Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

19 Mart 2018 Pazartesi

Aşka Adanmış Bir Ömür Hz. Hatice - Nurdan Damla

Hz. Hatice validemizi daha yakından tanımak, feyz almak adına çok okumak istediğim bir kitaptı. Yalnız yazarı ilk kez okumanın verdiği bir tedirginliğim de yok değildi. Kısmen haklı da çıktım. Yazar iyi hoş güzel anlatmış, konu zaten çok çok güzel ona diyecek bişey yok; ama yazar, anlatımı gereksiz uzatmış, kendi içinde sürekli tekrara düşmüş. Aynı şeyleri durmadan tekrar tekrar okumak zaman zaman sıkılmama kitaptan uzaklaşmama neden oldu. Son 150 sayfasında bitirmek için kendimi çok zorladım. Kitap akıcı değil, yazarın ne demek istediğini kafamda yoğurup anlamaya çalıştığım için de biraz yordu beni. Haa çok beğendiğim yerleri oldu. Ben de eksik olan bazı bilgileri tamamladım. Beni etkileyen yerleri alıntı cümle olarak değil de küçük paragraf şeklinde yazmak istiyorum.

Hz. Fatıma ile ilgili çok derin bilgim yok, onu da okuyacağım inşallah ama başka bir yazardan. Aldığım tavsiyelere göre Sibel Eraslan çok güzel yazmış, alıp okuyup göreceğiz bakalım öyle mi yapmış. Hz. Fatıma Hz. Muhammed'e (SAV) peygamberlik geldikten sonra ana rahmine düşmüş ve doğumunu kolaylaştırmak için Cenab-ı Allah'ın emriyle Hz. Hatice'nin yanına mübarek kadınların gönderildiği ve şöyle söylendiği "Biz senin kardeşleriniz, ben İbrahim'in eşi Sara, bu Mezahim kızı Asiye, bu Musa'nın kız kardeşi Gülsüm, şu yanımdaki de İmran kızı Meryem'dir. Doğumun zorluklarını hafifletmek için bizi sana, Allah gönderdi" Tasavvur edebiliyor musunuz? Ne kutlu, ne yüce ne mübarek bir kadın, Hz. Hatice...

Yine beni çok etkileyen bir yeri şöyle; Peygamber Efendimizle (SAV), Cebrail (as) ile Nur Dağı'nın zirvesinde sohbet halindeler, o sırada dağın eteklerinde Hz. Hatice'yi görüyor ve Efendimize müjdeliyor Cebrail (as), sonra da "Hatice yanına geldiği zaman Rabbin'den ve benden ona selam söyle!Cennette inciden oyulmuş yekpare bir sarayla müjdele!" diyor. Bir düşünün yaradanın selam söylediği bir zat... (Sübhanallah). 

Peygamber Efendimiz (SAV), Hz. Hatice'ye yüce selamı iletiyor. Bu selam karşısında hayadan iki büklüm olan Hz. Hatice derin ilmiyle anlamıştı ki, Allah'ın selamına selamla karşılık verilmez. Kulluğu konuşturmalıydı. "Selam O'dur ya Resulallah! Selam O'ndandır. Allah'ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun! Şeytan dışında selamı işiten herkese selam olsun. Ve selam Cebrail'in üzerine olsun." Öyle çok etkilendim ki biz aciz kullar olsa ne yaparız diye düşündüm. Ne diyeceğiz haddimizi aşa aşa kul olduğumuzu unutarak, aleykümselam derdik heralde... 

Kitabı okuduğum süre boyunca hem kendimi sorgulayıp, bundan sonra hal ve hareketlerime biraz daha dikkat edeceğime dair kendimle anlaşma yaptım, hem de yahu  dedim nasıl ki Peygamber Efendimiz (SAV), Allah tarafından seçilmiş, yüce gönüllü Hz. Hatice de yine onun tarafından seçilmiş. Böyle olması çok normal diye diye bitirdim çok şükür.

Pekiii kitabı tavsiye edermiyim? Çok sıkılırsınız, tamam ben tekrarlara razıyım diyorsanız okuyun kaybedeceğiniz birşey yok. Hatta kazanacağınız şeyler bile olabilir. O zaman haydi dostlar Allah'a emanet olun... 
Devamını Oku »

16 Mart 2018 Cuma

Şer Bildiğimiz Hayır, Hayır Bildiğimiz Şer'imiş...

