşağısına yetişkinler için ayrıca oynamaları için bir yer ayarlayıp, böylece çocukların yukarıda göz önünde olmasını planlıyorum. Çocuklar için ayrı şarkılar seçiyorum, onları derleyip toplamak ve oynatmak saydığım görevlerinin uhdesinde olacak. Biz salona girdikten sonra Görkem ve Onur'a ait güzel bir slayt yaptım o başlayacak. Arkasından havayi fişekler patlayacak ve eğlence başlayacak. Öncelikle çocuklar oynamaya başlayacak şarkılar eşliğinde sonrasında yetişkinlerin sırası gelecek. (İnşallah)

Fotoğraf, albüm (çeyizlerine koyacağım), video çekimi ve dronla çekim için fotoğrafçıyı önceden ayarlamak gerekiyor ki tam düğün mevsimi olduğu için hepsi randevulu çalışıyorlar. Heralde kendi düğünümde bu kadar ayrıntı düşünmemiştim :) Çerez, pasta (çeşitlerine karar vermek), meyve suyu, suyu, garsonları dahil herşeyi ayarlamak benim sorumluluğumda olduğu için biraz stres yapıyorum. Salon sadece ses sistemi ve sandalye masa veriyor. Organizasyon işi düğün sahibine ait oluyor. İşte bu sebepten biraz geriliyorum. Köpük tabakları bile ben alıyorum gerisini siz düşünün artık...

Şikayetçimiyim? Aslaaaaa!! Büyük bir keyifle yapıyorum. İnşallah hayal ettiğimden daha güzel bir parti olur. Yanımda olacağını düşündüğüm pek çok kişi gelemeyeceğini şimdiden söyledi.Canları sağolsun kalan sağlar bizimdir diyeceğiz ve çocuklarım için keyifli bir parti tadında olması için çabalamaya devam edeceğim. Kaldı 10 gün bana şans dileyin... Dualarınızı eksik etmeyin. Yüzümün akıyla çıkayım inşallah bu işten. Çok uzattığımın farkındayım ama bu da anı işte ne yapayım :))
Devamını Oku »

30 Temmuz 2018 Pazartesi

Elveda Haziran - Sarah Jio

Yine Sarah Jio’nun kaleminden harika bir kitap okumak fırsatı buldum. Bu kadının dili öyle bizden ki onun kitaplarını okurken bir annenin, bir evladın, bir kız kardeşin duygularını yüreğinizin taaa derinlerinde hissediyorsunuz. Belki de gerçek hayatta göremediğimiz pek çok sıcak duyguyu kitaplarında çok güzel hissettirdiği için onu okumaktan büyük keyif alıyorum. Sıcacık sarıp sarmalıyor beni... 

Tarzı yine tam bir Jio tarzı, geçmişe dair sırlar ve şifrelerle dolu bir kitap ama konu bambaşka...

June başarılı bir bankacıdır, yıllar önce ayrıldığı çocukluğunun geçtiği Seattle’daki Mavi kuş kitabevinin teyzesinden ona miras kalması sonucu, mesleğini bırakıp çocukluk anılarıyla dolu bu kitabevini yeniden açmaya, eskisi gibi çocuklara kitap okunan sıcacık bir hale dönüştürmek için çabalamaya karar verir. Önüne çıkan engelleri aşmak için mücadelesine, yaşamın getirdiği süprizlere her ne olursa olsun kucak açmayı, herşeye rağmen umut etmekten vazgeçmemeyi, kardeşliği, anneliği, evlat olmayı herşeyden önce ayakları üstünde duran güçlü bir kadın olmayı bize yeniden hatırlatan sıcacık bir kitap. Kitabın karakterlerinden biri çocuk kitapları yazan Margaret Wise Brown okurken gerçekten de böyle bir yazar var mı diye kontrol ettim. Gerçek karakterlerle özdeşleşen kitapları seviyorum ben. Daha gerçekçi geliyor sanırım :) Bu yazarla birlikte yazdığı çocuk kitaplarına da yer verilmiş haliyle çok hoşuma gitti. Hem yazarı hem de kitaplarını da inceleme fırsatı buldum. 

Belki de bu kadının kitaplarını bu kadar çok sevmemin en önemli sebebi hikayelerinin genelde mutlu sonla bitmesi :) O kadar çok ihtiyacımız var ki mutlu sonlara, iyi yürekli insanlara... Saçma sapan ayrıcalıklarla dolu iş yaşamının gösterdiği acı gerçekler, sahte yüzlü ve çıkarcı insanlardan arınıp, öğle paydoslarında kendimi bu kitabın sayfalarında kaybettiğim için çok büyük keyif aldım. 

Hoşuma giden alıntı cümleleri yazmasam olmaz tabi ;) 

"Günümüz insanlarının problemi, kendilerini fazla ciddiye almaları."

"Hayata kardeşin olmadan devam etmek, bir kolun olmadan yaşamak gibidir. Eksikliğini her gün hissedersin."

"İnsanlar incindikleri zaman karakterlerine aykırı davranırlar."

İşte böyle bazılarına basit bir yazar gibi geliyor ya da pembe dizi kıvamında geliyor. Valla kim ne derse desin ben seviyorum arkadaş. Az çok tarzını konusu anlattım. Yüreğime dokunsun, azcık da pembe dizi kıvamında okuyayım derseniz. Alınız ve okuyunuz :) 
Devamını Oku »

10 Temmuz 2018 Salı

Pembe Fili Düşünme - Zeynep Selvili Çarmıklı

Artık kişisel gelişim kitabı okumayı sevmiyorum. Üniversitede zorla okuttukları için tiksinmişim. Bu kitap da çok satanlarda sürekli gözüme takılıp duruyordu. Hem adı hem kapağı farklı geldi. Almadan biraz kitap yorumlarına baktım iyi herkes memnun. Yahu yorumlara da güvenilmiyor arkadaşım iyi güzel dedikleri kitap buysa demek ki onlar hiç güzel okumamış diyesim geliyor. 

Yazar kitabı için ön sözde şöyle diyor : "bu bir kişisel gelişim kitabı değil kişisel kabul kitabıdır" evet süslü ve iddialı sözler bunlar beni etkiledi açıkçası. Çünkü neden? Kitabı satın aldığım sıralarda kendi kendimi çok üzüyordum yaparım ben bunu ara sıra tam da tanıtımlarında özşefkat kelimesini görünce hah dedim. Şefkati hep başkalarına gösterecek değilim yaa işte şimdi şefkat gösterilecek kişi benim diye düşündüm ve bana özşefkatle ilgili yardım edebilir diye düşündüm. Anlayacağınız ne kişisel kabulle ilgili payıma bişey alabildim ne de özşefkatle :(( Veee sonuç hüsran......

