Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

27 Mayıs 2015 Çarşamba

YAZA HAZIRLANMAK ONLARINDA HAKKI

Eskiden beri çiçekleri severim. Ama sadece uzaktan bakıp, koklama sevmesi benimkisi. Zaten evde çiçeklerle ilgilenme durumum yok ben 2 çocuğa zor yetiyorum bir de onlara zaman ayıramam. Neyse geçtiğimiz kış çok çetin geçtiği için abimin de iş yerini başka bir ofise taşıması sebebiyle yazıııkk zavallı çiçekleri soğukta kalmış hatta bazıları üşümüş. Yeni ofiste koyacak yeri olmadığından çiçeklerini bakmam için emaneten benim ofise getirdik. Üşüyen dallarını budadım. Güzel güneş gören bir yere koydum. Sıcacık yuvaları oldu. Havalar biraz ısınmaya başlayınca çiçeklerini vereyim dedim. Yok istemem ben yenilerini alırım senin oraya çok yakıştı dedi sağolsun. Gerçekten de çalışma ortamına çiçek koyunca ofisin havası enerjisi değişti. 
Eee tabi herkes yaza hazırlanıyor. Kimisi kilo vermek için çeşitli diyetlere başlıyor, kimisi tatil planları yapıp otel ayarlıyor. Ben de çiçeklerimi yaza hazırlayayım topraklarını değiştireyim dedim.
3-4 tane sümbül vardı. Soğanlı bitki tabi bunlar. Son zamanlarda kendilerinden geçtiler garibanlar boyunlarını bükmüşlerdi. 
Ablamdan aldığım bilgiye göre sümbüllerin çiçek açma zamanı geçmiş. Yeşil yapraklarını kesip soğanlarını bir beze sarıp seneye sümbül zamanı geldiğinde soğanları yeniden toprakla buluşturup muhteşem kokulu yeni sümbüller elde edecekmişiz. Çiçeklerden zerre kadar anlamayan bana biraz tuhaf geldi tabi bu durum. Neyse vardır elbet onun bir bildiği dedim. Çıkardım soğanları sardım bir havlu kağıda. Beklemedeler bakalım :) 
Bu da oğlumun anneler günü hediyesiydi. Saksısı ona dar gelmeye başlamıştı. Çok fazla kök atmış dibine baya bi dallanıp budaklanmış. Bu çiçeğinde köklerini ayırdım. Bir saksı çiçekten 4 saksı çiçek elde ettim. Bakalım tutacak mı ayırdığım saksılarda? Daha önce toprak değiştirme konusunda bazı kötü deneyimlerim oldu bu sebepten 2 tane çiçek soldu heba oldu. 

Çiçek bakım işi hayli zaman ve emek istiyormuş. Nemini kontrol et, su ver, kuruyan yapraklarını buda. Yok demir vitamini ver. Yok yaprakları sararmış cansızlaşmış gübre ver. Yok toprağı sertleşti. Biraz dibini çapala toprağı hava alsın. 

Efenim bol çiçekli huzurlu günleriniz olsun...
Devamını Oku »

25 Mayıs 2015 Pazartesi

KUZU GÖBEĞİ MANTARI

ekran-resmi-2015-03-26-13.36.49.png

Mantargiller familyasından olduğu için tadı mantarı andırıyor ama daha leziz. Daha çok çam ormanlarında ağaç kenarlarında yetişen kuzu göbeğinin yaşının kilosu 80 lira iken kurutulmuş hali daha da kıymetli kilosu 300 lira civarında ihraç ediliyormuş. Bir çok yiyecek gibi her derde deva. Özellikle kansızlığa iyi gelmesi beni şaşırttı. Protein yönünden oldukça zengin olan kuzu göbeği zihnin iyi çalışmasını ve vücudun dinç kalmasını sağlıyor. Ayrıca kansere karşı da çok etkili olduğu belirtiliyor. 

