Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

30 Haziran 2016 Perşembe

Çocuklarda "W Oturuşu"na Dikkat!

w oturuşu nasıl olur ile ilgili görsel sonucu
W oturuşuna belki de çoğumuz dikkat etmiyoruz ki bende dikkat etmemiştim. Görkem 3,5 - 4 yaşındayken televizyon başında bişeyler yemeyi alışkanlık haline getirmişti. Bakıcımızın da işine geliyordu. Sofra bezini serip çocuğu yere oturtuyordu kendisi de yanına oturup yemeğini yediriyordu. Tabi o zamanlar bunun sakıncalı bir durum olduğunu bilmediğimiz için de engel olmamıştık. Sonra bir gün Görkem karşımdan yürüyerek gelirken, yürüyüşüne dikkat ettim. Gayet normal yürüyen çocuğumun içe bastığını farkettim. Aslında bu aniden gelişen bişey değildi zamanla içe basmaya başlamıştı. İçe basma durumu maksimum dereceye yükseldiğinde farkedebildim. Çok güvendiğimiz bir ortopedi doktorumuz var, hemen ona götürdüm. W oturuşundan bahsetti. Öncelikle asla bu şekilde oturmayacak diyerek söze girdi. Aşağıdaki şekilleri tarif etti. Çocuklar için en sağlıklı ve doğru oturma biçimi bağdaş kurarak oturma çünkü çocuk gövdesini rahatça hareket ettirirken denge ve koordinasyon sağlayarak, gövdeyi güçlendiriyor dedi. Aynı zamanda dizlere baskı yaptığından dolayı sandalye üzerinde diz çökmesine ve ayaklarını sandalyenin ayaklarına dolamasına da engel olmalısınız diye belirtti. 
Doğru Oturma Şekilleri
Tek tek doğru oturma şekillerini gösterdi. Endişelenmememiz gerektiğini, reçeteye yazdığı özel yapım tabanlığı hem evin içinde hem de dışarıda giydiği ayakkabısının içine yerleştirdiğimiz takdirde zaman içerisinde geçeceğini söyledi. Ayağının ölçüsüne göre özel yapım bir tabanlık yaptırdık. Normalde ev içinde ayakkabı giymediği için evin içinde giydirmesi oldukça sorun oldu. Ayak içe basmaya alıştığı için tabanlıkta bunu engellediğinden çocuğun rahatı bozuldu. Yaklaşık 4 yıldır kullanıyorduk. Ayak numarası büyüdükçe yenisini yaptırdık. Bu sene oldukça fazla düzelme oldu. Uzun süren tedaviler çocuk açısından da sıkıcı oluyor. Yenisini yaptırıp, tam düzelme sağlayıncaya kadar devam edeceğiz. 
ayak tabanlığı ortopedik ile ilgili görsel sonucu
Özel yapım ayak tabanlığı
Bebeklik döneminde karın üstünde fazla vakit geçirmemiş ve bu sebeple de omuz ve sırt kaslarını yeterince güçlendirmemiş çocukların bu şekilde oturmaya eğilimli olduğunu söyleyen fizyoterapistler, çocuğun bu şekilde oturarak oyun oynarken gövdesini döndüremediği için oyuncaklara uzanamadığından dolayı iyi bir koordinasyon ve denge sağlayamadıklarını belirtiyorlar. Ayrıca W şeklinde oturmanın, içe basmanın yanında, çarpık bacaklara ve düz tabanlığa da sebep olduğunu, çocuk bunu alışkanlık haline getirdiğinde uzun vadede ciddi anatomik sorunların görülebildiğini de ekliyorlar.
çarpık bacak
Aslında günümüzde her bilgi internette mevcut ama insanın başına gelmeyince dur bakıyım ben bi çocuk hastalıklarını araştırayım çocuğumda da çıkabilir demiyor. Yıllarca çocuk sağlığı ve hastalıkları dersleri gördüm. Ama nedense bunu hiç duymamıştım. Bu sorunu yaşamasaydım muhtemelen de bilmeyecektim.Görkem bunu bizzat yaşayan kişi olduğu için neyse ki ben söylemeden kardeşini sürekli uyarıyor. "Abim öyle oturma şu şekilde otur" diye yönlendiriyor.  Aman siz siz olun çocuklarınızın nasıl oturduğuna dikkat edin. Çoğu zaman masada oynamaları için teşvik edin. İçe basma durumu da varsa mutlaka bir doktora götürün. 

