Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

28 Nisan 2017 Cuma

Ev İçi Sorumluluk Dağılımı

Onur artık biraz daha büyüyüp kuralları algılayabilecek yaşa geldiği için haliyle ev içinde ona da düşen görevler var. Son zamanlarda odanın toplanması konusunda Görkemle sürekli tartışıyoruz. Onları Onur dağıttı ben toplamam serzenişleriyle başlayıp, dolap içine tıkılan kirli bir tişörte rastlayınca evin kurallarını gözden geçirme kararı aldım. Görkem'e anlatmak istediğim senin yaşınla onunki bir değil senin yaptıklarınla onun ki aynı olamaz oğlum aranızda 5 yaş var diyorum. Anlık sorunu çözüyoruz. Sonraki günlerde yine aynı şikayetler geliyor. Asla şöyle bir tavrım olmuyor. Sen büyüksün sen topla. Her ne kadar Onur'a toplatmak kendi sorumluluklarını öğretmek deveye hendek atlatmaktan daha zor olsa da bıkmadan usanmadan sabırla kararlı olduğumu gösteriyorum. Zamane çocukları o kadar zeki ki hem büyüklerini nasıl kullanacaklarını biliyor hem de işten nasıl yırtacaklarını :)) Onur bile daha küçücük yaşında ben çok yorgunum gücüm yok yapamam diye bahane üretiyor. 

Sürekli kendimden ve babasından örnek veriyorum. Evin içinde herkesin ayrı ayrı görevleri var. Haliyle bu evin bir bireyi olarak sizin de belli başlı sorumluluklarınız olmalı. Nasıl ki ben görev ve sorumluluklarımı bilip, kimse bana söylemeden yapıyorsam. Siz de böyle yapmalısınız diye defalarca anlatıyorum. Özellikle yıllardır yatma hazırlıklarını rutin haline dönüştürmeye çalışıyorum. Görkem hala diş fırçalamayı atlıyor. Oysa 2 yaşından beri dişlerini her gün bir fiil fırçalıyoruz. Bunun alışkanlıkla da alakası yoksa bende otorite boşluğu zaten yok. Belki de sürekli soruyorum dişlerini fırçaladın mı diye ondan mı atlıyor. Yok bulamadım bunun sebebini...

Çoğu zaman Onur'un oyuncakları toplaması için oyuna dönüştürmek gerekiyor. Her seferinde farklı bir senaryo uydurup, amacıma ulaşıyorum. Esas mesele anlık çözümler bulmak değil de sorumluluklarını alışkanlık haline dönüştürmekte. Yaşlarına göre bizimkilerin evin içindeki belli başlı sorumluluklarını aşağıdaki gibi sıraladım. Tabi yazmış olduğum maddelerin tamamının yapılıyor olduğu anlamına gelmiyor. Yapmadıklarının yanına işaret koyayım en iyisi, bakalım evdeki durum 3-4 ay sonra aynı mı olacak.

Onur'un  Sorumlulukları :
Sofrada tek başına yemeğini yemek, 
- Tek başına uyumak, *
- El – yüz temizliğini yapabilmek,
- Dişlerini fırçalamak, *
- Yardımla giyinmek ve soyunmak, 
- Kirli kıyafetlerini sepete atmak, *
- Oyuncaklarını toplamak ve korumak, (bazen)
- Kitap, dergi ve gazeteleri yerine kaldırmak, (bazen)
- Anne babasının basit getir götür işlerini yapmak, *
- Yemek masasına peçete ve kırılmayacak malzemeleri koymak, 

Görkem'in Sorumlulukları : 
- Hatırlatmadan özbakımını yapmak, 
- Uyku saatlerine uymak, yatma hazırlıkları yapmak, *
- Yardım almadan banyo yapmak ve kurulanmak, *
- Çantasını hazırlamak, ödevlerini yardımsız yapmak,
- Alışverişe yardım etmek,
- Odasını, dolabını, yatağını ve çalışma masasını düzenli tutmak, (bazen)
- Okuldan gelen mesajları anne babasına iletmek, 
- Dersleriyle ilgili sorumlulukları almak, 
- Yemek masasının toplanmasına yardım etmek, *

