Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

28 Nisan 2015 Salı

ÇEVRESEL HAREKETLER BUNLAR

çevre temizliği ile ilgili görsel sonucu
Çevreyle ilgili yazacaklarıma ince düşünülmüş bir kalemle başlamak istiyorum. 
Sonrasında artık kimlere kızdıysam şu içimdekileri atana kadar bi yazayım. 
Dışarıdan bakıldığında sadece bir tükenmez kalem gibi görünen bu yeşil yapraklı hoş kaleme ne güzel bir görev yüklemiş bunu üreten. Kalem çevreci bir ambalaj firması tarafından üretilmiş. Öyle güzel düşünülmüş ki çok hoşuma gitti. Kalemin yapımında biyolojik olarak doğada çözünen ham madde, geri dönüştürülmüş kağıt ve zehirli madde içermeyen mürekkep kullanılmış. 
İçinde bulunduğu ambalajının üzerine her türlü bilgilendirmeyi yazmışlar.
Ön tarafında kalemin nelerden üretildiğini not düşmüşler.
Arkasındaki kapağa da süpriz karaçam tohumları koymuşlar. Acayip ince bir düşünce. 


Ambalajının arka tarafında tohumun ekim aşamaları tek tek anlatılmış. Nasıl fide elde edileceği, boyu kaç santim olduğunda araziye ekileceği konusunda bilgiler verilmiş. Ben henüz tohumu çimlendirmedim. Tohumu ekip, çimlendirip, fidem büyüyünce yeni bir yazıyla fotoğraflarım onu da. 
Bu tür ağaçlandırma çalışmalarına, çevreyi koruma etkinliklerine bir birey olarak katılmayı kendime görev adlediyorum. Ağaç ekmiyorsan ekileni koru bari. Çevre konusunda herkes ahkam kesiyor lakin uygulamaya gelince söylediklerini hayata geçiren insan sayısı malesef ki çok az. 
En basitinden çocuk parkına gidiyoruz, çocuklar temiz bir ortamda eğlensinler, koşsunlar, oynasınlar temiz hava alsınlar, enerjilerini atsınlar diye. Ama ne görüyoruz çöp kutularına atılmayan hemen kenarında biriken poşetler, şişeler vs. Bir de çıt çıt çıt alıyorlar ellerine çekirdeği sanki çok normal birşey yapıyorlarmış gibi fütursuzca kabuklarını yere atıyorlar. Yahu arkadaş hiç mi rahatsız olmuyorsun yere atarken. Farkında bile değiller ki ne yaptıklarının. Sevgili blog ziyaretçim amaaann niye taktın ki bu olaya nasıl olsa 5-6 gün kadar kısa bir sürede doğada ayrışacak yok olup gidecek o kabuklar diyebilirsin. Tamam da yok olmasına müsade edemeyecek kadar sık ve çok atılınca kabuklar ne yapsın her yer çöplük gibi görünüyor. Benim yaşam alanımı kirletmeye ne hakları var ki? Hem de bu mantıktan yola çıkarak, doğada ayrışacak her şeyi yerlere sokaklara atarsak nolur bu çevrenin hali. O zaman karpuz kabuklarını da atalım nasıl olsa ayrışacak meyve kabuklarını da atalım. Sinirlerim tepeme çıkıyor hangi birisini uyaracağıma şaşıyorum o kadar çok ki bunu yapan. Ha diyeceksiniz ki sen hiç çitlemiyor musun? Çitliyorum. Bayılırım hatta açık hava da hele bir de yanında çay varsa ohh değmeyin keyfime. Ama kabuklarını bir kese kağıdına ya da poşete biriktiriyorum. Muhalefet miyim, kıl mıyım, gıcık mıyım, entellektüel miyim ne derseniz deyin valla ben böyleyim :)) Atmayın kardeşim yerlere!!!
Arabayla uzun yola çıktığımızda yanıma mutlaka yiyecek içecek bir şeyler alıyorum. Yoksa çocukları durdurmak mümkün olmuyor. Yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini ve kabuklarını yol kenarlarındaki toprak alanlara atarım hep. Meyve kabukları toprağa çok faydalı hatta evdeki saksılarımızın dibine bile koyabiliriz. Kabukların azot ve fosfor yönünden oldukça zengin olduğunu, organik gübre olarak değerlendirilebileceğini okumuştum. Kabukların içinde bulunduğu vitaminler, minareller ve diğer yapı taşları toprağı besliyor. Dibine kabuk dökülen ağacın meyveleri daha canlı renkte ve daha büyük oluyormuş bilginize... Diğer çöpleri bir poşete biriktirir mutlaka bir çöp bulur atarım. Ama ne görüyorum yolda giderken önümüzdeki arabalardan teneke kutular, su şişeleri, cips paketleri aklınıza ne gelirse atıyorlar çünkü onlar çok temiz. Arabaları temiz kalsın yeter ki... Çevre mi? Amaaann onu da salla gitsin nasıl olsa herkes atıyor. Sen böyle düşün ben böyle düşüneyim. Eee bizim yavrulara nasıl bir dünya bırakacağız. Etmeyin eylemeyin ne olur biraz daha duyarlı olalım. 
Bir diğer konu geri dönüşüm. Bu konuda hala geri kalmış ülkeler sınıfındayız sanıyorum. Her sokakta bir tane çöp bidonu, ne bulursak oraya atıyoruz. Oysaki her sokakta geri dönüşümlü çöp kutuları olsa. Çöplerimizi ayrıştırsak, insanlığa faydalı olsak. Yapmayanlara cezai yaptırım uygulasak ne güzel olurdu :)
Sonracığıma sokak hayvanları için çöp bidonlarının yanına sabit bir mama kasesi gibi birşey yapılsa herkes artık yemeklerini oraya dökse o hayvancıklar da yese. Hele hele soğuk kış günlerinde aç kalmasalar ne güzel olurdu. Çok yemek artmaz bizim evde ama nadiren de olsa ekmek ve yemekler kalıyor birleştirip bir poşete koyuyorum onu da çöp bidonunun yanına koyuyoruz. Anında yok oluyor. Tek sıkıntı hayvancıklar yedikten sonra poşet ortalarda kalıyor sanırım ben göremiyorum ama? Onu da yemiş olamazlar heralde. Ya biraz daha akıllı olsalar onu çöpe atsalar ya da yutsalar bari :))) 

