Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

29 Şubat 2016 Pazartesi

Yağmur Sonrası - Sarah Jio

2014 sonuydu sanırım bu kitabı aldığım. O zamanlar okuma hızım oldukça düşüktü. Beni sürükleyip götürecek, dolu dizgin kitaplara ihtiyacım vardı. Sağolsun Sarah bacı da öyle yazmış. Tamam tanıdık bir tarzı var. Eğer ki kitaplarını benim gibi güzelmiş, şunu da okuyayım güzelmiş yok bunu da okuyayım deyip arka arkaya okursanız tarzın tekrarladığı görürsünüz. Sonunu tahmin edemeseniz de düğüm çözülmeye başladığında az çok tahmin yürütebiliyorsunuz. Aman diyim arka arkaya okumaya kalkmayın yoksa benim gibi sıkılır, aynı yazarın bir daha ki kitabını 2 yıl sonra ancak okuyabilirsiniz :-)

Jio'nun hangi kitaplarını okumuşum kısaca bir hatırlayalım. Yazarken bende hatırlamış olayım ;) 
*Böğürtlen Kışı (Pek meşhurdu o zamanlar. Bu tarzı sevip de heralde bu kitabı okumayan kalmadı diye düşünüyorum. İlk okuduğum kitabı olduğu için mi bilmem ama benim en sevdiklerimden) 

*Mart Menekşesi (Bunu da beğenmiştim. Ama o zamanlar bloğum olmadığı için yazmamışım. Pek bişey hatırlamıyorum. Göz atsam anımsarım heralde ;) )

*Son Kamelya (Hımm bunun konusunu hatırlıyorum demek ki bunu da beğenmişim.) 

*Gündüz Sefası (Bu kitap hakkında düşündüklerimi de şuracıkta yazmışım tık tık

Bunları arka arkaya okuyunca böghh geldi. Demekki zamanı gelmişti ve benim okuma hızım yine düşmüştü ki havalardan sanırım ee boşuna dememişler "geldi bahar ayları gevşedi gönül yayları :)) Yağmur Sonrası hızır gibi yetişti imdadıma. Geçen cuma başlayıp pazar günü bitirdim. Ohhh ne rahatladım 3 günde kitap bitirmek 2 çocukla benim için bildiğin bir hayal... 

Spoiler vermeden kısaca konusundan bahsedeyim. Anne ve Kity çok iyi iki dost. Kity, II. Dünya savaşının en hareketli döneminde ordu hemşiresi olarak Bora Bora Adası'na gitmeye karar verir. Anne nişanlı olmasına rağmen, duygularının çok net olmadığını kısa bir süre uzaklaşmanın ilişkilerine iyi geleceğini düşünerek, Kity'e katılır. Anne hiç hesap etmediği bir aşkla tanışır. Aşkın filizlenmesiyle birlikte, esrarengiz bir cinayete şahit olurlar. Savaş rüzgarlarıyla ayrı düşen çift, bir daha asla bir araya gelemezler. Yıllar sonra gelen mektubun arkasına düşen Anne'yi büyük süprizler beklemektedir. 

Yürek burkan muhteşem bir aşk hikayesi okumak isterseniz kaçırmayın derim ;) Haa bu ergen aşk kitaplarından değil bunu da belirtmeden geçmeyeyim. Yaş gereği onlar bize biraz uzak geliyor. Gençler yanlış anlamasın. 

Bol keyifli, sağlıklı, kitaplı günleriniz olsun. 
Devamını Oku »

26 Şubat 2016 Cuma

Şifa Niyetine...