Biliyorum daha yolum uzun öğretecek çok şey var. Akıl ve ruh sağlığım el verdiğince bıkmadan usanmadan söyleyip, var gücümle sorumluluklarını kazandırmaya gayret edeceğim. "Erkektir, yapmaz" mantığı bana ters olduğu için her iki evladıma da evin görev ve sorumluluklarında cinsiyet ayrımı olmadan her işin herkes tarafından yapılabileceğini gösteriyorum. Çamaşır sermek asla bir bayanın işi değildir. Yeri geldiğinde çamaşırları da asacak, bulaşıkları da yıkayacak... Daha önce yaşam becerileri konusunda da buna benzer görevleri yazmıştım. Dilerseniz ayrıntılı haline oradan da ulaşabilirsiniz. Özlü bir sözle şimdilik konuyu burada sonlandıralım.

"Sorumluluk insanların en fazla korktukları şeylerden birisidir. Ama bizi en fazla geliştiren de odur." 
Frank Crane
Devamını Oku »

25 Nisan 2017 Salı

Fi - Çi - Pi / Azra Kohen

Kitaplardan bahsetmeyeli uzun zaman olmuş. Şubat ayının sonlarında başladığım Fi serisini tamamlamadan yorum yapmak istemedim. 2 ay gibi uzun bir süreye yaydığım, toplamda yaklaşık 1600 sayfa olan serinin son kitabını da nihayet geçtiğimiz hafta sonu bitirebildim. Aslında hiç sıcak bakmadığım hatta okumayı düşünmediğim, sonrasında bir arkadaş grubuyla ortak okuyup yorumlamaya karar verdiğimiz kitaplar içerisine giriverdi. Şu konuda garip bir huyum var. Çok reklamı yapılıp, insanın gözüne gözüne sokulan şeyler beni itiyor. Bir kitapta olabiliyor, bir dizi ya da sinema filmi... Ben seriyi okumaya devam ederken de dizisi başladı :) Dizisinin de ilk 3 bölümünü izleme fırsatım oldu. Kitaptan çok uzaklaşıldığı yerler var beni rahatsız etti biraz.Yazar zaten ziyadesiyle geniş bir senaryo yazar gibi kitap yazmış, olduğu gibi aktarılsa daha iyi olurdu bence. Eklenen yerler çok gereksiz olmuş. Ben yazarın yerinde olsam bu kadar değiştirilmesine izin vermezdim. Bu kadar laf kalabalığından sonra kitaplarla ilgili birazda kendi izlenimlerinden bahsedeyim. 
Serinin üç kitabının da içeriği ile bağlantılı isimleri var diyebiliriz. Fi sayısı, kusursuz güzelliğe atfedilen altın oran simgesidir. Özellikle Duru'nun eşsiz güzelliği ve Can'ın ateşe giden pervane misali bu güzelliğin etrafında tutkuyla dönmesine bir gönderme yapılmış diyebiliriz. Kitap 8 ana karakterden oluşuyor. Ama bunun yanında bu karakterlerle ilişkili o kadar fazla kişi var ki kendimi adeta bir film izliyor gibi hissettim. Ama okumayanlar için şöyle bir uyarım olacak. Özellikle Fi'de +18 diyebileceğimiz cinsel içerikli bölümler barındırıyor. Bazı kesimlerce her ne kadar bu kitabın, cinselliği ön planda işlediğini savunulsa da ben o şekilde algılamadım.

Altının çizdiğim bir yerde ana karakterlerden üniversitede müzik bölümünde öğretim görevlisi olan Deniz'in bale öğrencisi sevgilisi Duru'ya dans ve fiziki güzellikle ilgili yaptığı bir yorumda şöyle diyor : "Sen ne kadar güzel olduğunu ya da ne kadar güzel dans ettiğini göstermek için değil, bir hikayeyi anlatmak için sahnedesin. Eğer bunu anlamazsan, izleyenler sana bakınca dansın hikayesini değil, çok güzel bir kadının ahenkli hareketlerini görürler. Ne anlattığınla değil, sadece güzelliğinle ilgilenirler ve sen gerçekten asla sen olarak var olamazsın. Güzelliğin söndüğünde ışığını kaybedersin."  Tabi daha Deniz'in nice güzel sözleri var. 