sokak hayvanları ile ilgili görsel sonucu
Ya işte anladınız siz beni...
Olsa da olsa bunların hepsi olsa...
Her istediğimiz olsa da hayat bayram olsa...
Temiz bir çevrede sevgiyle kalın...
Devamını Oku »

21 Nisan 2015 Salı

BLOĞUM HASTALANDI



Geçen hafta bloğumla ilgili bazı düzenleme, geliştirme, yenileme gibi çabalarım vardı. Çeşitli bloglardan Blog Hocam ve Blog Okulu  başta olmak üzere yardım alarak iyi bir bloger olma yolunda ilerlemeye çalışıyorum. Neyse dedim google plusdan eksik kalmayayım ona da üye olayım aslında uzun zamandır aklımdaydı da sevgili Kreatif Başkan tekrardan aklıma soktu. Ordan burdan derken bir kaç hesap oluşturdum yok o olmadı bu bu olmadı derken 3 hesap açmış bulundum. Tabi araya işler giriyor, evden aranıyorum Görkem beyler okuldan gelmiş evde sıkılmış yok nasıl bir oyun kursaymış diye benden fikir almak için arıyor ona fikir ver, kendi işlerini yap derken benim google plus hesabı oldu arapsaçı amaaaann neyse dedim ben bu hesapları sileyim daha halim selim bir günümde uğraşayım dedim. O gün bütün oluşturduğum hesaplarımı sildim. Hesapları silerken bi ara gözüm bazı fotoğraflara takıldı amaaann bunlar burda niye duracak (google plus hesabımdaki fotoğraflar zannediyorum tabi ben onları) o fotoğrafları da sildim. Zaten bu işlemleri akşam üzeri dar bir vakitte yapıyorum kafa beyin kalmamış. Sildim eve gittim. Ertesi sabah işe geldim. Bakayım şu blogcağızıma bi dedim büyük hevesle ne var ne yok yeni takipçim var mı yeni yorumlarım var mı aman da aman derken...? Amaniiiin!!! Bir de ne göreyim bloğumdaki fotoğraflar görünmüyor. O tarayıcıdan gir bu tarayıcıdan gir yok. Eşimi aradım benim bloğa bi bak diye yok o da göremiyor. Arkadaşımı aradım bi de sen bak. Yok yok onda da yok. 