Yazarın ilk kitabı kendi bildiklerini ve panik atak hastası olarak bununla nasıl mücadele ettiğini dilinin döndüğünce ve okulda öğrendiklerini aktarabildiğince yazmış. Bilindik şeyleri kendi kelimeleriyle anlatmak istemiş emeğe saygı duyarım...

İçinde beğendiğim birkaç cümle var bari onları paylaşayım da bomboş bir kitap olarak da algılanmasın.

"Meğer zaman değil, zamanla ne yaptığımızmış bizi iyileştiren."

Gökyüzü bazen günlük güneşlik, bazense bulutlarla kaplıdır. Gökyüzü bulutlara rağmen oradadır. Hava ne kadar hiddetli olursa olsun, yağmur ne kadar şiddetli yağarsa yağsın, deyimin aksine gök asla delinmez."

"Mücadele vermek ağır, kabul etmek hafifti."

Gökkuşağını yakalayabilmek için yağmuru göze almak gerekir."

Bu aralar ne kitap okumaya ne de kendime ayıracak vaktim yok bir tatlı telaş peşinde koşturuyorum yaziciimm inşallah en kısa zamanda o konuda da... Haydi şimdilik kalın sağlıcakla, herşey gönlünüzden geçirdiğinizden/geçirdiğimizden daha güzel olsun...

Sevgilerimle Ülkü ♥ 



İnstagram : 2cocukluhayat 
Devamını Oku »

5 Temmuz 2018 Perşembe

Çocuk Yetiştirirken... (Kızdığım noktalar)


Günaydın,
Aslında bu başlığı çok çok önceden atmış, taslaklarda bekletiyordum. Aklımda bu konuyla ilgili başka bir şey vardı. Hatta zaman zaman bu başlık altında çevremdeki ebeveynlerin çocuk yetiştirmesinde kızdığım noktaları, tespit ettiğim eksiklikleri ve yanlışları yazacaktım. Ta ki dün bi personelimle ilgili sorun yaşayıncaya kadar. Hoş konu yine çocuk yetiştirmekle ilgili bütünlüğü bozmuş olmuyorum esasında...

Yanıma işe başlayan çocuk bi enteresan engelli kadrosundan işe alındığını biliyorum ama raporu yok. Raporlu olmadığı halde engelini kullanan biriyle de ilk kez karşılaşıyorum. Çocuk babasından velim diye bahsediyor. Dedim ki evladım burası okul değil. Sen oy kullandın mı ? "evet kullandım" o zaman yetişkin bir bireysin ve kendini ifade edebilirsin demek bu. İlginç olan şu %10 kadar ayağında engeli var. İş kıyafeti giyince psikolojim bozuluyor diyor :D hey Allah'ım dedim ki bozulsun önemli değil hangimizin psikolojisi normal ki zaten dedim :)))) Şöyle devam edersem yazı yanlış anlaşılmaların önüne geçecek sanıyorum. Bak evladım dedim ben de yürüme engelliyim ama şükür Allah'a aklım fikrim yerinde ve engelimin bana engel olmayacağı yeterli olduğum başka bir alanda çalışıyorum ve başarabiliyorum. İşte sen de engeline uygun bir yerde çalışmalısın ki yetersizlik duygusuna kapılma. 

Ben sadece devletin bana sağladığı ayrıcalıklardan fayda sağlarım. Diğer türlüsü çıkar sağlamaya girer. İşte bunu çoookk çok küçükken nur içinde yatsın biricik idolüm rahmetli babam bana öğretti. Allah ondan bin kez razı olsun. İyi ki güçlü iradeli ve sağlam karakterli bir baban evladı olarak dünyaya gelmişim. Çocuk felcinden sonra 6 yaşıma kadar yardımsız yürüyemiyordum, ama buna rağmen babam hep şunu öğretti bana öncelikle hiçbir zaman cesaretimi kırmadı her zaman yüreklendirdi. Yürürken çok kez düştüm hala da düz yolda yürürken bile düşme beceresine sahibim :))) (çok oldu ben bu durumlara alışalı kendimle barışalı) Her düştüğümde nasıl düştüysen kalkmayı da öğrenmelisin dedi. Hayatta her zaman yanında ben olmayacağım. Fiili olarak da manevi olarak da düştüğünde kendi kendine kalkmayı, güçlüklere karşı çözüm üretmeyi ve her daim ayakta kalabilmeyi bilmelisin diyerek yetiştirdi beni. 

İşte bu sebepten anne-babasının kimliğinin arkasına saklanan bireyleri algılamakta zorlanıyorum. Belki ben de engelli olmasaydım onları anlamadığımı düşünebilirlerdi, lakin eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlarmış ve ben onları bu noktada anlayamıyorum. Aslında benim altını çizmek istediğim nokta engelli veya engelsiz birey farketmez her koşulda bağımlı çocuklar değil bağımsız çocuklar yetiştirmek. Kendilerini ifade etme yeteneği ve problem çözme beceresi kazanmasında anne - babaların rolü büyük. Lütfen sağlam karakterli bireyler yetiştirmek için çocuklarınızı el bebek gül bebek yetiştirmek yerine onları çözüm üretme konusunda yüreklendirin.  

Sağlıklı günler diliyorum... 
Devamını Oku »

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Da Vinci Şifresi - Dan Brown


Aaa sen bu kitabı daha yeni mi okuyorsun diyenleri duyar gibi oldum. Evet efendim yeni okudum, ilk basımı 15 yıl önce yapılan ve tüm dünyada ses getiren bir kitaptı. O zamanlar ben üniversite okuyup aynı zamanda çalıştığım için bu kadar kitap okuyamıyordum. Bi de şöyle kötü bi huyum vardı çok popüler olan kitapları herkes okuyup elinde gezdirince gıcık olup, okumuyordum. Filmini de sonra kitabını okurum diye izlememiştim 😁 15 yıl önceki benle şimdiki benin düşünceleri arasında dağlar kadar fark var zaten o da ayrı bi konu. O zamanlar şimdi olduğumdan daha fazla gıcıkmışım :D

Neyse efenim geçen aylarda Dan Brown’un “Başlangıç” kitabını okuyup, hem kurgusuna hem anlatımına hayran kalınca bu kitabı da aklıma düştü. İlk 60 sayfası çok sıkıcı geldi. Fazlaca yer ismi ve kişilere anlamaya çalışmak beni çok sıktı. Okumayı bırakıp başkaca iki kitap aldım araya, onları bitirince yarım kalan bu kitapcağızıma döndüm. 