Kitap boyunca hayran kaldığım bazı karakterler var. Deniz'in sanata bakış açısına, Bilge'nin (Can'ın öğrencisi) zekasına, yaşamı, algılayış ve yaşamın zorluklarını adım adım göğüsleme felsefesine ve Ali'nin (Can'ın şoförü) son derece dengeli davranışlarını bu denli güzel yansıttığı için de tabi ki de yazarın kalemine ve hayal dünyasına hayran kaldım. 
Çi, çin felsefesinde enerji, yaşam gücü, nefes olarak adlandırılıyor, bu tabirle de paralel ikinci kitapta hızlı bir devinim söz konusu. Vücudun fiziksel ve psikolojik dengesine daha çok değinildiği Çi'de yaşam enerjisinin yükseltilmesiyle ilgili ilginç bilgiler veriyor. Her kitapta bazı karakterlere yoğunluk verildiğini gördüm. Çi'de diğerlerine göre akışı daha yavaş, ilişkiler daha durağan. Diğerleri gibi dolu dizgin değil. 
Daire alan ve çevre ölçülmesinde kullanılan Pi, hikayenin başladığı ve bittiği noktaya referans veriyor. Son kitap olduğundan mütevellit şahıs ve olayların düğümleri çözümleniyor. Lakin ilk iki kitapta ayrıntılara çokça yer veren yazar üçüncü kitapta kurtuluşa dair teorisinde daha az ayrıntıya yer vermiş. Bazı konular kafamda yarım kaldı. Örneğin Bilge'nin çocuk doğdu mu? Bilemedim...Bilen gören varsa insaniyet namına bana bi anlatsın :D Arkadaşlarla yorumlayacağız demiştim ya evet konuştuk ama onlarla da şu sonuca vardık yazar bazı konuların tamamlanmasını okuyucuya bırakmış sanki. Hani böyle basit kitaplardaki gibi yok o onunla evlendi yok o öldü gibi kesin hatlarla çizilmiş sonlara rastlamak pek mümkün değil.

Seri ile ilgili genel bir fikir vermek gerekirse akıcı bir dille yazılmış, öyle ki bazı sayfaları sabırsızlıkla çeviriyorsunuz :) Tek bir konusu yok. İçinde dinden, politikaya, cinsellikten, aşka, annelikten psikolojiye, madde bağımlılığından, kişisel gelişime, tutkudan ihtirasa, müzikten sanata, baleye, çeşitli entrikalarla birlikte zihin açıcı bir okuma deneyimi sağlıyor bize. Bazı bölümlerde ciddi ciddi hissedilen bir empoze durumu da söz konusu ama yaşım gereği okudum geçtim o bölümleri, bu yaştan sonra etkilenecek değilim ya ;) Oldukça dolu bir okuma süreciydi. Keyifle okudum. İyi ki de okumuşum dediklerimin içerisinde yer alırken kitap tutkunlarının mutlaka kitaplığında bulunması gereken bir seri diye düşüyorum.

Herkese keyifli okumalar dilerim. Kalın sağlıcakla... 
Devamını Oku »

19 Nisan 2017 Çarşamba

Çocuklarda Kahvaltı Meselesi

çocuklarda kahvaltı ile ilgili görsel sonucu
Günün ilk öğünü olan kahvaltıya çocukların gereksinimi daha çok oluyor. 10-12 saatlik süren uzun bir açlıktan sonra gelen ilk öğün kahvaltı olduğu için kan şekeri oldukça fazla düşüyor. Glikoz beyin için en önemli enerji kaynağıdır. Sabah oluşan açlığın öğrenme üzerine olumsuz etkisi olduğu herhalde tartışma götürmez bir gerçek.Uzmanlar kahvaltının; beyin fonksiyonları, konsantrasyon, hafıza ve dikkat süresinde artışa yardımcı olduğunu bunlarında çocukların okul başarısını direkt etkileyen faktörler olduğunu belirtiyor. 

