Bazen ufacık bir şey beni çocukluğuma götürmeye yetiyor. Geçen hafta sonu Görkem gıda belgeselinde elma şekerini yapılışını izlemiş. Anne ben hiç elma şekeri yemedim deyince bi düşündüm aslında küçükken yedi de hatırlamıyor. Neyse evde yapalım çocum dedim sıvadık kolları. Maksat hem yapmak, yemek hem de kaliteli zaman geçirmek ;)
Çocukluğuma uzun bir yolculuğa çıktım sanki... Elma şekeri ve pamuk şeker diğer yiyeceklere göre daha özel yiyeceklerdi. Yani onları satanlar her zaman bizim mahalleye gelmezdi. Çarşıda ilçenin göbeğindeki parkın önünde satılırdı onlar. Bir de mahallemizden geçsin diye yolunu gözlediklerimiz vardı. Çekirdekçi amcanın evi bizim mahalledeydi sabah zaten çok erken gittiği için görmezdik pek. Akşam üzerileri üç tekerlekli bisikleti göze çarpardı ilk önce, ardından beyaz kirli sakalları ve ponponlu şapkasıyla ağır aksak bisikletiyle birlikte yürürdü, sanki yılların yorgunluğu omuzlarına çökmüşçesine... Gazete kağıdından kıvırarak yaptığı külahlara bardağı 10 kuruş olan çekirdeği yorgun elleriyle doldururdu. Külaha doldurulan çekirdeği ortamızdaki arkadaşımıza verip, yan yana otururduk. İtfaiyenin suladığı yolun toprak kokusu burnumuza çalarken ılık bir akşam üstü masum çocuk sohbetleriyle çıtırdatırdık çekirdeklerimizi...
Hele o sıcak yaz günlerinin öğleden sonralarında "dondurmacııııııı" diye bağıran dondurmacı amcayı dört gözle bekleyen, sade dondurmadan başka çeşiti olmayan dondurmayı 25 kuruş kadar külahlara doldurtan, mutluluğu da külahın üstüne koyan masum çocuklardık bizler. Dondurmasını alan çocuk yavaş yavaş yalardı hiç bitmesin bu mutluluk diye kimisi çarçabuk bitirirdi sanki mutluluğu elinden alınacak gibi, sona kalan çocuğun dondurmasına bakardı herkes sanki kendileri hiç yememiş gibi :))) Ahh çocukluk ne güzel şeysin, ne kadar masumsun....
Çok nadirde olsa halka tatlıcı geçerdi. Minik beyaz kağıtlara sarar, şerbetini akıta akıta yerdik bütün mahallenin çocukları. Ağzımızı silecek peçete aramazdık. Hangimizin evine yakınsak onların bahçesindeki çeşmeden hem suyumuzu içer, hem elimizi yüzümüzü yıkardık.
Aslında derste öğretmenimiz sıkı sıkı tembih ederdi. Açıkta satılan yiyecekleri almayın diye ama onlar açık değildi ki camekanlı arabada satılıyordu. Bir yandan suçluluk hisseder, diğer yandan da almadan ve tüketmeden kendimizi ala koyamazdık.
Çok masum çocuklardık bizler çünkü bizim zamanımızdaki büyüklerde iyi yürekli ve güvenilirdi. Oysa şimdi insan ne komşusuna ne akrabasına güvenebiliyor. Bırakın açıkta satılan yiyeceği almayı, marketlerden kapalısını alıp yedirirken hatta komşunun verdiğini çocuğumuza yedirirken düşünür olduk...