Böyle bilgi dolu bir kitabı bi kaç kelimeyle anlatmak pek mümkün değil ama kısaca şöyle anlatayım : Louvre Müze Müdürü Jacques Sauniere, dünyayı yerinden sarsacak belgeleri elinde bulunduran gizli bir kardeşliğin son temsilcisidir. Belgelerin açıklanmasını kendileri ve Katolik Kilisesi için tehlikeli bulan bir tarikat Sauniere'i öldürür. Sauniere belgelerin yerinin kendisiyle birlikte mezara gitmesini istememektedir ve ölmeden önce kendi kanıyla vücuduna bazı semboller çizer, yanına da bir şifre yazar. Robert Langdon ve Fransız Kriptoloji Uzmanı Sophie Neveu'nun burda dahil olduğu olayların akışı sizi hayrete düşürecek. Yazarın tasvirleriyle kendinizi olayların içinde hissedeceksiniz. Benim gibi okumayanlar kaldıysa macera, sanat tarihi, tarikatlar ilginizi çekiyorsa siz de  buyurun okuyun  efenim 😊

Bu arada bunu okuyup bitireli epey oldu. Hatta instagramda bile paylaşalı baya oldu. Bloğumu biraz geriden takip ediyorum. Bu aralar ilgilendiğim konular biraz farklı onu da blogda başka bir konu başlığı altında yazacağım bu hafta inşallah. Ee hadi kalın sağlıcakla buralara da uğramayı ihmal etmeyim emi ♥
Devamını Oku »

4 Haziran 2018 Pazartesi

Çocuklar Büyürken... (Onlara Kısacık Anılar)

Ömür kısa, anılar çok, hafızamız nankör ve çocuklar hızla büyüyor... İşte tam da bu sebepten yazmak lazım daha çok yazmak lazım... Ramazandan önce anneler gününde Konya'nın meşhur gezme yerlerinden olan Sille'ye gitmiştik. Şu yukarıdaki fotoğrafla ilgili bişey anlatacaktım o güne dair diğer fotoğrafları da dayanamadım koyuverdim :) Görsel oluversin onlar da.... 

İşte ellerindeki pamuk şekeri henüz almamıştık. Fotoğraf falan çekiniyoruz. Genç bir çift de hemen yanımızda duruyor. Onur yüksek sesle "Anneee biz zenginmiyiz?" deyince onlar da kahkalarla güldü. "Hayır değiliz Onurcum" dedim. "Zengin olunca pamuk şeker alalım mı?" dedi. "Bunun için zengin olmamıza gerek yok Onurcum pamuk şeker pahalı birşey değil zaten bunu şimdi de alabiliriz."dedim. :))) Neyse orada muhabbet kapandı. 

Yahu anlamıyorum ki bu çocuk  niye bu kadar zengin olmaya taktı. Hani şunu da yapmam ben hiç. Hani çocuklar bişey ister şimdi paramız yok olunca alırız derler ya ben bunu da yapmam. Neden almıyorsam mutlaka geçerli bir sebep belirtirim. Misal şu an buna ihtiyacımız olmadığı için alamayız. Hasta olduğun için dondurma alamayız. Çok fazla abur cubur tüketmek bizim sağlığımızı bozar gibi... 
Geçen haftalarda yine hastalandı bizim ufaklık. Hiç birşey yemiyor. Nerden aklına geldiyse pastırma gelmiş. Ama pastırma bizim evimize alıp da tükettiğimiz bişey değildir. Sürekli çalıştığımız için odadaki insanlara rahatlık verir daha sonraki günlerde diye hiç tüketmeyiz. Yani belki Onur tadını bile bilmiyor. Hiç hali yok üsküfra ateş halsizlik hat safhada neyse durup dururken... "Anne zengin olunca pastırma alalım mı?" :)))) dedi. Güldüm tabi yüksek ihtimal pahalı bişey olduğunu da bilmiyor. Bunun için zengin olmamıza gerek yok canım babana söylerim akşam gelirken alır getirir" dedim. Akşam babası aldı geldi. İlk önce ekmeksiz yedi bir kaç tane sonra ekmeğimin arasına koyayım da bitmesin dedi. :))) Ayyy kuzu bu kuzu diye onu severken bir yandan da Allah'a şükür ettim. Çocuklarımızın istediklerini alacak durum verip onların boynunu büktürmediği için yaradana çokça şükrettim. Allah hiç bir anne - babayı bununla sınamasın.  
Belki de okulda arkadaş arasında kullandıkları birşeydir zenginlik kavramı. Bu kadar taktığına göre onun hayatının bir bölümünde yer alıyor demekki bu kavram... Geçenlerde petrole benzin almaya gittim. Bizim ufaklık da yanımda para ödemeye indim istasyonun marketine istersen sen de gel canın bişeyler çekerse alırız dedim. 1 çikolata 1 sakız aldı. Ödedik parasını tam çıkacağız. Kapının çıkışında küçük çokomellerden var. Paramı biriktirip bunlardan alıcam anne ben dedi. Öyle saf söylüyor ki bunları söylerken insanın içi cııız ediyor. 1 lira dedi kasadaki görevli kuzum dedim bunun için para biriktirmene gerek yok. Para biriktirecek kadar çok para değil yani dedim. Aldık, çıktık, mutlu oldu. Keşke büyüdüklerinde de onları mutlu etmek bu kadar kolay olsa....
Görkem beye gelecek olursak, ilk ergenlik tiriplerine girmeye başladı. Oğlum eşyalarını topla diyorum. Bir, iki, üç..... en son yüksek tonda seslenince ancak yapıyor. Yüzünde pıtırcıklar (sivilcelere pıtırcık demeyi tercih ediyor. şirin isimleri olunca çıkmayacaklar sanki) :D çıkmaya başladı. Eskiden mutlu olduğu şeylerden artık pek mutlu olmuyor. Kardeşiyle sürekli bebe diye dalga geçiyor. Görkem bununla çok eğleniyor Onur da sürekli ağlıyor. Hafta sonundan çıktığım nasıl da belli değil mi? Taze taze kavga nedenlerini hatırlıyorum. Çok sabırlı bir kişilik olmama rağmen bazen kafam kocaman oluyor, tahammül sınırlarım daralıyor. Allah'ım bizi bu ergenlik yolunda muvaffak eyle deyip, kaçayım canlar. Hadi herkes için iyi bir hafta olsun...
Devamını Oku »

25 Mayıs 2018 Cuma

Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali


Hafif spoiler içerir.