Tabiki de bizler kahvaltının zaten altın öğün olduğunu biliyor ve çocuklarımıza sağlam bir kahvaltı yaptırmak için hergün kırk takla atıyoruz. Yemek seçme konusunu daha önce şuracıkta enine boyuna bahsetmiştim 😉 İki sene önce yine keçilerin bana geldiği bir günde yazmışım eski yazıyı lakin çocuklar büyüdü alışkanlıkları değişti. Bir durum güncellemesi yapmakta fayda var diye düşünüyorum ;) 

Her ikisi de ne hazırlarsam onun üzerine çikolata sürmek istiyor. Pankek, krep, kızarmış yumurtalı ekmek, sade ekmek ne olursa artık....O kadar sinirlendiriyor ki bu durum beni zaman zaman sigortalarımın atmasına sebep oluyor. Yok çikolata falan diyorum. Sonra empati yapıyorum, küçükken bende bişey yemezdim çikolatalı ekmeğe bayılırdım diye düşünüyorum içimden. Ne yani ben yedim de öldüm mü diye konuşuyorum kendimle...İç sesim beni ikna etse bile sağlıksız olduğunu düşünmek hemen beni bu düşünceden uzaklaştırıyor. Bir müddet eve almıyorum. Sonra yazık çocuk onlar diyorum çünkü ben kendim için çikolatasız bir hayat düşünemiyorum 😋

Görkem özellikle haşlanmış yumurtadan nefret ediyor. Hay Allah kime çekmiş dersiniz? Banaaa 😒 Haftada bir de olsa mecburen tüketiyorum. Kokusuna tahammül dahi edemiyorum aynen Görkem de böyle. Yavrum ya tiksinme ifadesini görmelisiniz. Karabiber falan kokusunu bastıran ne varsa atıyorum üzerine 😊 Yemek zorunda olduğunu vücudundaki kasların beslenmesi için özellikle yumurta yemesi gerektiğini söylüyorum ama yaklaşımı hiç değişmiyor. Onun aksine Onur çok seviyordu yumurtayı son zamanlarda o da yan çizmeye başladı. Sarısını sevmiyorum diyerek 😩 Omlet halinde bari ye diyorum yok onu da yemiyor. Bende bayat ekmekleri dilimleyip, yumurtaya bandırıp kızartıyorum. Balla falan onu seviyor bari. Bu yumurtayı başka nasıl sevilir hale getiririm bilemedim a dostlar... 

Genel olarak toparlayıp, kısaca benimkilerin ne yediklerine bakacak olursak; krep, pankek, omlet (O), yumurtalı ekmek, zeytinyağlı domates rendesi (G), kaşar eritmesi, çikolatalı ekmek, reçelli ekmek, ballı ekmek (G), tahin-pekmez (O), top ve burgu peynir, menemen (G), tost, bal-kaymak (G), sucuk, patates kızartması, simit gibi...Aslında çeşit az değil sadece bazılarını hafta içi yapmak sıkıntılı ve zahmetli oluyor. Hafta sonu olduğu gibi özenli olmuyor hafta içi masaları tabi 😉 (Görkem ve Onur'un baş harflerini belirttim sadece onların yedikleri kahvaltılıkların yanına 😊)

Peki kahvaltı çeşitlerine dair sizin önerileriniz var mı? Sizinkiler kahvaltıda ne yemekten zevk alıyorlar? Faydalı olan ama nefret ettikleri kahvaltı çeşitleri var mı? Ahh ahh çocuğum çok çok yiyeceksiniz ki büyüyeceksiniz. Büyüyünce de keşke yemeseydim de büyümeseydim demezsiniz inşallah 😄
E hadi ben kaçtım, kalın sağlıcakla...
Devamını Oku »

13 Nisan 2017 Perşembe

Muhteşem Bir Cheesecake Tarifim Var :)

   
Şimdi neden muhteşemmiş altı üstü bir pasta demeyin lütfen hemen açıklayayım. İnternete girseniz bir sürü cheesecake tarifi var. Bazılarının ölçüleri tutmuyor bazısının tadı fazla geliyor gibi...Çok güvenilir yerlerden almak lazım tarifleri. 6-7 yıl önce bir arkadaşımdan almıştım bu tarifi o gün bugün çevremdeki tüm tanıdıklarıma veriyorum. Defalarca yapmışlığım var. Tabi yapımı biraz zahmetli ama sonuç muhteşem.Yani eğer cheesecake seviyorsanız buna bayılacaksınız diyorum :) Ufak bazı püf noktalarını da vereyim bu tarif 26 cm çapındaki bir borcam için idealdir. Portakallı sevmiyorsanız sadede yapabilirsiniz. Resimde görülenin içinde portakal suyu yok. Üstündeki pelteyi yaparken çilek aromasını sevdiğim için çilek reçeli kullandım. Hangi meyveyi seviyorsanız üzerine onun peltesini yapabilirsiniz. Hatta çikolata sosu bile gezdirebilirsiniz. Zevki sizin...