O kadar çok üzüldüm ki anlatamam. Dışarıdan nasıl görünüyor bilemiyorum ama emek veriyoruz, zaman ayırıyoruz, araştırıyoruz vb... Yüce Google'a  soruyorum yok. Benzer konular var ama benim sorunumla örtüşmüyor. Blog yardım sitelerine baktım yok. Durum böyleyken ne bloğa giresim ne diğer takip ettiğim bloglara bakasım geldi. Takıntılı kadınım vesselam kafaya bişeyi koymaya göreyim illa sonuna kadar gidecem. En nihayetinde bir forum sitesinde benim yaptığım acemliği yapan bir çok kişi gördüm. Sorunumuz ortak onların bloğu da hastalanmış :) Tabi ben akıllı onu da sileyim bunu da sileyim derken sen tut picassa web albümündeki fotoğrafları da sil. Anaa dedim şakadanak bir ampul yandı kafamda :) Hemen baktım aynen de öyle yapmışım. Neyseki bloğum yeni de fazla fotoğrafım yok. Ama benim gibi acemi blogerlara bir ders olsun. Bu yazı  da burda dursun belki bir gariban blogerın işine yarar :)

Gidenlerin düzeltmesini henüz yapmış değilim. Fotoğraflar farklı farklı yerlerde bir kısmı telefonumda, bir kısmı taşınabilir iki ayrı hard diskte bir kısmı evdeki bilgisayarda... En kısa sürede bloğumu eski haline getireceğim. Şimdilik çevreye verdiğim görsel boşluktan dolayı özrü bir borç biliyorum. Telafi ederiz inşallah en kısa zaman içinde. 

SEVGİYLE VE SEVDİKLERİNİZLE KALIN... 
Devamını Oku »

15 Nisan 2015 Çarşamba

BİR DAHA BAK - Jodi Picoult


Uzun süredir gördüğüm, alınacaklar listeme ekleyip eklememekte tereddüt ettiğim bir kitaptı. Yapılan güzel yorumlara yenik düşüp sonunda almaya karar verdim. Esasında kitabı alalı 1 ay kadar oldu. Ama öyle bir yoğun temposu var ki hayatımın kitap okumak çok büyük bir lüks haline geliyor bazen. Bu lükse erebildiğim zamanlarda elime alabildiğim kitapcağızımı nihayet bitirebildim. Bazı kitaplar için üzülüyorum o kadar uzun sürede okunmayı hak etmiyor bir çırpıda okunacak bir kitaptı esasında. Uzaması tamamen benim işlerle ilgili oldu.


Takribi 250. sayfadan sonra kitap hareket kazanıyor. İlk 50-60 sayfasında fazlaca karakter var. Onları tanıma çabasıyla birlikte, birbiriyle ilişkilendirmek de baya bir beyin jimlastiği istiyor. 20-30 sayfa okunup bırakılıp tekrar ele alınacak bir kitap asla değil. Çünkü olaylar zincirini takip açısından okuyucuyu zorluyor. 2 ana bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde sanki kitap bitti gibi hissediyorsun. İkinci bölümün başında haydaa konuya başka bir yerden başlıyorsun. Farklı ağızlardan anlatılması ayrı bir güzellik katıyor hissiyat açısından...

İlk başı beni kitaba hiiiç çekmedi hatta 2-3 defa Allah Allah ben yanlış kitabı mı aldım acaba diye yorumlara bir daha baktım. Kitabın adı üstünde bir daha bak :-)) Ama kitaba haksızlık etmeyeyim yarısından sonra da elimden bırakmak istemedim. Hatta bıraktığım zamanlarda aklım hep ordaydı. Kitapta geri gelen ruhlardan hayaletlerden bahsedince artık kitaba kendimi nasıl kaptırdıysam sanki arkamdan birisi çıkacakmış gibi hissettiğim zamanlar oldu :-) Çok kaptırıyorum kendimi yaww :) 

Kötü ve hastalıklı genlere sahip ırkların ıslahının anlatıldığı, geri gelen bir ruhun gizemi, ruhun geçmiş yaşantısının arkasındaki sırların gün ışığına çıkmasının anlatıldığı, olayların gidişatının tahmin edilemediği, heyecan dolu okunası bir kitap "Bir daha bak"...