Yusuf, Kuyucak'ta doğmuş fakir bir ailenin çocuğudur. Bir gün eşkıyaların köylerini basıp, annesi ve babasını öldürmesiyle başlıyor roman. Daha ilk bölümde insanın içini yaralıyor. Annesi ve babasının cesetleri başında bekleyen o olgun duruşu, üstelik bunu parmağı kopmuş küçücük çocuk haliyle yapıyor Yusuf. İçim parçalandı haline... Olay yerine gelen kaymakam beyin Yusuf'u evlatlık edinmesiyle ortada kalmaktan kurtulan bu küçük çocuk, mahzunluğunu hep korumuş, böyle bir hayat geçirmiştir. 

Kaymakam beyin eşi Şahende Yusuf'u hiç sevmemiş. Gözü hep yukarılarda paraya tapan, hafif meşrep bir kadın olan Şahende'ye hiç benzemeyen kızı Muazzez, Yusuf'la birlikte büyümüştür. Muazzez büyüyüp genç kız olmuş, artık kısmetleri de çıkmaya başlamıştır. Annesi onun hep varlıklı birileriyle evlenip, rahat bir yaşam sürmesini arzuluyor. Bu yönde girişimlerde bulunuyor. 

Yusuf'a sevdalı olan Muazzez bunu Yusuf'a söylemiştir. Meğer içten içten Yusuf da onu severmiş. (Tam Türk filmi gibi oldu) Neyse işsiz güçsüz bir baltaya sap olamayan bizim Yusuf Muazzez'i kaçırıyor. Kaymakam bey, her ikisinin de hasretine dayanamayınca onları kabul etmiş, bağrına basmış. 

İyi hoş biliyorsunuz ki hiç bir saadet sonsuza kadar sürmez. Yusuf'un işi gücü olamaınca kaymakam bey yanına katip olarak işe alır. Ama Yusuf'un harcı değildir, boş boş masa başında oturmak. Kaymakam beyin ölümünden sonra Yusuf'un görev yeri değişir. Tahsildarlığa başlar, köylere gidip günlerce gözünün nuru Muazzez'inin yanına gelemez. İçinde fingirdeklik olan Şahende, yiyecek içecek için rahat bir yaşam için farklı yollara başvurur. Hiç birşeyden habersiz Yusuf ongünde bir uğradığı evinde tuhaflıklar sezer olmuş, aniden geldiği bir gece onu bekleyen sürprizle sarsılmış, olanlar olmuştur.

Sabahattin Ali'nin ilk okuduğum romanı Kürk Mantolu Madonna idi. Onda da derin bir sevdaya şahitlik ettik. Dili duru, tasvirleri sağlam ve kalemi güçlü bir yazar Sabahattin Ali. 42 yaşında bizlere veda etmeseydi, kim bilir daha ne ölümsüz eserler bırakacaktı. Son 2-3 aydır kitap okuyamama rağmen, bu kitap elimde fazla durmadı. Bir çırpıda okudum bitti. 100 temel eserden biri olarak seçilen Kuyucaklı Yusuf'u tercih etmek isterseniz, keyifli okumalar dilerim. 
Devamını Oku »

24 Mayıs 2018 Perşembe

Diyet Günlüğüm 1

diyet günlüğü ile ilgili görsel sonucu
Günaydın millet,
Eskiden sabahları daha enerjik olurdum ne oldu bana diycem (yaşlanıyorum sanırım) sebebini de bilemiyorum. Yok be 38 yaş daha hayatın baharı sayılır ne yaşlanması diye  konuşurken buluyorum kendimi. Çok halsizim ne zaman geçecek bu halsizlik halleri bilemiyorum. 

Neyse ki diyet sebebiyle gayet sağlıklı besleniyorum. Belki de çikolata falan tüketmiyorum ya onlar mı bana enerji veriyordu acaba? Bu hafta sonu yine diyetisyen kontrolüm var. Bakalım durumlar nasıl geçen ay vücudumdaki yaklaşık 7 paket margarine (1800 kg yağ) veda etmişim :)) Ahhh canım yağlarım sizi ben ne künefeler ne katmerler ne kaymaklarla almıştım diye ağıt yakacak değilim tabi pek bi mutlu oldum bu sonuca. Verdiğim yağları öğrenirken iyi hoş da pasta börek tatlı yiyememek çok acı. Zaten bunları yiyemek dışında bi şikayetim yok yani hiç aç hissetmiyorum kendimi. Aç kalırsam kaslardan verirmişim. Tatlılar benim mutluluk kaynağımmış bunu anladım. Haftada bir kez 3 top dondurma hakkım var hafta sonu gelsin diye yolunu gözlüyorum vallahi. 

Hiç acıkmıyorum çok samimi söylüyorum bunu. Çünkü protein ağırlıklı besleniyorum 1500 kalorilik bi diyet listem var onunla gül gibi geçinip gidiyoruz. Sağlık problemlerimden dolayı oruç tutamadığım için normal listeme devam ediyorum. Aylardan sonra ilk kez dün 56,700'ü gördüm tartıda ♥ Hedefimiz 50 kg. inşallah o zamana kadar dayanabilirim. 

2-3 haftadır spora başladım. Pilates topu aldım bi arkadaşımdan heves edip, fiziksel engelimden dolayı biraz zor oluyor yine de 2-3 hareket onunla yapıyorum, biraz pilates bandıyla çalışıyorum. Ters ve düz mekik çekerek, bir kaç iç bacak hareketinin yanında kollar ve sırt için hareketleri yaptıktan sonra hareketli müzikle son ses müzikle çılgınca dans ediyoruz benimkilerle :D 1 saatin sonunda pertim çıkmış olsa da  kendimi inanılmaz mutlu hissediyorum. Karın kaslarımın olduğunu hissediyorum mesela :)) Aaa benim orda çok uzakta bi yerde karın kaslarım varmış diyorum :)))) Diyetisyenim haftada en az 3 gün spor istemişti maalesef bazen hafta 1 bazen 2 yi zor yapabildim. İşten gelince çok yorgun hissediyorum yemekten hemen sonra zaten yapılmıyor kalp krizini tetikleyebildiği için, sonra da uykum geliyor. Hafta sonu zaten ev işleri o kadar yoğun oluyor ki spor yapacak enerjim kalmıyor, yine yorulup yapamıyorum. Misal bu hafta hiç yapmadım. Yazılıya son anda çalışan öğrenci misali bugün ve yarın yaparsam bi parça yırtmış olurum belki ;) Merak içerisinde bu cumartesi diyetisyenin ne diyeceğini beklemekteyim. Bir başka diyet günlüğümde görüşmek üzere hoşçakalın... 
Devamını Oku »

