Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

25 Aralık 2017 Pazartesi

Ben Çocukken... (Seyyar Satıcılar)

Bazen ufacık bir şey beni çocukluğuma götürmeye yetiyor. Geçen hafta sonu Görkem gıda belgeselinde elma şekerini yapılışını izlemiş. Anne ben hiç elma şekeri yemedim deyince bi düşündüm aslında küçükken yedi de hatırlamıyor. Neyse evde yapalım çocum dedim sıvadık kolları. Maksat hem yapmak, yemek hem de kaliteli zaman geçirmek ;) 

Çocukluğuma uzun bir yolculuğa çıktım sanki... Elma şekeri ve pamuk şeker diğer yiyeceklere göre daha özel yiyeceklerdi. Yani onları satanlar her zaman bizim mahalleye gelmezdi. Çarşıda ilçenin göbeğindeki parkın önünde satılırdı onlar. Bir de mahallemizden geçsin diye yolunu gözlediklerimiz vardı. Çekirdekçi amcanın evi bizim mahalledeydi sabah zaten çok erken gittiği için görmezdik pek. Akşam üzerileri üç tekerlekli bisikleti göze çarpardı ilk önce, ardından beyaz kirli sakalları ve ponponlu şapkasıyla ağır aksak bisikletiyle birlikte yürürdü, sanki yılların yorgunluğu omuzlarına çökmüşçesine... Gazete kağıdından kıvırarak yaptığı külahlara bardağı 10 kuruş olan çekirdeği yorgun elleriyle doldururdu. Külaha doldurulan çekirdeği ortamızdaki arkadaşımıza verip, yan yana otururduk. İtfaiyenin suladığı yolun toprak kokusu burnumuza çalarken ılık bir akşam üstü masum çocuk sohbetleriyle çıtırdatırdık çekirdeklerimizi...

Hele o sıcak yaz günlerinin öğleden sonralarında "dondurmacııııııı" diye bağıran dondurmacı amcayı dört gözle bekleyen, sade dondurmadan başka çeşiti olmayan dondurmayı 25 kuruş kadar külahlara doldurtan, mutluluğu da külahın üstüne koyan masum çocuklardık bizler. Dondurmasını alan çocuk yavaş yavaş yalardı hiç bitmesin bu mutluluk diye kimisi çarçabuk bitirirdi sanki mutluluğu elinden alınacak gibi, sona kalan çocuğun dondurmasına bakardı herkes sanki kendileri hiç yememiş gibi :))) Ahh çocukluk ne güzel şeysin, ne kadar masumsun.... 

Çok nadirde olsa halka tatlıcı geçerdi. Minik beyaz kağıtlara sarar, şerbetini akıta akıta yerdik bütün mahallenin çocukları. Ağzımızı silecek peçete aramazdık. Hangimizin evine yakınsak onların bahçesindeki çeşmeden hem suyumuzu içer, hem elimizi yüzümüzü yıkardık. 

Aslında derste öğretmenimiz sıkı sıkı tembih ederdi. Açıkta satılan yiyecekleri almayın diye ama onlar açık değildi ki camekanlı arabada satılıyordu. Bir yandan suçluluk hisseder, diğer yandan da almadan ve tüketmeden kendimizi ala koyamazdık. 

Çok masum çocuklardık bizler çünkü bizim zamanımızdaki büyüklerde iyi yürekli ve güvenilirdi. Oysa şimdi insan ne komşusuna ne akrabasına güvenebiliyor. Bırakın açıkta satılan yiyeceği almayı, marketlerden kapalısını alıp yedirirken hatta komşunun verdiğini çocuğumuza yedirirken düşünür olduk... 



Devamını Oku »

19 Aralık 2017 Salı

Talihsiz Kitap Seçimlerim


Hu huuu kimse var mı?
Ayda bir, iki ayda bir gelip de huu dersem olmaz ama dimi? Hayatlar, hayaller, işler, güçler, telaşeler, diyorum kısaca veee malesef ki son aylarda hüsrana uğradığım kitapların şöyle bir gözden geçirelim istedim. 