Tabanı için :
* 1 paket yulaflı bisküvi
* 50gr. terayağı
* 1 türk kahvesi fincanı süt

   Kreması için : 
* 2 paket labne peynir (400gr.)
* 1 kutu krema (200ml.)
* 2 yumurta (oda sıcaklığında)
* 3 çorba kaşığı un
* 1 çorba kaşığı nişasta
* 1 su bardağı şeker
* 1 paket vanilya
* 1 yemek kaşığı süzme yoğurt
* yarım çay bardağı portakal suyu

Peltesi İçin :
* 1 çay bardağı su
* 2 tatlı kaşığı nişasta
* 2 çorba kaşığı şeker
* 2 çay bardağı portakal suyu

Tabanının yapılışı : 
Bisküviyi toz haline getirip, tereyağıyla karıştırarak, azar azar sütü ekleyip, hamur kıvamı elde ediyoruz. Bastırarak borcama yayıp, kremasını hazırlayana kadar buzdolabında soğutuyoruz.

Kremasının Yapılışı : 
Yumurtanın sarısını ve beyazını ayrı ayrı kaplarda çırpıyoruz. Sarısıyla birlikte krema ve  labneyi de karıştırdıktan sonra, portakal suyu, un, nişasta, vanilya, şeker ilave edip çırpıyoruz. En son yumurtanın beyazlarını da ekleyip iyice çırptıktan sonra, dolapta beklettiğimiz tabanın üzerine bu kremayı döküyoruz. 170 derece önceden ısıtılmış fırında benmari usulü pişiriyoruz. 1 gece buzdolabında dinlendirdikten sonra ertesi gün (ya da sabahtan kekini yapıp akşam da) peltesini hazırlayıp üzerine döküyoruz. 

Peltesinin yapılışı : 
Portakal suyu, şeker ve nişasta karıştırılıp, katılaşıncaya kadar ocakta pişirilir. Soğutulup kremanın üzerine dökülür. Peltesi de  donduktan sonra arzuya göre üzerine iri fındık ya da badem taneleri serpip servis yapabilirsiniz. Sonra da afiyetle götürüyoruz. 
Ağzınızın tadı hiç bozulmasın... 
Afiyetle olsun...
Devamını Oku »

11 Nisan 2017 Salı

Çocuklarım Çok Şanslı Çünkü Ben...

Biraz sonra okuyacağınız kendimi dev aynasında göstereceğim yazı tamamen başka bir blog tarafından tetiklenme sonucunda çıkan bir yazıdır. Şöyle ki kahveicermiyiz bloğunun kıymetli sahibesi, tek soruluk bir mim başlatmış. Katılmak isteyen anneler de çocuklarının neden şanslı olduğunu uzun uzun yazıyor. Pek çok arkadaşım daha önce yazdı. Bende bugün hazır fırsatını bulmuşken yazayım dedim. Bakalım benim çocuklar neden çok şanslıymış 😊

                                  Çocuklarım Çok Şanslı Çünkü Ben; 
💬 Önceliğim her zaman her konuda çocuklarımdır. Evde tonlarca iş beni beklese de çocuklarım benimle oyun oynamak ya da başka birşey yapmak isterse, bütün işlerimi bırakır onlarla vakit geçiririm. Şekilde görüldüğü üzere ütü masası arka fonda dururken, biz kurabiye yapıyoruz 😊 Bir tek bu mu mutfak tezgahında tabak koyacak yer olmadığında bile "annee oyun oynayalım çok sıkıldık" cümlesine karşı koşa koşa gidip oynuyorum.

💬 Hiçbir materyale ihtiyaç duymadan her durumda oyun türetebilip, bunu keyifli hale getirebiliyorum.