kuzu göbeği mantarının kurutulmuşu ile ilgili görsel sonucu
Kuzu göbeği mantarıyla abim sayesinde tanıştık. Abimin bi arkadaşı ona söz vermiş arkadaşının getirdiği gün de tesadüfen bizde oradaydık. Kendisi farklı tatlara çok meraklı olduğundan akşamın geç saati olmasına rağmen 2-3 tane kuzu göbeğini gelir gelmez pişirdi. Orada azcık pişince kıymetlendi çok güzel yediler benim ufaklıklar... Abime kalsan 3-4 taneye yeter yeter diyordu. Elini korkak alıştırma ver ver daha da çoğalır diyen yengem sağolsun bol bol kattı biz giderken, her ne kadar abim kuzu göbekciklerine kıyamasa da yengem sağolsun sloganıyla burdan devam edelim:)) Neyse efenim pişirdik göbekçiklerimizi. Benim kuzucuklar ağzına bile sürmedi. Eşimde yoktu o gün. Fazla da bekletemedim zehirler falan diye. Pişirip bir güzel yedim. Pişirim aşamalarını paylaşayım istedim. Görsel olarak da ilginç çünkü. 


Gözenekleri çok açık olduğu için kumun sağlıklı temizlenememe ihtimalini göz önünde bulundurarak, 10 dakika kadar sirkeli suda beklettim. Daha içime sindi böylesi. 


Doğranış biçimi çok hoşuma gitti. Yaradılışı nedeniyle halka halka oldu. 


Suyunu çektikten sonra biraz tuz ve bir dolu yemek kaşığı terayağıyla mantarlarımı buluşturduktan sonra işte o muhteşem lezzet çıkıyor karşımıza :)


Afiyetler ola... 
Devamını Oku »