Jodi Picoult'u ilk defa okudum. Diğer kitapları da çok okunanlar listesinde yer alıyor bir kaç kitabını daha alabilirim. Bu kitabıyla bende hoş bir sada bıraktı :) 


Bol bol kitabımız ve zamanımız olsun. 


Devamını Oku »

7 Nisan 2015 Salı

ÇOCUK YETİŞTİRMECE

Hepimiz çocuklarımız için herşeyin en iyisine sahip olsun istiyoruz. Onlar ailemizin en küçük üyeleri, hayatımıza renk katan bizim hayat notlarımız, neşe kaynaklarımız, yaşam enerjilerimiz...Daha mutlu bireyler yetiştirmek yerine çoğu zaman onları kendi hırslarımıza yenilenerek yaşam savaşının içine acımasız bir şekilde çekiyoruz. Her birey kendi karakteriyle paralel çocuklar yetiştiriyor. Çok rahat bir bireyin otoriter, disiplinli, gergin bir çocuğu sahip olduğuna şahsen ben şahit olmadım. Keşke hepimiz sevgi dolu, mutlu ve yaşam enerjisi yüksek çocuklar yetiştirebilsek. Çocuk eğitiminde oldukça hassas davranıp, kötü örnek olmamak adına hareketlerimize dikkat etmemiz büyük önem arz ediyor. Erkek çocukları babayı örnek alıyor. Baba nasıl oturuyorsa o da aynı şekilde oturuyor, televizyonda ne izliyorsa o da ondan zevk alıyor. Annelerin işi ise daha kolay sanki kız çocukları yaradılıştan annelik iç güdüsüyle doğduğu için çok fazla çaba gerektirmiyor kadın rolüne bürünmek, kadınlığı öğrenmek için :)

Tüm gün çalışma hayatı malesef ki çocuklarımızla yeterince ilgilenmemize engel oluyor. Akşama kadar fazlaca yorulan anne babanın yaşam enerjisi düşüyor. Çocuk evde enerji dolu bizleri bekliyor. Kimi zaman üzülüyorum hele ki birden fazla çocuğa sahipseniz iş daha da zorlaşıyor. İlgi ve ihtiyaçları farklı olduğu için farklı tellerden çalıyorlar. Haliyle melodiler uymuyor :)) Ortalık sesten geçilmiyor. Kim derse "yok ben yeteri kadar zaman ayırıyorum" inanmam! Bu kendi vicdanını rahatlatmaktan başka birşey değil. Haaa ama şöyle olabilir tabi evde sürekli yemek, ütü, çamaşır, evi derleme toplama işleriyle ilgilenen bir hizmetkarınız varsa o zaman sözüm yok, çocuklarına yetmesi mümkün olur elbette. Normal şartlarda çalışan annelerimize Allah yardım etsin. İşimiz çok zor. Çalışan anne olmayanlar tüm gün evde ama çok mu çocuklarıyla ilgileniyorlar. Tabiki de HAYIR! İstisnalar kaide bozmaz lütfen yanlış anlaşılmasın. Sadece ben bu denli çabalarken ev hanımı olup da çocuklarıyla ilgilenmeyen arkadaşlarımın çocukları için üzülüyorum açıkçası. 