💬Yolda gördüğüm küçük bir ağaç kabuğundan bile masallar anlatabiliyor ya da onun buraya gelişi ile ilgili onlara ayrıntısını anlatıp bilgi verebiliyorum.

💬 Onlara okuyacağım her kitabı önce kendi süzgecimden geçirerek, sonra onların okumasını sağlıyor, ayrıca her akşam birlikte kitap okumak için vakit ayırıyorum.

💬 Oturma odasındaki bütün yastıklar bir devden korunmak için kale haline getirildiğinde, ben de bir dev olup küçük çocukları yemek yapmak için yola çıkıyorum. 😊

💬 Sevginin en değerli nimet olduğunu sürekli vurguluyor, doyasıya onları öpüp, koklayıp, sarıp sarmalıyor, sevgimi gösteriyorum. 

💬 Hareketli bir müzik duyduğumda hiç beklemedikleri bir anda onları dans ettirmeye başlıyor ve dakikalarca kahkahalar eşliğinde kollarından tutup döndürüyorum, anne çıldırdın mı sorularına hiç aldırmam.

💬 Merak ettikleri her konuda onları araştırmaya yönlendiriyor, hazıra konmalarına engel olarak, bilmediği kelimenin anlamını sözlükten; konuyu da güvenli internet sitelerinden araştırmasını sağlıyorum.

💬 Oynadığımız oyunlarda keyifli vakit geçirmenin yanında dikkat ve  zeka gelişimini destekleyici oyunlara ağırlık veriyorum.

💬 İnsanların fiziksel özellikleriyle alay edilmeyeceğini, onlara yardım edilmesi gerektiğini, büyüklerine karşı saygılı olmayı incelikle öğretmeye gayret ediyor, ahlak kurallarına önem veriyorum.

💬 Sosyalleşmelerini desteklemek amacıyla kitap fuarı, tiyatro, sinema, hayvanat bahçesi, bilim merkezi, müzeler gibi her alandan yerleri görmeleri için hiçbir fırsatı kaçırmıyorum.

💬 Başımın ağrısından duramayacak kadar çok yorgun olduğum da bile hamur oynayıp, boyama yapabiliyorum,
💬 Kardeşler arasında rekabet ortamı değil takım benliğini oluşturuyorum. 

💬İkisi arasında adaleti sağlayabilmek adına yiyeceklerini bile paylaştırırken, mutfak tartısı kullanarak onlara güven veriyorum. Böylece paylaşımın azlığı çokluğuna dair çıkabilecek muhtemel kardeş kavgasının önüne geçiyorum 😊

💬 Üstesinden gelebilecekleri her türlü sorunu çözmeleri için sabırla bekliyor, çözüm odaklı düşünmelerini, sorunlarla başa çıkmada adım adım ilerlemeleri için yönlendiriyorum.

💬 Başka çocuklarla değil kendileriyle yarış içinde olmaları için sık sık onları yüreklendiriyor, başarılarını takdir ediyor, onları  en güzel şekilde onurlandırıyorum.

💬 İstedikleri herşeyi elde edemeyeceklerini öğrenmeleri için, empati kurmalarını sağlıyor, olayları somutlaştırıyorum. 

💬 En yorgun olduğum zamanda bile ev yemeği yaparak, beslenmelerine özen gösteriyor, ambalajlı ürünleri ne kadar az tüketirlerse o kadar iyi mantığıyla çikolata, kek, pasta, tatlı türü herşeyi elcağızlarımla büyük bir keyif ve özenle yapıyorum.
💬 En iyi eğitimi alabilmeleri için araştırma yaparak, şartlarımızın el verdiği ölçüde, en iyi kaynaklardan, en doğru şekilde faydalanmalarını sağlıyorum.

💬 Onlara daha faydalı olabilmek için çokça okuyup, araştırma yapıyorum.

💬 Vicdanlı, merhametli, empati kurabilen çocuklar olarak yetiştiriyorum. 

💬 Vee en önemlilerinden birisi onlara yazılı kaynak ve güzel anılar bırakmak adına yüreğimden dökülenleri bu blogda onlar için yazıyorum. 