Hani bazen çok ısrarcı oluruz ya da offf bu niye böyle oldu diye sürekli bir memnuniyetsiz haller içinde dolanır dururuz. İşte bundan 2,5 ay önce benim için herşey o kadar zordu ki, işler üstüme üstüme geldi. Pek çok riskli durumdan sorumlu olmak beni de sorunlu bir insan yaptı. Yok yok tam olarak öyle değil aslında ben özel sektörde çalıştığım için onu biliyorum ama devlette çalışan birçok arkadaşım da aynı durumlardan muzdarip. Çalışma hayatı kadın için zaten yorucu iken bir de yıpratıcı hatta tiksindirici bu nedenlerle iyice çekilmez hal alıyor. O kadar bıkmıştım ki adaletsizlikten, yalakalardan, döneklerden, egosuna canım egom diye davranan ego manyaklarından. beş para etmeyen adamların sırf torpili var diye bir yerlere gelmesinden sonra da kendisini yetkin bir birey gibi görüp böbürlenmesinden... Evet sırf ben bunları yapamadım diye eşek gibi çalışmama rağmen bir yerlere getirilmedim. Bunun için mi onlardan bu kadar nefret ediyorum? Hayır ben ne olursam olayım benden akkacı tokkacı düzenbaz bir insan çıkmaz anacım. Elhamdülillah sağlam bi karakterim var. Ayy yazınca da ne güzel oldu be :D Bunları iç sesimle sürekli konuşuyordum ama böyle daha sevimli durdu :) 

Bütün bunlara sessiz kalmak zorunda olmak, görmemezlikten gelmek beni çok yıprattı. Pazar akşamları yarın işe gidecem diye oturup ağlıyordum. Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki. Tahammülsüz bir kişilik oldum ben ki normalde çok neşeli bir kişiydim. Yüzüm gülmez olmuştu, durup durup ağlayasım geliyordu iş yerinde, akşam eve gelince çocuklarıma tahammül sınırlarım daralmıştı. Cuma akşamı bayramım oluyordu sanki bana Meram'dan bağ bağışlıyorlardı. Bayram çocukları gibi şen oluyordum. ( bizim buralarda böyle derler Konya'nın Meram bağlarını duymuşsunuzdur heralde) 

2,5 ay önce bir cumartesi sabahı ben hayat için planlar yaparken, hayat bana sürpriz yaptı. Evde dümdüz halıda hiçbir engel olmadan, pat diye düştüm, haaa bu benim belki de 500...000000 milyonuncu kez düşüşüm çocuk felcinden dolayı zaten yürüme cihazı takıyordum. Sabah cihazı takmadan abdest alıp, gün boyu mest ediyordum. Benim ayak sen küt diye kırıl... 

Herkes şoklarda aman nasıl kırdın vah vah tüh tüh.. Tabi ki de ben de çok üzüldüm, üzüntüden öte canım çok yandı haftalarca ağrı çektim. Lakin işte tam da benim şer sandığım bu durum benim için hayırlı bir iş oldu. İşte kul sıkışmayınca hızır yetişmezmiş derler ya. Çok daralmış ve bunalmıştım. Ben ki yaşam dolu bir insanımdır, beni hayatımdan bıktırdılar varın gerisini siz düşünün. 

45 gün ayağım alçıda kaldı. Bir fiil yattım hiç ayağa kalkma deyince doktor bu süreçte ruhumu güzel şeylerle besledim. Kendimle hesaplaştım, ruhumu arındırdım bütün olumsuzluklardan... Çocuklarımla hiç geçirmediğim kadar fazla zaman geçirdim, sevgi yumağı olduk, bol bol anne kucağında yatmanın tadını çıkardılar. Kitaplığımda boynu bükük bir şekilde sırasını bekleyen kitaplarımın hepsini okudum. Kuran hatmine başladım, eskiden yavaş okuduğum Kuran-ı Kerim'i biraz daha güzel okuyabilmenin manevi hazzına vardım, örgü terapisi yaptım kendime, iki sezonluk bir dizi izledim. Alçıdan sonra bir de 15 günlük yürüme alıştırması için rapor verince doktorum pek bi alülala oldu. 