Sağlıcakla kalın...
Devamını Oku »

28 Haziran 2016 Salı

Bu Aralar Ben



Daha önce Onur'un kreş macerasından bahsetmiştim. Sabahları hala ağlamaya devam ediyordu. Onur'un kreşi tatili boyunca 8-13 yaşındaki çocuklar için yaz okulu açmışlar. Onur abisi de onun okuluna gelsin diye çok ısrar ediyordu. Tam da onun istediği gibi oldu. Görkem'i de yaz okuluna yazdırdık. Yaz okulu müfredatında satranç eğitimi, dini eğitim, okuma saati, ders tekrarı, etkinlik saatleri, futbol, basketbol, hızlı okuma dersleri, yüzme havuzu da var ama onu biz istemedik okul dışına çıkarak, il merkezine götürülmesi içimize sinmedi. Görkem de yaz tatilini boş geçirmesin diye düşündük. Abi kardeş aynı okula gitmenin mutluluğunu kısa bir süre yaşadıktan sonra ikisi birden hastalandı. Elimde ateş ölçer geceler boyu ateş ölçtüm. Ateş düşürücü içirmekten benim bile midem bulandı çocuklar ne yapsın. Onur'a antibiyotikler fayda etmedi. En son çare iğneyle şükürler olsun biraz daha iyi. Görkem ona göre daha çabuk toparladı. 

Ramazanla birlikte susuzluk ve açlık eşimin safra kesesindeki ağrıyı tetikledi. Taş şiddetli ağrı yapınca onu da bi ameliyat ettirelim dedik. Ama ateşli çocuklar ve eş aynı zamana denk geldi tabi. Aaa valla ben öyle tek hastayla uğraşınca yeteri kadar çökemiyom bana bunlarla gelmeyin dedim. Üçü bi arada yapıp evi yoğun bakım ünitesine çevirdim. Tam da saçını süpürge etmiş anne/eş modundaydım. Artık ne kadar eğildiysem yerleri süpürücem diye  :))) tansiyonum beşe kadar düştü. Şükürler olsun ablam hemen alt katımda oturuyor da imdadıma yiğenimle birlikte yetiştiler. Yiğen candır can Nadide'me de burdan selam olsun :)) Aman aa dostlar sağlıktan başkası yalan vallahi de yalan. Allah kimsecikleri sağlığından etmesin. Herkesin yuvasına sağlık, huzur, mutluluk versin... 

Daha hallice olan ev ahalisini bir kısmını eve, diğer kısmını da okula bıraktıktan sonra sağ salim işe gelebildim :) Aslında durumlar tam olarak çok iç açıcı değil. Görkem okuldan memnun değil sıkılıyorum diyor hoşşş o nelerden sıkılmıyor ki diye şöyle bir düşündüm de cevabı bulmak çok zor olmadı. Sadece bilgisayar oyunları....

Koskoca yaz tatilini evde miskin miskin televizyon başında, ya da playstation oynayarak geçirmesindense, arkadaş ortamında eğlenerek ve öğrenerek geçirmesi bana daha doğru geldi. Çocukları memnun etmek ne kadar da zor. Mutlu olabilecekleri şeyler çok çabuk tüketilebilen türden mi? Neden bu kadar çabuk sıkılma? Memnuniyetsiz bireyler yetiştirmek istemiyorum. Nerede hata yapıyorum diye kendimi sorgular oldum? Hoşumuza gitmeyen en ufak davranışlarında kendimizi sorgulamak ne kadar? Onlarında bir birey olduğunu ve karakterlerinin yavaş yavaş artık geliştiğinin farkına varmamız gerekiyor. Nedense çocukları kontrol edilebilen robotlar gibi düşünüyoruz. Kafamda deli sorular... Hele kendime bir geleyim daha sağlıklı düşünebildiğim vakit her birine itinayla kalıcı çözüm yolu bulacağım... 