Özetle diyeceğim şu ki her anne evladı için en güzelini, en iyisini yapmaya çalışır. Yavrularım kendi ayaklarınızın üzerinde sağlam karakterli bir birey olarak durabilmeniz için benim elimden gelenleri dilimin döndüğü, kalemimin el verdiğince aktardım. Muhakkak ki eksik veya yanlış yaptığım konular vardır. Çünkü bende "anneliği" sizinle öğrendim. Hatam olursa şimdiden affola... 

Sizi canından çok seven anneniz ♥ ♥ ♥
Devamını Oku »

7 Nisan 2017 Cuma

Görmedim Duymadım Bilmiyorum

üç maymun ile ilgili görsel sonucu
Bir çok gencin hayali nedir? İyi bir üniversite okuyup, okuduğu alana göre kaliteli bir iş sahibi olmak, iş alanında kendini geliştirip, kariyer yapmak ve tabi ki de kişisel gelişime paralel olarak da yüksek miktarda kazanç sağlamak. Ülkemizde milyonlarca genç yıllarını okumakla geçiriyor. İlkokuldan itibaren başlayan sınavlar üniversiteden sonra da son bulmuyor. Doktorlar tusu kazanabilsin ki uzman olsun, öğretmenler kpssden afaki puanlar alabilsin ki atanıp öğretmen olabilsin. Yanlış anlaşılmasın sistemi tartışıp yanlışlığı üzerine konuşarak kendimi yoracak değilim.  

Okuyup büyük adam/kadın olmak için çürüyen dirseklerden sonra işte o hayalini kurduğumuz işe girdik. Acemi balık gibi full kapasite çalışarak gecemizi gündüzümüze kattık. Sonrasında gece gündüz çalışmanın karşılığı olarak ne hak ettiğin parayı alabiliyorsun ne de beklediğin terfiyi... Hala aynı kapasitede çalışmamıza rağmen zamanla beklentimizi düşük tutmayı öğreniyoruz. Minicik zam ve terfisiz yıllar acımasızca geçiyor. Bu duruma ne bir üst amirin müdahale ediyor ne de onun daha üstü. Herkesin tek yaptığı şey güç bela buldukları koltuklarına sıkı sıkıya sarılıp, gördüklerini görmezden, duyduklarını duymazdan gelerek etliye sütlüye karışmadan ceplerini doldurup kendi misyonlarını tamamlamak. Hem özel sektörde hem devlette durum böyleyse ne yapalım deyip biz de adaletin tecelli etmesi için kıyamet gününü bekleyeceğiz artık. 

Bunların yanında bu kadar sömürdükleri yetmezmiş gibi bir de şakşakçılar var. Peki bunların görevi sadece herşeyi alkışlamak mı? Hayır! Üstüne basa basa geldikleri o makamın altındaki çalışanları güçlerinin yettiği kadar ezmek, onları iş yapmıyor gibi gösterip bütün işi kendileri yapmış gibi göstermek bu da yetmezmiş gibi sadece ekmeğinin peşinde olan insanlara iftira atıp, yükselmelerini engellemek için aklınıza gelemeyecek çirkinlikleri yapmak için tüm güçlerini harcarlar. Yahu tamam sizinle inatlaşan yok sizin kadar yalaka, riyakar olmak zaten mümkün değil modunda bizler çalışırken, onlar bu savaşta kendilerini galip sayarken, aslında hiç fark edemezler neler kaybettiklerini.... Yazık ki bu çark bu şekilde döndükçe onlar daha da büyüyecekler. Altta kalanının canı çıkacak. Şunun iyi biliyorum bu döngüden paçasını kurtaran arkasına bakmadan kaçacak.

Yalan dünyada elinize ne geçecek ki garibanın canını yakarak, mazlumun ahını alarak, hakkını haklıya vermeden yaşayarak nereye ve ne kadar mutlu olacaksınız? Açıkçası ben meraktayım. Ama hepimiz bekleyip göreceğiz. Hiç kimsenin yaşattığı zülum yanına asla kar kalmayacak en azından bunu biliyor ve ona göre yaşıyorum. 

Allah herkesi vicdan, merhamet sahibi, içinde Allah korkusu olan insanlarla karşılaştırsın...
Hayırlı cumalar... 
Devamını Oku »