22 Mayıs 2015 Cuma

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ - 1 -


dostluk kardeşlik resimleri ile ilgili görsel sonucu

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır saller iken çookk çok eski zamanlarda biri kız diğeri erkek iki kardeş varmış.Babaları şehir şehir gezer toptancılık yaparmış. Bazen aylarca eve uğramadığı olurmuş. Anneleri ise dişinden tırnağından arttırdıklarıyla evi geçindirmeye çalışırmış. 
İki kardeş öyle iyi anlaşırlarmış ki hep beraber oynar tüm vakitlerini beraber geçirirlermiş. Oyuncakları olmadığından çamurdan oyuncaklar yapıp, oyun kurarlarmış kendi hayal dünyalarında. Maddi durumları çok iyi olmadığı için yokluk içinde geçirdikleri günlerde bir zeytini bile paylaşırlarmış. 100gr. siyah zeytin bir de yanında ekmek olursa mutluluktan havalara uçarlarmış.
Çocuk ya bunlar haylazlıktan da geri kalmazlarmış. Hele erkek olanı kök söktürürmüş zavallı annesine. Nerde ağaç var oraya tırmanırmış. Zaten mahallede onunla yaşıt erkek çocuğu olmadığından genellikle kız kardeşiyle ya da onun kız arkadaşlarıyla onların oyunlarına dahil olurmuş. Ah bu bizim sıkı kardeşlerin herşeyleri iyiymiş hoşmuş da derslerle pek alakaları yokmuş. Zavallı kadın ne yapsın evlatları sınıf geçsin diye okulu yol edermiş. Öğretmene köy yumurtaları, sütler, yoğurtlar, peynirler... Artık köy yerinde elde avuçta ne varsa götürürmüş kadıncağız.
 Gel zaman git zaman bunlar zar zor ilkokulu bitirmişler. Birisi 11 diğeri 12 yaşına ulaşmış. Zaten dersleri çok iyi olmayan kız kardeşi köy yerinde kız çocuğu okutulurmuymuş düşüncesiyle okula göndermemişler. Erkek olan yine iteleye kakalaya devam etmiş tabi okula. Biri okula gidiyor diğeri ev işlerinde annesine yardım ediyormuş. Mahalledeki kız çocuklarıyla kızsal oyunlar oynuyor. Konuşan bebek hayalleri kurarak bezden bebeğine annelik yapıyormuş. Babaları eve çok uğramadığından baba otoritesinde yoksun daha çok anne şefkatiyle geçirmişler günlerini.
Zamanla babaları işlerini düzeltmiş; artık biraz daha fazla para kazanır olmuş. Eve daha çok para gönderebiliyormuş. Daha sık gelir olmuş evine çocuklarının yanına. Hanım hanım demiş bir gün:
- İşlerden güçlerden ben bu çocukların nasıl büyüdüğünü göremedim. Artık maddi durumumuz daha iyi olduğuna göre yuvamıza bir birey daha katmaya ne dersin " demiş adam. "Sen nasıl istersen öyle olsun bey" diye eklemiş kadın. Bu konuşmalarının üzerinden aylar geçmesine rağmen henüz bir bebek sahibi olamamışlar. "Aman bey kederlenme ne yapalım bizim zaten iki tane evladımız var olursa olur olmazsa olmaz kızımız da var oğlumuz da" diye eklemiş genç kadın. "Yok yok bu iş böyle olmaz bir doktora gidelim hele " demiş adam. Adam almış karısını şehirdeki bir doktora götürmüş. Doktor ciddi bir sorun  olmasa da bir kaç ilaç tedavisiyle yeniden bebek sahibi olabileceklerini anlatmış. İkna olan genç çift köylerinin yolunu tutmuş. Artık çok parası varmış adamın tanınmış saygın bir tüccar olmuş.
Aylar geçmiş yıllar geçmiş. Kuşların cıvıldadığı, ağaçların çiçek açtığı, kelebeklerin ağaçtan ağaca konup, arıların rengarenk çiçeklerden bal aldığı güneşli bir bahar gününde genç kadın adama bir bebek müjdesi vermiş. Dünyalar adamın olmuş. Hamilelik sürecini rahatsızlanarak geçiren kadına bu zor günlerinde küçük kızı yardımcı olmuş. Zaten ev işleriyle meşgul olmaya başlayan küçük kız annesinin rahatsızlığının iyice artmasıyla evin yükünü omuzlamış. Dokuz ayı bu şekilde geçirmişler.
Sabah ezanlarıyla başlayan doğum sancıları sabahın sekizinde bir kız bebek ıngasıyla son bulmuş. Küçücük minicik elleri, öpmelere kıyamayacak kadar hassas pembemsi bir teni varmış. Çok sevmişler ailelerinin yeni bireylerini. Abisi de ablası da kucaklarından indirmiyorlarmış. Kıskanacak yaşı çoktan geçmişler. 14-15 yaşlarında erişkin abi ve ablaydı onlar. Kim bilir belki de yalnızca anne- babası onları erişkin olarak görüyordu. İçlerindeki çocuk büyümemişti. Babalarının küçük kardeşlerini kucaklaması, öpmesi, baba sıcaklığı göstermesi onları rahatsız etmeye başlamıştı. Sürekli babalarından hiç böylesine sevgi görmediklerini, onlarla hiç böyle ilgilenecek vakti olmadığını konuşuyorlarmış. Bu durum onları derinden yaralıyormuş.
Annesi ev işleriyle ilgilenirken küçük kızla ablası ilgilenirmiş. Onun yaşlarında bir kardeşi olmadığı için mahalledeki çocuklarla oynarmış hep.Onu gezdirir, gönlünü hoş tutacak oyunlar oynatırmış. ablası. Küçük kız abla ve abisine hayranmış ablasının yüksek topuklu ayakkabılarını giyer yürümeye çalışırmış. Onun gibi makyaj yapıp süslenirmiş kimi zamanda. Abisiyle öyle uzun uzun sohbetleri olmazmış. Onlara karşı sevgisi tarif edilemeyecek kadar fazlaymış. Zaman su gibi akıp giderken, okul çağı gelmiş.  Başarılı bir okul hayatı geçirmiş. Sınıfının en çalışkan öğrencilerinin içindeymiş. İlkokul son sınıfta okuldan sadece beş kişinin katılabildiği bir sınava girmişler. Beşi birden kazanmış sınavı. Ortaokul hayatına iyi bir okulda başlamış.
Maddi açıdan para sıkıntıları kalmadığı için abla ve abisi eski günlerin acısını çıkaracak kadar çok para harcarlarmış. Büyük şehire gidip gönüllerine göre yer içer, pahalı elbiseler alırlarmış. Yaşıt olmanın verdiği avantajla sürekli beraber gezmeye, eğlenmeye, tatile giderlermiş. Çirkin ördek yavrusu misali küçük kardeş gözü yaşlı evde öylece kalakalırmış. Sen küçüksün sen gelemezsin diye küçük kardeşlerini önemsemeden, onun varlığını bir kardeş olarak kabullenmeden yok sayarlarmış. Küçük kızın içindeki fırtınaları kimseler görmezmiş. Kendini hep "bir gün ben de büyüyeceğim, o zaman bende onlarla gezip dolaşacağım" diye avuturmuş. Çocuk aklı işte o büyüyünce onlarında büyüyeceğini onların hep o yaşlarda kalmayacağını dolayısıyla paylaşımlarının hiçbir ortak yanı olamayacağını hiç düşünmezmiş.
Evet bir gün büyüyecekti. Ve o zaman hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı.