Ee oldu o zaman hadi kalın sağlıcakla :)) 
Devamını Oku »

14 Haziran 2016 Salı

Küçük Arı - Chris Cleave

Yahu ne zaman yeni kitaba başlasam mutlaka yanına atıştırmalık bişeyler koyuyorum. Bu gidişat hiç iyi değil, bunlar bana kilo ve yağ olarak geri dönebilir :( Sizde de var mıdır kitap okurken bişeyler yemek/içmek? Özellikle son zamanlarda okuma zamanlarım öyle keyif dolu falan değil. Kaçak köçek ne zaman fırsat bulursam okuduğum sayfayı kar sayacak durumdayım. Küçük Arı'yı bitireli bir ay kadar oldu sanırım. Karalama notlarım varıd onları temize çekerken bloğa bir iki bişey yazayım dedim. Balık hafızalı ben yıllar sonra okuduklarımla ilgili  bişey hatırlayamayınca en iyisi bi yerlere not almak oluyor :)

Hafif Spoiler İçerir!
Küçük Arı nijerya kökenli mülteci kampından yanlışla salıverilen bir kız. Kitabın ilk başı oldukça akıcı Küçük Arı ve ablasının tatil için Nijerya sahillerini tercih eden Sarah ve Andrew ile karşılaştıkları ve birlikte kötü adamlarla yaşananlara şahit oluyoruz. Sarah Küçük Arı'nın hayatta kalabilemesi için kötü adamların isteği üzerine parmağını kesiyor. Ablasının hayatının kurtulması ise Andrew'ın parmağını kesmesine bağlıdır. Buna cesaret edemeyen Andrew yüzünden kötü adamlar kıza defalarca tecavüz ederek, kemiklerini kırarak öldürmüşlerdir. Küçük Arı görmese de bütün sesleri duymuş ve ablasının ölümüne tanıklık etmiştir. 

Sonrasında Küçük Arı tek başına yaşam mücadelesine devam ediyor. Yıllar sonra Sarah ve Anrew ile İngiltere'de tekrar karşılaşır. Sarah'nın hayatına bir şekilde girmeyi başarmıştır. Sarah ve Küçük Arı'nın yasal yollardan İngiltere'de kalabilmesi için mücadelesiyle devam eden kitabın sonu da okumak isteyenlere kalsın...

Peki okuyup da başımın göğe erdiği kitaplardan mı oldu? Hayır!
Okumasam kaybedeceğim birşey varmıymış? Hayır!
Okumasam hep aklımda kalacakmıydı? Evet! :))

Kitap bloglarında gezerken ya da özellikle ne zaman "Uçurtma Avcısı"ndan bahsedilse hep "Küçük Arı"nın ismini duyuyordum. Nitekim uluslararası bestsellerde olan kitabın kapağında da bu ifade yer alıyor. Bence tek ortak nokta baş kahramanın küçük bir çocuk olması. Bunun yanında uçurtma avcısında konu bütünlüğü var bi kopukluk hissedilmiyor ve heyecan hep dorukta. Sayfaları ardı ardına çeviriyorsunuz. Ve anlamlı bir sonla bitiyor. Ama Küçük Arı'da ben bunu maalesef göremedim. Kitabın sonuna kadar her an işte burada bişeyler olacak diye diye sonu geldi. Hiç sürükleyici bulamadım, bitirmek için bitirdim diyebilirim. Adını o kadar çok duydum ki okumadığım için kendimde bi eksiklik gördüğüm kitaplardandı. Sonunda ee yani bumuydu dediğim bi kitap olarak rafımda yerini aldı. Son sayfasında yazan bir Nijerya atasözüyle noktayı koyayım. 

"Eğer suratınız hayatın şiddetli darbelerinden dolayı şişmişse, 
gülümseyin ve şişman bir adammışsınız gibi davranın."
Devamını Oku »

10 Haziran 2016 Cuma

Aile Büyükleri Çınar Ağacıymış Meğer...



çınar ağacı ile ilgili görsel sonucu
Ramazan ayının maneviyatından sanırım her yıl ille bi duygusala bağlıyorum. Aslında uzun yıllardır yalnız geçiriyoruz ramazanları alışmış olmamız gerekirken yine de geçmişe özlem oluyor işte. Çoşkuyla kurulan sofralar yerini çocukların telaşıyla sessiz sedasız çekirdek aile sofralarına bıraktı. Bu eksiklik(özlem) duygusuna kapılmamda belki de çevremdeki insanların kalabalık aile sofraları tetikliyor. 