20 Nisan 2018 Cuma

Zaman Çok Kıymetli Azizim...

zaman akıp gidiyor ile ilgili görsel sonucu
Günler o kadar hızlı akıyor ki bir bakıyorum Pazartesi bir de bakıyorum cuma olmuş. Yok anacım yok günlerin de bereketi yok. Hani diyeceğim iş yerinde işler yoğun olduğu için bu kadar hızlı akıyor zaman yok onunla da alakası yok nitekim 2 ay boyunca evde yatarken de zamanı çok çabuk geçirdim. Zaman çok kıymetli azizim boşa geçen zaman israftır benim için çok üzülürüm. Çok fazla dizi izlemem bir tane dizim var ama ona bile öyle tam anlamıyla odaklanıp, başka bir işle uğraşmadan izleyemem. Yani ya maydonoz ayıklarım ya internetten bişeyler araştırırım ya da ödev kontrol ederim. Televizyonu tek başına izlemek zaman öldürmek gibi geliyor bana :D

Bu haftayı boğaz ağrısıyla birlikte ses kısıklığıyla geçirdim. Hani insanoğlunun neresi ağrırsa canı orada olur derler ya... Ses telleri çok kıymetli vallahi. Benim gibi evde ve işte sürekli talimat veren insanın sesinin kısılması hayat damarlarından birinin kopması demektir :D Evdeki talimatları mesaj yoluyla hallettik neyseki.... mesaj içerikleri şöyleydi mesela : "Onur dişini fırçalasın" "Görkem pijamalarını giysin" gibi :)))) Çok sürmedi çok şükür döndüm sahalara ;) 

Hala kitap okuyamıyorum çok yoruluyorum yaşlandım mı acaba? Az az okuyorum yani onu da saymıyorum bile... Ses çıkmayınca çocuklara da okuyamadım :( 

Malum diyetteyim bunu herkes bilsin sevgili takipçilerim :) İnsanın gündemi neyse sürekli ondan bahseder. Benim de gündemimde şu sıralar bu var hatta uzun bir süre bu olacağa benziyor. Bu hafta kontrolüm vardı. Çok sağlıklı bir ölçüm yapamadık bazı özel sebeplerden inşallah iki hafta sonra diğer kontrolüm bakalım umutluyum. Ayağımın kırık olduğu dönemde çok hareketsiz kaldığım için aşırı kas kaybının yanında yağ oranımda inanılmaz bir artış olmuş. İşte o yağı vermek nasıl olacak bilemiyorum diyetisyenime güveniyorum birlikte başaracağız inşallah bu işi. Ne de olsa inanmak başarmanın yarısıymış. Bu iki hafta için normal diyetime kasları güçlendirmek için protein diyeti ekledik. Sürekli et, tavuk, balık, kurubaklagille besleniyorum. Bir de metabolizma hızlandırıcı çay verdi. Onu  da hafta da iki gün tüketeceğim. Diyet listemin dışına çıkmadan gayet kurallı ilerliyorum. Sonuç güzel olacak inşallah... 

Bol kahkalı, gezmeli, tozmalı, yeşilliklerde yuvarlanmalı, dost muhabbetli, az yemeli içmeli (yine diyet) bir hafta sonu geçirelim inşallah... İyi tatiller.... 
Devamını Oku »

12 Nisan 2018 Perşembe

Ortaya Karışık Olsun :)

Selam evet kocaman bir selam :)
Hayat hızla akıyor ve daha kolay iletişim kurma yollarını buldukça blogdan uzaklaşıyorum sanırım. Hayır buna izin veremem demek için geldim aslında. Çok özlüyorum buraları bloğuma eskisi gibi adapte olup, yine onunla dertleşmek, bildiklerimi paylaşmak, bilmediklerimi diğer blogger arkadaşlarımdan öğrenmeyi çok özledim. Hep bu gözü kör olmayasıca instagram yüzünden oldu. Etki ve tepki oralarda daha kolay. Takipçi kazanmak zaten çok basit bi yere yorum yapıyorsun insanlar hurra sana akın ediyorlar  falan falan. Hesabının içeriğini beğenen kalıyor beğenmeyen de çekip gidiyor. Tıpkı benim de onlara yaptığım gibi 😃 Ne yapayım yaa içeriğini beğenmediğim bana fayda sağlamayacak ya da eğlendirmeyecek gereksiz hesapları takip etmiyorum. Çünkü ciddi bir takip kirliliği oluşuyor ve bu da benim çok zamanımı alıyor. İşte blogların kuması olan instagram onların ışığını bir bir söndürüyor, sadece söndürmekle de kalmıyor yazarlarını da köreltiyor. Buralarda daha büyük emek var. Uzun uzun yazıp, en güzel fotoğrafları seçiyorum ve tek tek bloggerları ziyaret etmek instagrama göre daha zahmetli lakin bir o kadar da kıymetli bence. Aslında orada paylaştığım faydalı çoğu bilgiyi burada konuya çevirebilirim. Hem böylece bloğumla aramdaki soğuk rüzgarları sıcağa çevirebilirim diye düşünüyorum. Eeee ne var şimdi bundan bizene diyenler de olabilir. Sesli düşünemezmiyim? Düşünürüm elbet blog benim değil mi arkadaşım istediğimi yapar hoyratça koştururum atımı 😃

İşin şakası bir yana çok ciddi olmayan ufak tefek sağlık problemleriyle uğraşmak beni hem yazmaktan hem de okumaktan alakoyuyor. İyi derecede demir eksikliği çıktı demir depolarını bitirecek kadar azmış kanım. işte o da beni yerden yere vuruyor. Ne kitap okuyabiliyorum ne de yazı yazabiliyorum. Uykum geliyor yaa kafam düşüyor bildiğin yaşlı teyzeler gibi : ) Ne zaman kitabımı elime alsam gece gündüz mefhumu olmadan uykum geliyor. İlaç kullanıyorum, çarçabuk toparlamayı umut ediyorum. Bi de hani gözümden ameliyat olmuştum ya aynı gözümde yeniden iltihaplanma oldu. Şimdilik ilaç kullanıyorum, inşallah ameliyat olmadan yırtarım bu işten... 