Bu hafta işe başladım. Herşeyi unutmak isteyince bütün işle ilgili bilgileri de unutmuşum :D Yeni talebeler gibiydim bu hafta ;) Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun hem akıl ve ruh sağlığıma hem de ayağım eski sağlığına kavuştu. Ne kararlar ne kararlar aldım. Bakalım zaman ne gösterecek buraların beni yeniden yıpratmasına izin vermeyeceğim. Demem o ki dostlar hani klasikleşmiş çokça kullandığımız için basitleşmiş bir söz vardır "herşeyin başı sağlık" ben bunu altını çizerek çok çok iyi anladım. Kendinizi sevin ve değer verin... Canım Kendimli günler diliyorum size... Aaaa hem de güzel bir cuma gününden haydi kalın sağlıcakla ♥ ♥ ♥
Devamını Oku »

8 Mart 2018 Perşembe

Şubat Ayı Okumalarımdan...

Merhabalar, 
Şubat ayında okuduğum kitapları tek tek yazamadım. Bu nedenle de çocuk ve yetişkin kitapları olarak iki başlık altında toplamakta fayda gördüm. Aslında ben kitap yorumlarımı yazarken ayrıntılı yazmayı seviyorum. Geçmişe yönelik dönüş yapınca o kitabın bana hissettirdikleri duygu ve düşüncelere hakim olabiliyorum o zaman. Neyse ki yorum yazacağım kitaplar beni çok etkileyen kitaplar olmadı. Kısaca bir göz atalım o halde ;)

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat - Stefan ZWEIG

Stefan Zweig'in kitapları çerez parasına satılırken, benim ilk kez okuyor olmam biraz ayıp değil mi? Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat kitabını adından daha farklı algılamıştım. Yani kadının rutin hayatından bir güne değineceğini düşünmüştüm. (Hafif spoiler içerecek anlattıklarım) Kadın orta yaşlarında, kumarhanedeki bir masada genç bir delikanlıdan etkileniyor ama öyle aşk gibi bir duygu değil bu yoğun bir elektrik gibi birşey... Genç delikanlının kumar bağımlısı olduğunu anlıyor. Ona yardım etmek istiyor ve bunların hepsini hepi topu bir günde yaşıyor. Bir günde yaşadığı bu olayı yıllar sonra kendisini layığıyla dinleyecek birisini bulunca ona anlatmak istiyor. Kitabın dili çok hoş hiç yormuyor, çok naif anlatıyor olayları, betimlemeleri bir o kadar narin zaten 70 sayfadan oluşan kısacık bir kitap öyle çerez niyetine okumalık ;)

Suzan Defter - Ayfer Tunç 

Ayfer Tunç'u ilk kez okudum, çok ayıp değil mi? Belki 2 yıldır alışveriş listemde öylece vaktini bekliyordu sessiz sedasız... Kitap iki kişi ağzından yazılan iki ayrı günlük şeklinde yazılmış. İlk başta insanı biraz yanıltıyor, yazım tarzıyla. Şöyle ki tek sayılardan oluşan sayfaları bir kişi, çift sayılardan sayfalardan oluşan sayfaları diğer kişinin ağzından yazılması okumayı biraz karmaşık hale getiriyor ama çok da olumsuz etkilenmedim. Bunun sebebi dilinin akıcı kelimelerinin tanıdık olması belki de... Kısaca konusu şöyle; 12 Eylül'ün gölgesinde boğulan bir aşk hikayesi. Aşk deyince biraz basit kaçtı sanki. Ne de olsa aşk kelimesini günümüz dizileri bozdu. Neyse bir sevda hikayesi diyelim. Kadınlar ayrıntıyı sevdiği için sevdalarını da ayrıntılı yaşıyorlar bence. Sevdiği erkeğe sevdasını öyle yürekten öyle samimiyetle anlatıyor ki insanın genç olup aşık olası geliyor yeniden :D Deneysel bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor kitap. Daha güzel sevda hikayeleri okudum evet ama bu da güzeldi bee ;) Altını çizdiğim bir kaç cümleyi de paylaşalım olsun bitsin... 

''Ayrılmak; gidenin, kalanın kucağında bir kucak kor bırakmasıdır, yanar durursunuz kül olana kadar..."

"Ayrılmak bir solucanın ikiye bölünmesi gibidir. Bölündükten sonra tanımaz birbirini parçalar."

"Külün bir geçmişi var, bir zamanlar ateşmiş hiç olmazsa..."

Şimdilik bu iki kitabı yazabildim. Ha tabi şöyle de diyebilirsiniz bi varsın bi yoksun ayol sen ne biçim bloggersın. Doğrusunuz ama onu da başka bir başlık altında anlatmak istiyorum en kısa sürede diyelim...
Ee hadi kalın sağlıcakla...
Devamını Oku »