Gençken başımızda kavak yelleri esiyordu manevi duyguların yoğunluğu daha az olduğundan ailenin yapı taşı olan çınar ağacı gibi köklerinin sağlamlığı o ailenin büyükleriymiş meğer. Onlardı derleyen, toplayan, sofraları birleştiren, küsleri barıştıran, aile bağlarını sıkı tutan, yükselen sesleri dindiren, hoşgörülü olan...Velhasıl kelam sofralar aile büyükleriyle keyifliymiş...

Hatırlıyorum da biz çocukken büyükler hep eski bayramlardan bahseder özlemle anarlardı o günleri. Duygusuzca dinler bizim için bi anlam ifade etmezdi onların yaşanmışlıkları. Dikkat ediyorum da yolu yarılayınca ne kadar da çok eskilerden bahseder oldum :) Yaşlanınca kim bilir nasıl olurum. Eskilerden bahseder durur etrafımda konuşacak kimseleri bulamazmışım ;) 

Eski bayramlar gibi eski ramazanları da özlüyorum. Geçen sene çocukluğumdaki ramazanlara özlem dolu bir yazı yazmıştım tam da şuracığa. Vaktiniz olursa ona da bir göz atmanızı tavsiye ederim. Belki sizi çocukluğunuzdaki ramazanlara götürür ;) 

Hayırlı ramazanlar, ramazanın bereketi üzerinize yağsın... 
Devamını Oku »

8 Haziran 2016 Çarşamba

Momo - Michael Ende

Kitaba adını veren kahramanız Momo, kimsesiz bir kız çocuğu, kalacak yeri olmadığı için şehrin ortasındaki yıkık-dökük anfitiyatroda  kalıyor. İnsanları tüm kalbiyle dinleyebildiği için düğümleri de çözebiliyor. Küçük büyük demeden herkes gidip onunla bişeyler paylaşıyor. Belki de insanları eleştirmeden dinlediği için olacak ki herkes onunla sohbet etmekten çok büyük keyif alıyor. Onun kocaman gözlerine bakanlar etkilenip, içlerinden geçenleri olduğu gibi anlatıyor. Momo'yu o kadar çok sevip sahipleniyorlar ki ziyaretçileri evlerindeki fazla eşyalarla Momo'nun kaldığı yeri daha yaşanabilir bir hale getiriyor. Zaman içerisinde bölge halkıyla sıkı bir dostluk ilişkisi kuran Momo ve arkadaşları çok mutludur. 

Bir müddet sonra Momo'nun yanına gelen kişilerde azalma oluyor, en yakın arkadaşları bile onun yanına uğramıyorlar. Momo arkadaşlarının başına gelenleri merak edip, insanlarla görüşmeye gidiyor. Yetişkinlerin zamanlarını tasarruf ettirerek onlardan çalan duman adamlarla karşılaşıyor. Duman adamların en nefret ettiği kişiler çocuklar ve yetişkinlere ne olduğunu sorgulayan Momo'dur. Yetişkinler zamandan tasarruf etmek için sürekli çalışmakta, onlara mutluluk veren şeylere zaman ayırmamakta, çocuklarıyla bile vakit geçirememektedir. Ve artık herkes çok mutsuzdur... 

Momo arkadaşlarına ne olduğunu düşündüğü bir gün Kassiopeia adındaki kaplumbağa ile karşılaşır. Kaplumbağa Momo'yu Hora Usta'ya götürür. Ama bu kaplumbağa bizim bildiklerimizden biraz farklı... Olacakları yarım saat öncesinden bilebiliyor. Konuşamasa da sırtında beliren yazıyla gelecekten haber veriyor. Kitaptaki en sevdiğim karakterlerden birisi kaplumbağa... Gerçek hayatta öyle bir dosta sahip olmak oldukça keyifli olurdu değil mi? :))