Ayyy ayyy son olarak şunu da yazayım. Hani ayağımı kırmıştım ya. İşte bu süreçte de 2 ay yedim yedim yattım yaa...Aman Allah'ım olanlar olmuş ne kilo almışım beeeennn manyakmıyım neyim çılgınca yemişim. Yattığım yerden yağ bağlamışım aa dostlar :))) Neyse alçı çıkar çıkmaz hemen diyete başlamıştım zaten. Tamam gayet de güzel kilo veriyordum. Şöyle 63,5 ile diyete başladım şu an 59 kiloyum. Kansızlık da eklenince iyice halsizleştim. Hem de neyden verdiğimi bilmeden vermek beni rahatsız etti. Belki de vücudumdaki kasları yağa çevirdim. Belki de bilinçsizce tükettiğim fayda sağlayacağını zannettiğim gıdalar bana zarar verdi. Hele bitki çayları aman aman sakın bilinçsizce tüketmeyin. Yeşilçay deyip geçmeyin yağ yaktırıyor nasıl olsa diyorsunuz belki evet bende öyle düşünmüştüm. Ama idrar söktürücülüğü yüksek olduğu için vücudumda var olan suyu da atınca 3 litre su içmeme rağmen susuz kalmış bünyem. Neyse doğru yolu buldum diyetisyenin kapısını çaldım. Bakalım daha yeni başladım haftaya kontrol var. Ne gitmiş ne gelmiş bakicez artık canlar ;) Uzunca bir süre diyette olacağımdan gelişmeleri buradan ara ara paylaşacağım.

Yok bundan sonra bloğumun formatını değiştiriyorum (Formatı mı vardı da ?) ehee ehee Uzun uzun yazılar yazmaktansa daha kısa ve biraz da ruh halimi yansıtan yazılar da yazacağım. Bak ne güzel oldu dimi blog en azından bi uğramış oldum. Hadi şimdilik hoşçakal söz daha sık uğrayacağım seni ihmal etmeyeceğim. Şu dünyada herşey sevgiyle büyüyor. Seni çok sevdiğimi bil emi sımsıkı sarılır, gözlerimden özlemle öperim canım blog ♥ iyiki varsın  ♥
Sevgilerimle... 
Devamını Oku »

19 Mart 2018 Pazartesi

Aşka Adanmış Bir Ömür Hz. Hatice - Nurdan Damla

Hz. Hatice validemizi daha yakından tanımak, feyz almak adına çok okumak istediğim bir kitaptı. Yalnız yazarı ilk kez okumanın verdiği bir tedirginliğim de yok değildi. Kısmen haklı da çıktım. Yazar iyi hoş güzel anlatmış, konu zaten çok çok güzel ona diyecek bişey yok; ama yazar, anlatımı gereksiz uzatmış, kendi içinde sürekli tekrara düşmüş. Aynı şeyleri durmadan tekrar tekrar okumak zaman zaman sıkılmama kitaptan uzaklaşmama neden oldu. Son 150 sayfasında bitirmek için kendimi çok zorladım. Kitap akıcı değil, yazarın ne demek istediğini kafamda yoğurup anlamaya çalıştığım için de biraz yordu beni. Haa çok beğendiğim yerleri oldu. Ben de eksik olan bazı bilgileri tamamladım. Beni etkileyen yerleri alıntı cümle olarak değil de küçük paragraf şeklinde yazmak istiyorum.

Hz. Fatıma ile ilgili çok derin bilgim yok, onu da okuyacağım inşallah ama başka bir yazardan. Aldığım tavsiyelere göre Sibel Eraslan çok güzel yazmış, alıp okuyup göreceğiz bakalım öyle mi yapmış. Hz. Fatıma Hz. Muhammed'e (SAV) peygamberlik geldikten sonra ana rahmine düşmüş ve doğumunu kolaylaştırmak için Cenab-ı Allah'ın emriyle Hz. Hatice'nin yanına mübarek kadınların gönderildiği ve şöyle söylendiği "Biz senin kardeşleriniz, ben İbrahim'in eşi Sara, bu Mezahim kızı Asiye, bu Musa'nın kız kardeşi Gülsüm, şu yanımdaki de İmran kızı Meryem'dir. Doğumun zorluklarını hafifletmek için bizi sana, Allah gönderdi" Tasavvur edebiliyor musunuz? Ne kutlu, ne yüce ne mübarek bir kadın, Hz. Hatice...

Yine beni çok etkileyen bir yeri şöyle; Peygamber Efendimizle (SAV), Cebrail (as) ile Nur Dağı'nın zirvesinde sohbet halindeler, o sırada dağın eteklerinde Hz. Hatice'yi görüyor ve Efendimize müjdeliyor Cebrail (as), sonra da "Hatice yanına geldiği zaman Rabbin'den ve benden ona selam söyle!Cennette inciden oyulmuş yekpare bir sarayla müjdele!" diyor. Bir düşünün yaradanın selam söylediği bir zat... (Sübhanallah). 

Peygamber Efendimiz (SAV), Hz. Hatice'ye yüce selamı iletiyor. Bu selam karşısında hayadan iki büklüm olan Hz. Hatice derin ilmiyle anlamıştı ki, Allah'ın selamına selamla karşılık verilmez. Kulluğu konuşturmalıydı. "Selam O'dur ya Resulallah! Selam O'ndandır. Allah'ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun! Şeytan dışında selamı işiten herkese selam olsun. Ve selam Cebrail'in üzerine olsun." Öyle çok etkilendim ki biz aciz kullar olsa ne yaparız diye düşündüm. Ne diyeceğiz haddimizi aşa aşa kul olduğumuzu unutarak, aleykümselam derdik heralde... 

Kitabı okuduğum süre boyunca hem kendimi sorgulayıp, bundan sonra hal ve hareketlerime biraz daha dikkat edeceğime dair kendimle anlaşma yaptım, hem de yahu  dedim nasıl ki Peygamber Efendimiz (SAV), Allah tarafından seçilmiş, yüce gönüllü Hz. Hatice de yine onun tarafından seçilmiş. Böyle olması çok normal diye diye bitirdim çok şükür.