DEVAMI GELECEK...



Devamını Oku »

7 Mayıs 2015 Perşembe

DENİZ KOKUSU ALMAYA GELDİK, ANTALYA!



1 Mayıs tatilinden bizde faydalanalım dedik. Düştük yollara. Eşimin kardeşi orada ikamet ettiği için hem onları ziyaret edelim hem de biraz deniz kokusu alalım dedik. Geçen yazdan beri haliyle deniz kokusuna hasretiz nerdeyse su birikintisi görsek sevindirik olacak durumdaydık :) Denize hayranım, dalga sesleri başka bir keyif, deniz kokusu daha başka bir keyif benim için. Çalışma hayatında bir sahil şehrinde yaşamak nasip olmadı. Emekliliğe nasip olsun diyelim artık :)) Umut fakirin ekmeğiymiş :)) 
Yukarıdaki fotoğraf Düden parkı yürüyüş yolunda çektiğim Düden şelalesinin denize dökültüğü yer. 
Gürül gürül sesini dinlerken, eşsiz manzarası bize eşlik etti.
Burası da yine Düden parkı. Antalya'da yaşayanlar çok şanslı. Bu muhteşem manzarada piknik yapma şansları var. Çok temiz, bakımlı upuzun bir yürüyüş yolu yapmışlar. Çocuklar için kocaman şişme oyun havuzları mevcut. Onlar orada vakit geçirirken, bizde deniz manzarasından faydalandık. 
Düden Şelalesi'nden gelen kolun üzerinde rafting yapılıyormuş. İzlemek isterdim ama o an için yapan kimse yoktu. Ne kadar çok park, çay bahçesi var Antalya'da. Bu kolun sağında ve solunda çocuk parkları ve çay bahçeleri var. Mis gibi deniz kokusu, yanında çay, bir de kitap okusaydım hiç fena olmayacaktı :)) Malesef çocuklardan pek fırsat kalmadı kitap okumaya :(
Ertesi gün Anadolu Park'a gittik. Ormanlık bir alandaki koca koca ağaçlara survivor tarzında parkurlar yapmışlar. Hem yetişkinler için olan bölümü mevcut hem de çocuklar için. Tam Görkem'e göre bir alandı. Dikkat, fiziksel güç, denge, çeviklik hepsinin bir arada bulunduğu parkurlarda çok keyifli vakit geçirdi. Oraya keşfetmemiş takipçilerime şiddetle tavsiye ederim. Mutlaka gidin derim çocukların enerjisini atmaya birebir...

Güvenliğe de son derece önem vermişler. Öncelikle çocuklara emniyet kemerlerini nasıl kullanacakları anlatılıyor. İpten nasıl kayacakları, ellerini nereye koyacakları vs. 1 saat boyunca istediğin tüm parkurlarda vakit geçirebiliyorsun. Bizim buralarda olsa bir biletle parkurlarda bir tur atmana izin verirler; ama burada insanlar doya doya vakit geçirsin diye yeterli bir süre vermişler.


Bir sonraki gün Konyaaltı plajındaydık. Çocukların en çok sevdiği şey kumla çakılla oynamak tabiki de. Doya doya oynadılar bıraksan saatlerce orada oynayacaklardı. Akşam üzeri artık hava fazlaca serinlediğinden bu çakıl kum mevzularını da tadında bırakıp, biraz da kapalı mekanlarda takıldıktan sonra şükürler olsun ki hava değişikliğinden nasibimizi almadan evimize döndük.