Bin bir çeşit saate sahip olan Hora usta, Momo'ya zamanın sırlarını ve duman adamların planlarını anlatır. Momo yorgunluktan uyuyakalır. Bir gündür uyuduğunu zanneden Momo, aslında tam bir yıldır ortalarda yoktur. Döndüğünde hiç birşey bıraktığı gibi değildir. İşte Momo'nun macerası esas bundan sonra başlar. Arkadaşlarına ne oldu? Duman adamlar nerede? Bu şirketin merkezi nerede? 
momo michael ende ile ilgili görsel sonucu
Kitabın içindeki bütün resimler konuyla ilişkili ve güzel. Bir tek Momo'nun şu resmini hiç beğenmedim. Daha şiirin  çizilebilirdi. Bu resimden onu sanki yaşlı bir adam gibi algılıyorum. Bir kaç sayfada olan Momo'nun bu resmi rahatsız etti beni sadece...

Bende öyle güzel duygular bıraktı ki Momo hangisini anlatacağımı bilemediğim için ve bu güzel kitabın olumsuz algılanacağı bir yorum yazmamak için uzun süredir bekliyorum. Neyi beklediğimi de bilmiyorum. İlham perimi... Momo ile zamanın ne kadar kıymetli olduğunu ve akıp gittiğini bir kez daha hatırladım. Çocuk olmanın ve arkadaşlarla birlikte oynamanın önemini anımsadım. Çocuklarımla düzenli vakit geçirmeye daha özen gösterdim. Momo ile zaman makinasına girdim. Maceradan maceraya koştum. İçim içime sığmadı Görkem bu kitabı hemen şimdi okumalı diye düşünüp nerdeyse çocuğun tepesine çökecektim:)) Ama bu ona biraz ağır gelebilir. 303 sayfa onun gözünü korkutabilir. Zaten okumaya pek gönüllü değil okumaktan soğutmayayım çocuğumu... İlk okul 4  veya orta bir çocuklarının okuması daha uygun sanki..
kassiopeia kaplumbağa ile ilgili görsel sonucu
Son sayfası tıpkı kaplumbağanın sırtında yazdığı gibi "SON" yazarak bitirilmiş. Çok manidar... Yüzünüzde hoş bir tebessümle başladığınız kitaba yine aynı tebessümle veda ediyorsunuz.  Eğer hala Momo'yu okumadıysanız işte sadece bunun için bile en kısa zamanda muhakkak okumalısınız.

Zamanın kıymetini bilerek, gönlünüzce yaşamanız dileğimle....
Devamını Oku »

6 Haziran 2016 Pazartesi

Kreş Yolları Göründü

Onur'un şansından sanırım bir türlü dikiş tutmayan bakıcılara denk gelmemiz sonucunda 1 yıl içinde dört bakıcı değiştirmemize sebep oldu. Daha önce şurada ve burada pek çok kez bahsettiğim bakıcı değiştirme sebeplerimiz ve sıklığını yazmıştım. Hoş değiştirme sebebi hiç bizden ötürü olmadı hep onların bir sorunu çıktı. Üstelik başladıklarında hepsiyle bütün şartları konuşmamıza rağmen yine de sorun yaşadık. Her seferinde "bakın küçücük çocuk size alışacak ve sizi sevecek uzun vadede bakmayacaksanız hiç başlamayın. Alıştırmayın çocuğun psikolojisini bozmayın" diye her seferinde üstüne basa basa vurguladığım cümle hep bu oldu.Ama onlar ne yaptı Onur adeta onlar için bir eşyaymış gibi bırakıp gittiler. Neyse bu konuyu ben artık Allah'a havale ettim. 
En son bakıcımız sağolsun çok bilmişti. Her türlüsüne denk geldim de bana bilmişlik taslayanına ve emir kipiyle konuşanına da ilk kez denk geldim. 2-3 ay kadar olmuştu başlayalı. Sabır çeke çeke alışmaya çalışıyorduk. Bardağı taşırmaya ısrarla edince dayanamadım tabi. Çocuğa her gün ayrı bir teşhis koyuyordu. "Bu çocuk kekeme hiç dikkat etmedin mi?" çünkü ben çalışan anneyim ya çocuğumdan bi haberim hiç konuşmuyorum hiç ilgilenmiyorum. "Bu çocuk düz taban. Bi doktora götür de ortopedik ayakkabı versin." çünkü ben bilemem 3-3,5 yaşlarına kadar çocukların ayak oyuntusunun yeni oluştuğunu ve bu yaştan sonra düz taban olup olmadığının anlaşıldığını, "Bu çocuk çok ağlıyor normal değil kendini yere atıyor. Bi doktora götür sen bunu. İki çocuk büyüttüm hiç böyle çocuk görmedim" çünkü ben yine bilemem çocuklarda bireysel farklılıklar olduğunu ve her çocuğun birbirinden ayrı karakterlere sahip olduğunu, bunun da doktorluk olup olmadığını...