Pekiii kitabı tavsiye edermiyim? Çok sıkılırsınız, tamam ben tekrarlara razıyım diyorsanız okuyun kaybedeceğiniz birşey yok. Hatta kazanacağınız şeyler bile olabilir. O zaman haydi dostlar Allah'a emanet olun... 
Devamını Oku »

16 Mart 2018 Cuma

Şer Bildiğimiz Hayır, Hayır Bildiğimiz Şer'imiş...

Hani bazen çok ısrarcı oluruz ya da offf bu niye böyle oldu diye sürekli bir memnuniyetsiz haller içinde dolanır dururuz. İşte bundan 2,5 ay önce benim için herşey o kadar zordu ki, işler üstüme üstüme geldi. Pek çok riskli durumdan sorumlu olmak beni de sorunlu bir insan yaptı. Yok yok tam olarak öyle değil aslında ben özel sektörde çalıştığım için onu biliyorum ama devlette çalışan birçok arkadaşım da aynı durumlardan muzdarip. Çalışma hayatı kadın için zaten yorucu iken bir de yıpratıcı hatta tiksindirici bu nedenlerle iyice çekilmez hal alıyor. O kadar bıkmıştım ki adaletsizlikten, yalakalardan, döneklerden, egosuna canım egom diye davranan ego manyaklarından. beş para etmeyen adamların sırf torpili var diye bir yerlere gelmesinden sonra da kendisini yetkin bir birey gibi görüp böbürlenmesinden... Evet sırf ben bunları yapamadım diye eşek gibi çalışmama rağmen bir yerlere getirilmedim. Bunun için mi onlardan bu kadar nefret ediyorum? Hayır ben ne olursam olayım benden akkacı tokkacı düzenbaz bir insan çıkmaz anacım. Elhamdülillah sağlam bi karakterim var. Ayy yazınca da ne güzel oldu be :D Bunları iç sesimle sürekli konuşuyordum ama böyle daha sevimli durdu :) 

Bütün bunlara sessiz kalmak zorunda olmak, görmemezlikten gelmek beni çok yıprattı. Pazar akşamları yarın işe gidecem diye oturup ağlıyordum. Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki. Tahammülsüz bir kişilik oldum ben ki normalde çok neşeli bir kişiydim. Yüzüm gülmez olmuştu, durup durup ağlayasım geliyordu iş yerinde, akşam eve gelince çocuklarıma tahammül sınırlarım daralmıştı. Cuma akşamı bayramım oluyordu sanki bana Meram'dan bağ bağışlıyorlardı. Bayram çocukları gibi şen oluyordum. ( bizim buralarda böyle derler Konya'nın Meram bağlarını duymuşsunuzdur heralde) 

2,5 ay önce bir cumartesi sabahı ben hayat için planlar yaparken, hayat bana sürpriz yaptı. Evde dümdüz halıda hiçbir engel olmadan, pat diye düştüm, haaa bu benim belki de 500...000000 milyonuncu kez düşüşüm çocuk felcinden dolayı zaten yürüme cihazı takıyordum. Sabah cihazı takmadan abdest alıp, gün boyu mest ediyordum. Benim ayak sen küt diye kırıl... 

Herkes şoklarda aman nasıl kırdın vah vah tüh tüh.. Tabi ki de ben de çok üzüldüm, üzüntüden öte canım çok yandı haftalarca ağrı çektim. Lakin işte tam da benim şer sandığım bu durum benim için hayırlı bir iş oldu. İşte kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş derler ya. Çok daralmış ve bunalmıştım. Ben ki yaşam dolu bir insanımdır, beni hayatımdan bıktırdılar varın gerisini siz düşünün. 

45 gün ayağım alçıda kaldı. Bir fiil yattım hiç ayağa kalkma deyince doktor bu süreçte ruhumu güzel şeylerle besledim. Kendimle hesaplaştım, ruhumu arındırdım bütün olumsuzluklardan... Çocuklarımla hiç geçirmediğim kadar fazla zaman geçirdim, sevgi yumağı olduk, bol bol anne kucağında yatmanın tadını çıkardılar. Kitaplığımda boynu bükük bir şekilde sırasını bekleyen kitaplarımın hepsini okudum. Kuran hatmine başladım, eskiden yavaş okuduğum Kuran-ı Kerim'i biraz daha güzel okuyabilmenin manevi hazzına vardım, örgü terapisi yaptım kendime, iki sezonluk bir dizi izledim. Alçıdan sonra bir de 15 günlük yürüme alıştırması için rapor verince doktorum pek bi alülala oldu. 

Bu hafta işe başladım. Herşeyi unutmak isteyince bütün işle ilgili bilgileri de unutmuşum :D Yeni talebeler gibiydim bu hafta ;) Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun hem akıl ve ruh sağlığıma hem de ayağım eski sağlığına kavuştu. Ne kararlar ne kararlar aldım. Bakalım zaman ne gösterecek buraların beni yeniden yıpratmasına izin vermeyeceğim. Demem o ki dostlar hani klasikleşmiş çokça kullandığımız için basitleşmiş bir söz vardır "herşeyin başı sağlık" ben bunu altını çizerek çok çok iyi anladım. Kendinizi sevin ve değer verin... Canım Kendimli günler diliyorum size... Aaaa hem de güzel bir cuma gününden haydi kalın sağlıcakla ♥ ♥ ♥
Devamını Oku »

8 Mart 2018 Perşembe

Şubat Ayı Okumalarımdan...

Merhabalar, 
Şubat ayında okuduğum kitapları tek tek yazamadım. Bu nedenle de çocuk ve yetişkin kitapları olarak iki başlık altında toplamakta fayda gördüm. Aslında ben kitap yorumlarımı yazarken ayrıntılı yazmayı seviyorum. Geçmişe yönelik dönüş yapınca o kitabın bana hissettirdikleri duygu ve düşüncelere hakim olabiliyorum o zaman. Neyse ki yorum yazacağım kitaplar beni çok etkileyen kitaplar olmadı. Kısaca bir göz atalım o halde ;)

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat - Stefan ZWEIG

Stefan Zweig'in kitapları çerez parasına satılırken, benim ilk kez okuyor olmam biraz ayıp değil mi? Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat kitabını adından daha farklı algılamıştım. Yani kadının rutin hayatından bir güne değineceğini düşünmüştüm. (Hafif spoiler içerecek anlattıklarım) Kadın orta yaşlarında, kumarhanedeki bir masada genç bir delikanlıdan etkileniyor ama öyle aşk gibi bir duygu değil bu yoğun bir elektrik gibi birşey... Genç delikanlının kumar bağımlısı olduğunu anlıyor. Ona yardım etmek istiyor ve bunların hepsini hepi topu bir günde yaşıyor. Bir günde yaşadığı bu olayı yıllar sonra kendisini layığıyla dinleyecek birisini bulunca ona anlatmak istiyor. Kitabın dili çok hoş hiç yormuyor, çok naif anlatıyor olayları, betimlemeleri bir o kadar narin zaten 70 sayfadan oluşan kısacık bir kitap öyle çerez niyetine okumalık ;)