Nermin Yıldırım okumaya ilk "Unutma Dersleri" ile başladım. Waauvv demiştim ilk kitabında tarzı çok farklı gelmişti. Seveninin çok olduğu gibi sevmeyeni de çok tabi bu yazarın ve kitabınında. İlk kitabını bitirir bitirmez tadı damağımda kaldı diyerek, arka kapağından etkilenip "Unutma Beni Apartmanı"nı okumuştum. Bununla yetinmeyip üzerine bir de "Saklı Bahçeleri" alınca öğğğ geldi tabi :))) Kim dedi kızım sana bir yazarın kitabını manyak gibi arka arkaya oku diye kendime epeyce kızdım tabi. Aslında aynı yazarın kitabını okumakta da çok sıkıntı yok lakin yazar şöyle bişey yapmış ilk kitabının kahramanlarıyla ikinci kitabı ve saklı bahçelerle inanılmaz bir bağ kurmuş. Yani şöyle bişey oluşuyor bu kitabı okurken, hımm neydi o kadın diğer kitapta ne yapmıştı? diye kafaya yoruluyor okuduğum kitaba mı yoğunlaşayım diğer okuduklarımı mı hatırlamaya çalışayım böyle arada kalmış bir durum oluştu işte. 

Son olarak yazarın diline diyecek yok yine aynı şekilde akıcı ve tasvirleri kıvamında, kitap iki kardeşin yıllar önce birbirine yazdığı mektuplar şeklinde ilerliyor ve ben bu tarzdan hiç hoşlanmıyorum. Haaa tabi bir de şu var hadi ben diğer kitaplarını okudum aralarında zor da olsa bi bağ kurabildim peki diğerlerini okumayanlar ne yapacak? :/ Onlara keyifli okumalar ve kolaylıklar diliyorum... 

Hasan Ali Toptaş okumaya ilk "Ben Bir Gürgen Dalıyım" çocuk kitabıyla tanışıp, diline, anlatımına ve üslubuna hayran kalmış, bu kitabını da büyük bir heyecanla okumaya başlamıştım. Sen ne yaptın Hasan Ali hocam diye diye sonlandırdım kitabı :)

Okumaya başlıyorsunuz ve kitap alıp götürüyor. Soyut ile somut iç içe geçmiş, gerçek ve hayal dünyasında seyre çıkıyorsunuz. Yazar adeta doğayı ve geceyi konuşturuyor, kasabayı, kasaba halkını, akrabaları ve çocukları konuşturuyor, yaşayan her canlıyı ya da var olduğunu düşündüğümüz herşeyi... Toplumu anlatıyor, yitirilmişliği, hayalleri ama aslında var olan gerçekleri... 

Kitap bittiğinde sizi alıp, başladığınız noktaya geri bırakıyor, öylece kalakalıyorsunuz! Fazlasıyla durgun ve sembolik bir kitap olduğundan zaman zaman kimden bahsedildiği, kimin ağzından olayların aktarıldığının zor anlaşıldığı karmaşık bir kitap oldu benim için. Kısacık bir tavsiye olarak şunu söyleyebilirim siz siz olun Hasan Ali Toptaş ile tanışmamışsanız bu kitabıyla başlamayın lütfen... Zira böyle bir yazardan yoksun kalmanızı istemem... 

Amazon'un derinliklerinde El Idilio koyünde yaşayan Antonio Jose Bolivar Proano, orman hakkında bütün bildiklerini Shuarların yerlilerine borçludur. Ormanın gerçek sahipleri olan yerlilerin yasalarına uyar ve hayvanlara saygı gösterir. Günü avlanarak, geceleri aşk romanları okuyarak geçer. Ancak bir gün bu düzen bozulacak, kızgın bir jaguarın peşine düşmek zorunda kalan ihtiyar, doğanın bozulan dengesini, "medeni" insanların yıkıcılığını ve aşkın gizemini sorgulamaya başlayacaktır. 

Yazarın dili güzel, akıcı ve anlaşılır; tasvirleri gayet yerinde ama herşey bununla bitmiyor ki konusunun da bize hitap etmesi gerekir değil mi? Bu kitabı sevgili Esra (lokum çocuk kütüphanesi) hediye etmişti. Büyük bir hevesle hemen başladım okumaya ince bir kitap olmasına rağmen gitmedi çekmedi. Sevmeyerek okumak da çok zor ama huyum kurusun ille bitecek o kitap, yarım bırakamıyorum. Sanırım arkamdan köpekler kovalayacak diye kokuyorum ;) bitmeyen lokma hesabı :))

Bu kadar sevemediğim kitap arka arkaya gelince ilk ikisinin arasına birer çocuk kitabı serpiştirdim :) İyi ki serpiştirdim yoksa darallar basacaktı beni. Yaa işte dostlar işten güçten, çokça stresten sıyrılıp okuduğum benim için talihsiz seçimler olan kitaplar böyleydi. Haaa tabi bu arada severek okuduklarım da oldu tabi...  Bu hafta içinde onu da paylaşmak istiyorum. İnşallah diyelim...

Ee hadi şimdilik kalın sağlıcakla... 
Devamını Oku »