En son hastalandığımda soğuk algınlığını o kadar ağır atlattım ki  anlatamam. Burnum bir taraftan gözüm diğer taraftan akıyor, vücudumun her yeri ağrıyordu. Ne kadar çok ilaç tüketirsek, zavallı karaciğerimiz gereksiz yere yoruluyor. Bende bunu engellemek için mümkün mertebe ilaç kullanmamaya dikkat ederim. Bir de ilaçlar hemen toparlamıyor uzun vadede işe yarıyor. Ben atom enerjisi gibi bir şey arıyorum beni hemen ayağa kaldıracak. Bir evde anne hastaysa sistem çöküyor, devreler yanıyor. O akşam beni bir an önce ayağa kaldıracak farklı tariflere bakınırken, gözümün kestiği ve yorumlarının iyi olduğu bir tarif buldum. 

Tarifi eşime verdim. Sağolsun o da hemen yaptı geldi. Tadı çok kötü ama ne yapıyım şifa niyetine içtim. Ertesi sabaha o karışım beni öyle bir toparlamış ki kendim bile inanamadım. Aslında sabah bi daha içsem daha süper olacaktı. Ama kendimi işe zor atınca akşama bi daha tekrarladım. Yine içtim ve sonuç muhteşem iki günde ayağa kaldırdı beni. 

Geçenlerde de eşimin boğazı çok ağrıyordu. Hastalık ilerlemeden bundan yaptım içti. Gelmeden gitti. Çocuklar biraz zor içiyor tadından dolayı ama büyük oğlumda şifayı kapmış durumdaydı, zorla da olsa içti onu da çarbabuk toparladı. 

Annelerin zaten hastalanma gibi bir lüksü yok. Burada da bir sürü anne var. Mevsim geçişinden dolayı da hastalıklar yine kol geziyor. Aman siz tabi hasta olmayın da oldu ki olursanız da yazacağım karışımı aklınızın bir köşesine not edin emi ;)

* 2 yemek kaşığı bal
* 2 yemek kaşığı sirke
* 2 yemek kaşığı limon suyu 
* Bir miktar toz tarçını ılık suyla iyi karıştırın ve için. 

Açıkçası böyle etkili bir karışımdan şifa bulmuş birisi olarak, sizlerle paylaşmasam vicdan azabı çekerdim. Hastalık belirtileri başlayınca yaparsanız, daha kısa sürede atlatırsınız haberiniz ola :)

Sağlıklı günler, mutlu hafta sonları.... 
Sevgilerimle Ülkü...
Devamını Oku »

22 Şubat 2016 Pazartesi

Yavaş Ebeveynlik - Pınar Mermer

Üniversitede zorla ders kitabı olarak okutulan kişisel gelişim kitaplarından ve çokça okutulan çocuk psikolojisi, gelişimi, beslenmesi vb... kitaplarından sonra bu tür kitapları ne zaman görsem bende ders kitabı algısı oluşturduğu için hep uzak durdum. Eksik olmasınlar hocalarımız sayesinde kitap okumaktan soğumadığıma şükrediyorum :) Mesela Doğan Cüceloğlu aslında sevdiğim bir uzman olmasına rağmen soğuttular adamdan resmen, ders kitabı olarak okuttukları için. 

Pınar Mermer'in bu kitabı 2 yıldır raflarda çok satanlar listesindeydi. Hayatı çok hızlı yaşadığım bir dönemde almıştım, biraz yavaşlayayım diye. O kadar hızlı yaşayınca bunu okuyup yavaşlamaya bile fırsatım yokmuş demekki :) Ne zamandır sırasını bekliyordu. Aralık ayının son haftalarında baş ucu kitabı olarak tercih etmiştim. Eğer ki sizde böyle yapacaksanız şimdiden uyarayım. Cıkss hayır baş ucu kitabı olmaz. Çünkü bir çok paragrafın altını çizeceksiniz. Ya da benim gibi kitabını çizmeye kıyamayanlardansanız bir deftere not edeceğiniz çok yer olacak. 

Sevdiğim, tuttuğum cümleler oldu. Malum kitap bir roman olmadığı için konusundan bahsedemeyeceğim. Konusu zaten kitabın adında mevcut. Ancak hoşuma giden yerlerden bir kaç alıntıyı paylaşmak istiyorum. Alıntılar sayesinde de kitap hakkında az da olsa fikir edinmiş olursunuz diye düşündüm. İyi düşünmüşüm ama değil mi? :))

"Kaçınız anne-babası tarafından sevilen bir çocuktu? Peki kaçınız anne-babası tarafından sevildiğini hissetti?