Suzan Defter - Ayfer Tunç 

Ayfer Tunç'u ilk kez okudum, çok ayıp değil mi? Belki 2 yıldır alışveriş listemde öylece vaktini bekliyordu sessiz sedasız... Kitap iki kişi ağzından yazılan iki ayrı günlük şeklinde yazılmış. İlk başta insanı biraz yanıltıyor, yazım tarzıyla. Şöyle ki tek sayılardan oluşan sayfaları bir kişi, çift sayılardan sayfalardan oluşan sayfaları diğer kişinin ağzından yazılması okumayı biraz karmaşık hale getiriyor ama çok da olumsuz etkilenmedim. Bunun sebebi dilinin akıcı kelimelerinin tanıdık olması belki de... Kısaca konusu şöyle; 12 Eylül'ün gölgesinde boğulan bir aşk hikayesi. Aşk deyince biraz basit kaçtı sanki. Ne de olsa aşk kelimesini günümüz dizileri bozdu. Neyse bir sevda hikayesi diyelim. Kadınlar ayrıntıyı sevdiği için sevdalarını da ayrıntılı yaşıyorlar bence. Sevdiği erkeğe sevdasını öyle yürekten öyle samimiyetle anlatıyor ki insanın genç olup aşık olası geliyor yeniden :D Deneysel bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor kitap. Daha güzel sevda hikayeleri okudum evet ama bu da güzeldi bee ;) Altını çizdiğim bir kaç cümleyi de paylaşalım olsun bitsin... 

''Ayrılmak; gidenin, kalanın kucağında bir kucak kor bırakmasıdır, yanar durursunuz kül olana kadar..."

"Ayrılmak bir solucanın ikiye bölünmesi gibidir. Bölündükten sonra tanımaz birbirini parçalar."

"Külün bir geçmişi var, bir zamanlar ateşmiş hiç olmazsa..."

Şimdilik bu iki kitabı yazabildim. Ha tabi şöyle de diyebilirsiniz bi varsın bi yoksun ayol sen ne biçim bloggersın. Doğrusunuz ama onu da başka bir başlık altında anlatmak istiyorum en kısa sürede diyelim...
Ee hadi kalın sağlıcakla...
Devamını Oku »

8 Şubat 2018 Perşembe

Olasılıksız - Adam Fawer

Şu olaydan ben hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim illa bir kitap kafama takıldı mı onu mutlaka okuyacağım nereden takılıyor anlamıyorum arka kapak yorumlarından mı? Kitap sitelerindeki yorumlarını okuyorum ondan mı? Kapak tasarımından mı etkileniyorum yoksa çevremdeki insanların okumalarından mı etkileniyorum bilmiyorum ama her seferinde bunu yapıyorum o kitabın aslında bana göre bir kitap olmadığını hissediyorum yani içeriğinden benim tarzımda bir kitap olmadığını bildiğim halde hala okumak için ısrar ediyorum. Yapma kadın şunu diye çok kızıyorum kendime :/ ya mesela bunda bolca bilimsel veriler, psikolojiyle ilgili konular, olasılık hesabı biliyorsunuz ki zaten istatistikle ilgili istatistiksel bilgiler benim hiç sevmediğim şeyler aslında alanımın tamamen dışında olan konularla ilgili kitapları neden tercih ettim ben de anlamıyorum ve ben bunu sürekli yapıyorum gerçekten insan kendinden sıkılır mı ben kendimden sıkılıyorum gerçekten... Hayır şunu da yapamıyorum beni bilen bilir daha önce defalarca kez diğer kitap yorumlarımda yazdım yarım da bırakamıyorum kitabı yani canım çıkıncaya kadar bu kitapları bitirmeye uğraşıyorum. Normalde bu kitabı bir haftada bitirecekken, üç haftada bitiyor bir ayda bitiyor yazık günah değil mi benim kaybolan boşa giden vaktime...

Yukarıdaki paragraftan anladığınız üzere hiiiiççç beğenmedim çünkü arkadaş yani yarısına kadar sabret sabret dediler instagrama koyduğum fotoğraftan da başladım okumaya...Okuyanlar yorum yaptı ama yarısına kadar sabret yarısından sonra heyecanlı ve çok güzel aman aman dedi arkadaşlar sağ olsunlar 540 sayfalık bir kitabın yani yarısı ne eder 250 sayfaya kadar ben bu kitabı okuduktan sonra selam söyle kaynana diye bir laf var biliyorsunuz değil mi yani 250 sayfayı ben boşu boşuna mı okuyorum heyecan yok işte bildiğin sıkıcı sıkıcı bilgiler ya bu benim görüşüm herkese göre tabii ki de görüş değişir ve içim çıktı darlandım okuyana kadar eğer sizde bu şekilde tarzı olan konusu olan kitaplardan hoşlanmıyorsanız hiç benim gibi zorlamayın kendinizi derim. Benden size dost tavsiyesi...

Yine de şöyle az çok fikir sahibi olmanız adına azıcık konusundan bahsedeyim. Baş karakterimiz tüm olasılıkları anında hesaplayıp olacak olayları matematiksel ya da öznel olarak sunabiliyor. Birileri de bu adamın peşinde ama neden? Laplace Şeytanı olarak adlandırılan bu adamı herkes büyük birşey  olarak görüyor ve doğal olarak peşinde birçok insan var. Çünkü adam doğa dışı yani herşeyi biliyor, tahmin edebiliyor. Detaylarına çok girmek istemiyorum. Zaten çok uzun ve ağır bir dili var, olayları siz birbirine bağlayarak, anlamaya çalışıyorsunuz o sizi zaten yoruyor.

Ben her kitabın okunması için doğru bir zamanının olduğuna inanırım. Kafa olarak çok yoğun ve yorgun bir zamanda başlamıştım. Sizin anlayacağınız kitabı okuyarak iyice yordum kendimi... Bütün yorumları olumlu ve sevildiği yönünde ama benim sevemediğim bu kitaba siz yine de bir şans vermek istiyorsanız  zihninizin en boş olduğu zamanı seçin...
Sevgilerimle...
Devamını Oku »