çocuk eğitimi karikatürleri ile ilgili görsel sonucu
Bu sene büyük oğlumun 1. sınıfa başlaması, onun okula ve derslere adaptasyonu, bizim de çocuğumuzu ilkokula göndermenin acemiliği birleşince bir bocalama devresi yaşadık. 3 senelik anasınıfı eğitiminden sonra ilkokul bize biraz garip geldi. Anasınıfında öğretmeni sürekli arayabiliyorsun, şuruplarını gönderiyorsun, hasta olduğunu söylediğinde ayrıca ilgileniyorlar, Yetişkin denetiminde bahçeye çıkarıyorlar. İlkokul da ise durum öyle  mi? Bahçeye çıkma oğlum hava soğuk diyorum dinleyen yok. O soğuk kış günlerinde eriyen kar sularına cıp cıp basıp botunu suyla dolduruyor ilgilenen yok. Hastalıktan kurtulmak pek mümkün olmadı haliyle. Allah'a emanet gönderiyorsun ilkokula. İlk başta bu beni biraz tedirgin etse de zamanla buna da alıştık. Çocuğun evdeki davranışlarıyla okuldaki davranışları arasında dağlar kadar fark oluyor. Okuldaki sosyal çevrede birey olarak var olma ve kendini kabullendirme çabası çocukta davranış değişikliklerine yol açıyor. Arkadaşlarıyla aile bireyleri arasındaki iletişim farkı zaman zaman onun arada kalmasına sebep oluyor. Bu karmaşadan daha çabuk kurtulabilmek ve okula adaptasyonunu kolaylaştırabilmek için iyi bir pedogog araştırmasına girdim. Deneyimi, ilgisi ve bilgisi yerinde olan bir pedogog bulup hemen randevu aldım. Her çocuğu sağlıklı bir birey olarak yetiştirmek için konunun uzmanı bir pedogogdan yardım alınması taraftarıyım. Okulöncesi eğitimi ve çocuk psikolojisi eğitimi almama rağmen çocuk eğitiminde doğru bildiğim yanlışlarımın olduğunu, anne olarak yaklaşımlarımda yapmam ve yapmamam gerekenler üzerinde durduk. Aslında biz çocuğu değil de ona karşı davranışlarımızın doğru olup olmadığını varsa yanlışlarımız onları düzeltmek için pedogoğa ihtiyaç duyduk. Görüşmelerimiz sonunda ufak ama önemli anektotlarla uygulamalarımıza başladık.
Pedogog ilk olarak nelerden şikayetçi olduğumuzu ve bu konularla ilgili olarak 2 hafta boyunca not almamızı istedi. Notlarımızı aldık ikinci görüşme sonunda uyumlu davranışı pekiştirme ve doğru yönerge verme ile ilgili ev çalışması verdi.

Uyumlu davranışları pekiştirmek için;
1-Çocuğun gündelik yaşamındaki uyumlu davranışlarını fark etmemiz ve bu davranışlarından dolayı onu takdir etmemiz, övmemiz kimi zaman küçük şeylerle ödüllendirmemizi, (tabi bu ödüller çoğu zaman bir öpücük ya da sevdiği bir yiyeceği yapma, alma vb.)
2-Övgümüzü ifade ederken genel değil, davranışa özgü övgüde ve takdirde bulunmamızı,
3-Biz söylemeden olumlu bir davranış yaptıysa övgü ve takdirlerimizi daha belirgin bir şekilde göstermemizi,
4-Arada yapılmayan istekleri, oluşan kazaları göz ardı  etmemizi,
5-Çocuğumuza bu davranışı kazandırırken, kolay yapılan ve anlaşılır istekte bulunmamızı. Böylece iyi çocuk olma şansı yakalayabileceği önerilerinde bulundu.

Etkili yönerge vermek için;
1-Cümleler anlaşılır ve ciddi olmalı. Yalvarma veya kızma biçiminde olmamalı. (Genelde kızma şeklinde oluyordu.)
2-Yönerge basit olmalı, aynı anda üç beş şey birden istenmemeli. (Kesinlikle 2-3 tane veriyordum bazen 3-4 oluyordu.)
3-Yönergenin yerine getirilebilmesi için yeterli süre verilmeli. (Bazen kendi tez canlılığımla oğlumun yavaştan alması bir araya gelince süreyi az vermiş olabilirim.)

Yukarıdaki yönergeler her çocuk için genel geçer kurallar tabiki de. Aile içi iletişim, çocuklara davranışla ilgili aldığımız ufak püf noktalar gerçekten bize çok yardımcı oldu. Zaten pedogogla görüşmemizin tamamını buraya aktarmam mümkün değil. Çocuk yetiştirmek başlı başına zor bir zanaat. Bunu sihirli bir değnek değmiş gibi ufak tüyolarla bir andan tamamlamak mümkün değil tabiki de. Bu uzun ve yorucu bir süreçte Allah hepimizin yardımcısı olsun...

Devamını Oku »