Bilmek ve hissetmek farklıdır. Her istediğimizi yapmaları, donuk bir tavırla fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamalarının bir anlamı yoktur."
(benim küçük oğlum bile o donuk ifadelerin farkına varıyor. Yorgun olsam, ya da o an bişeye kızsam onun ihtiyacını karşılarken bunun farkına varıyor ve bana "güzel bak anne diyor" nasıl güzel bakıyım dediğim zaman da yüzündeki o güzel bakmanın tarifini görmelisiniz. )

"Önce içinizdeki çocuğun yaralarını sarmaya bakın. Ancak bunu yapabildikten sonra çocuğunuzu duyabilecek, görebilecek hale geleceksiniz yavaş yavaş..." (Doğru değil mi çocukluğumuza inmek lazım hepimizin kim bilir ne fırtılar koptu hepimizin çocuk yüreğinde, ne acı anılar var belki de o hatıralarda değil mi?)

"Yeterince iyi olamayan anne-babalar zaman zaman dünyayı çok farklı gösterdiler bize. Sevilmek istiyorsak iyi çocuk olmalıydık. Babaların aslında iyi biri olduğunu ve içinden sevdiğini söyleyerek, sevgiye dair algımızı bozan annelerimiz oldu." 

"Çocuklarımız alamadığı duygusal besini, satın aldıkları şeylerde arıyorlar. Herşeye sahip ama neden mutlu değil? Çünkü satın aldıklarımız sizin ona ayıramadığınız zamanı telafi edemiyor. Bir oda dolusu oyuncak onunla konuşmuyor ve anne-babasının ona baktığı gibi bakmıyor." 

"Mükemmel olmaya çalışmaktan ben olamadım" bir gün çocuğumun bu cümleyi söylememesini umut ederek, onları yetiştirmeye çalışıyorum.

Mutlu yarınlarımız için, mutluluğa doymuş bireyler yetiştirmek umuduyla...
Devamını Oku »

18 Şubat 2016 Perşembe

Ödem Atıcı Kabak Çorbası

kabak çorbası ile ilgili görsel sonucu
Bir kaç yazımda daha denk gelmişsinizdir belki, eşim sağlık sorunlarından dolayı 3 aydır diyet yapıyor. Diyet yapmanın zor olan kısmı aç kalmaktan daha çok yemekleri hazırlayan için hayli zahmetli olması. Sabah kahvaltısı ayrı dert hadi öğleyi iş yerinde yediğimiz için yırttım :) akşam yemeği ayrı dert. Aslında diyet yemeği hazırlamaktan bitap düşüp bu süreçte benim de zayıflamam gerekirdi diye düşünüyorum, :) Tabi ben homili gırtlak tıkınınca işler biraz değişti. Ohh gelsin hamur işleri gitsin tatlılar... Aslında bütün suç bozulan tartımda o bozulmasaydı düzenli olarak tartılmaya devam edecek, kilo kontrolümü sağlayacaktım. Şimdi bunu okuyanlar da beni kilolu olarak düşünecek yanlış anlaşılmasın 5-6 kilocuk fazlam var  sadece yahu :) Hal böyle olunca nasıl olsa özel menü hazırlıyorum bir porsiyonda kendim için yapayım gidiversin fazlalıklar dedim.