HOŞÇAKAL ANTALYA :)
HOŞÇAKAL DENİZ :)

Devamını Oku »

6 Mayıs 2015 Çarşamba

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ

Bin muhteşem güneş, gerçekten de muhteşemdi. Okumalara kıyamadım hiç bitmesin istedim. Hatta bitirince de acaba Leyla ne yapıyordu en son hımm  bundan sonra ne yapacak az daha olsaydı da okusaydık gibi gibi... Yahu bu yazar napıyor insana böyle o nasıl muhteşem bir anlatım o nasıl kitabının içine çekiş. Anlatım müthiş akıcılık fevkaledenin fevkinde. Bir kitap hiç mi bir bölümünde sıkmaz? Belki de şimdiye kadar hiç bir bölümünde sıkılmadan okuduğum tek kitap. İlk kitabından sonra yazar bunun da hakkını vermiş. İlkinde yakaladığı başarıyı devam ettirmiş. Gerçekten helal olsun. Bir de "Dağlar Yankılandı" var. Onu henüz okumadım. Aynı yazarın kitabını arka arkaya okumak hoşuma gitmiyor biraz ara verip onun tarzını unutup tekrar farklı kitabına başlamayı tercih ediyorum. 

Aslında kitap hakkında yazacak çok şey var ama hep konusuyla ilgili bende okumayan takipçilerime haksızlık yapmak istemiyorum. O nedenle yorumu biraz kısa tutuyorum. Çok kısa sürede başlanıp bitirilecek bir kitap aslında ama ben vakitsizlikler içinde vakit bulduğum için 10-14 günü buluyor bir kitabı bitirmem. Ama iyiki de bu kitabı bir solukta okuyup bitirmemişim duygu yoğunluğu fazla olurdu. Ve sürekli salya sümük modunda okurdum okurken heralde. Anne bak nasıl olmuş legom anneee bak nasıl puzzle yapıyorum. Annee annee sesleri içinde bölük pörçük okuduğum için çok az bölümünde ağladım. Ahh ahhh böyle hayatların yaşandığını düşünmek bile incitiyor insanı. 

Evlilik dışı bir birliktelikten olan Meryem kitabın ana kahramanlarından bir tanesi. Dünyaya gelişi bile talihsizlik içerisinde olan Meryem'in başından geçen olayların anlatıldığı. Meryem ile Leyla'nın zoraki başlayan kader birliğinin sıkı bir dostluğa dönüşmesi. Afganistan'da kız çocuğu olmanın zorluklarının farklı olay zincirleriyle anlatıldığı, hele talibanın kol gezdiği bir ülkede şeriattan bile ağır kurallarla kadın olmanın dayanılmaz işkencesinin sancılı hayatların bizlere dokunuşunun anlatıldığı duygu yüklü, okurken ağlamamanın neredeyse mümkün olmadığı beğenme garantili bir kitap. Okuduğunuza hiç pişman olmayacaksınız... 
Sağlıklı, bol kitaplı günleriniz olsun efenim :)
Devamını Oku »

5 Mayıs 2015 Salı

ORİGAMİ

Origami (kağıt katlama sanatı) ile farklı figürleri üniversite yıllarında ders olarak işliyorduk. Eskiden beri severim. Katlıyorsun katlıyorsun ordan kıvır burdan kıvır derken bir figür oluşuyor. Hele hele hareketli olanları favorimdir her zaman. 
Geçenlerde ailecek oynanılacak bütün oyuncakların suyunun çıktığı bir hafta sonunda, Görkem'in uflamaları puflamaları sonucunda değişik ve eğlenceli birşey ne olabilir ne olabilir diye düşünürken origami aklıma geldi. Tabi aklımda hiçbir figür yok youtube sağolsun her türlü soruya videolu bir şekilde cevap veriyor. 
Görkem özellikle babasının da içinde olduğu aile etkinliklerinden daha çok keyif alıyor. Tamam origami zevklidir hoştur da bunu ailecek yapmak daha keyifli hale getirdi origamiyi. Tabi Onur figüran olarak katıldı bu etkinliğimize. Orta zorlukta bir figür seçtik. Zıplayan bir kurbağa yapmaya başladık. Bir taraftan herkes kağıdı katlıyor aynı anda, diğer taraftan videoyu takip etmeye çalışıyoruz. Geri kalan bi heyecan yapıyor falan. Aaa benimki olmadılar durun durun yetişemedimlerin arasında çok zevkli hoş vakit geçirdiğimiz eğlenceli bir origami etkinliğine imza attık. 
Aslında kurbağalarımızın zıplayışını da yayınlayacaktım ama video yüklemede bir sorun yaşıyorum. 
Baktım olacak gibi değil ne zamandır taslaklarda bekleyen postumu yayınlayayım dedim. 
Şiddetle tavsiye ederim başka başka origami figürleriyle mutlaka aile etkinlikleri yapın. 
Pişman olmayacaksınız :)
Devamını Oku »