En sonunda sabrım taştı. Bak Ş. abla dedim. Ben bu işin eğitimi aldım bana işimi öğretme! Başladığından beri çocuğun ne kekemeliği kaldı ne düz tabanlığı! Artık ne gerekiyorsa güzelce söyledim. Hafta sonu geçti geçen pazartesi geldi bizimkisi. Çocuğu teslim aldı ben işe geldim. Telefonla arıyor ben işi bırakıyorum yarın gelmeyeceğim. Sebep? 1-Ramazan geliyor, 2-Eşim rahatsız, 3-Kalbimi çok kırdın, 4-Evin her yeri kameralarla dolu rahat rahat yatıp uzanamıyorum. Çünkü ben sana yat uzan diye para veriyorum. PEKİ dedim sadece bu hareketimle onu sükutu hayale uğrattıysam da artık affola :)

Aslında bu konuyu hiç açmayacaktım. Ama o kadar sinirlerimi bozup dengemle oynuyor ki anlatmasam olmayacaktı. Hem de Onur ilerde açıp okuduğunda annesi hem çalışıp hem onları nasıl büyütmüş yazılı kaynaklardan öğrensin istedim. 
Apar topar bir kreş görüşmesi yaparak, ertesi gün Onur'u kreşe başlattık. Abisiyle aynı okula gideceğini sandığı için bu resimde çok mutlu ama ondan sonrası hüsran... Sık sık bakıcı değiştirdiğimiz için tuvalet eğitimini bir türlü halledememiştik.. Onur şu an tam 39 aylık evet çok ayıp değil mi? Hala bez kullanıyoruz. Hani o elalem var ya işte o benim hiç umurumda değil. Ben çocuğum sağlıklı psikolojisine ve mutluluğuna bakarım. Tam başlayacağımız zamanda bakıcı teyzelerin gidesi geldi. Neyse ki kreşte küçük yaş grubu da olduğu için Onur da bezli olduğu için o gruba dahil edildi. Daha önce öğretmenimiz 3 çocuğa tuvalet eğitimi vermiş ve çok da kolay olmuş. Çocukların ebeveynleriyle de konuştum bu süreçte hiç bi sorun yaşamamışlar. İnşallah kreşe alışınca bu sorunu da burada hep birlikte çözeceğiz.
Öğretmeninin sınıftayken çekip gönderiği fotoğraflar bunlar da. Biraz mutsuz gibi duruyor ama poz ver deyince hep böyle garip bir yüz ifadesi takınıyor. Genel olarak evdekinden daha mutlu bence. Nasıl ki bakıcılara alışması zaman alıyorsa kreşe alışması için de belli bir zaman ihtiyacı olacak. 
 
Sabahları çok zor bırakıyoruz. Ağlıyor bırakmayın beni diyor. Ben bakıcıları da sevmiyorum okulu da sizi seviyorum diyor. Tabi bizim yürek param parça... Sabahtan beri kendime gelemiyorum. Çok zor bırakıp işe gelmek.Yüreğim sızlıyor ama elden da başka bişey gelmiyor. 
Aslında başka birisi okulunu sevdin mi diye sorduğu zaman evet diyor. Ama biz sorunca istemiyorum sevmiyorum diyor. Tabiki de her çocuk anne-babasının yanında kalmak ister. Ama hayat o kadar zor ki kuzucum sizlere daha sağlıklı bir gelecek sağlayabilmek için şimdilik biraz üzüleceğiz. Umut ediyorum ki hayat bize tüm güzellikleriyle gelecek ve bir gün sen de büyüdüğün zaman bu günleri gülümseyerek anlatacağız. İnşallah diyelim...

KREŞ MACERASI DEVAM EDECEK.....
Devamını Oku »