Aslında beni özendiren biraz da diyetisyenin çok bilgili olması oldu. Kadın bişey söylüyor şunu şöyle yapın, şunu yiyin diyor bi bakmışsın 2 kilo gitmiş. İşte burdan yola çıkarak da geçtiğimiz hafta sonu eşimin kontrolü vardı. Yağdan gittiği halde vücudunda ödem görünüyormuş. Aslında ödem herkesin ortak sorunu özellikle turşu sevenler için. Diyetisyen ödem için öncelikle haftada 3 gün kiraz sapı çayı içmeyi ve yine haftada 3 gün kabak çorbası içmeyi önerdi. Tarifinden şaşmadan birebir yapmamız için de bir çorba tarifi verdi.. Bugüne kadar iki kez yaptım. Her seferinde de fotoğrafını çekip, bloğa yazayım dedim. Peki ne oldu en son dün akşam açlık başıma vurunca fotoğraf çekmeyi yine unuttum :)) İnternetten  aldığım resimle görüntüsü nerdeyse aynı. Artık bunla idare edeceksiniz yapacak bişey yok :)

Öyle kabak çorbası diyince ıyy falan demeyin içine koyduklarımızla inanılmaz lezzetli oluyor . Diyet yapmasanız bile denemenizi şiddetle tavsiye ederim. Özellikle çocuklar için vitamin deposu bu tarifle tam mama kıvamında oluyor. Bebeklere, çocuklara yapın yesinler, şifa olsun, yarasın küçük bedenlerine ;) Diyette olmayanlar suyunu biraz daha fazla koyup, kıvamını kendine göre ayarlayabilirler. Ee bu kadar lak laktan sonra tarifini yazayım artık :)

Gerekli Malzemeler : 
* 2 adet kabak
* 2 adet soğan
* 2 adet domates
* 2 yemek kaşığı bulgur
* 2 bardak su 
*2 diş sarımsak
* 1 tatlı kaşığı zeytinyağı 
* 1 tutam nane (tazesi yoksa kurusunu kullanabilirsiniz)
* 1 tutam maydonoz
* 1 tutam dereotu 
* Pul biber, kimyon, karabiber
* Tuz, limon 

Yapılışı : 
Soğanları yağda pembeleştirdikten sonra kabak ve domatesi ekleyip, hafiften kavuruyoruz. Diğer bütün malzemeleri atıp bir iki çevirdikten sonra 2 bardak suyu döküp, 10 dakikada kadar pişiriyoruz. Blendırdan geçirdikten sonra servise hazır hale geliyor. Üstüne de limon sıkınca enfes bir lezzetle buluşmaya hazır olun. 

Afiyet olsun... Ödemsiz günler diliyorum...
Devamını Oku »

16 Şubat 2016 Salı

BLOĞUMUN 1 YAŞ KUTLAMA ÇEKİLİŞİ



Geçen hafta bloğum 1 yaşına girmişti ve bir hediye çekilişi düzenlemek istediğimi söylemiştim. Ama hediyeye karar vermek zor oldu. Zaten bir çocuk kitabı ve bir yetişkin kitabı düşünüyordum. Yanına da çok beğendiğim bir fincan takımı vardı onu düşünüyordum. Kargoyla sahibine ulaşmadan kırılacağı düşüncesi beni bu fikirden daha doğrusu kırılma ihtimali olan  her türlü hediye fikrinden uzaklaştırdı. Bu ilk çekilişimiz bakalım acemiliğini üstümden bir atayım da nasıl olsa buralardayız daha çoookk çekiliş yaparız. 

   Çekilişe katılma şartlarına gelince;
* Bloğumun izleyiciler kısmında takipçisi olmak 1 hak, 
  (Zaten takipteyseniz yorum bırakarak mail adresinizi yazmanız yeterli olacak)
* GFC'den (G+) takipçim olmak ve paylaşmak +1 hak,
* Resimli bir şekilde bloğunuzda paylaşmak +3 hak sağlayacak. 

Paylaşım linklerini ve mail adreslerinizi yorumlarınızda belirtmenizi önemle rica ediyorum. 

Çanta kullanılmamış ve kitaplar kapağı açılıp okunmamıştır.
Çekiliş bloglarının katılımı kabul edilmeyecektir. 
Kargo ücreti bana aittir.
Yurt dışına gönderim yoktur. 
Çekilişi sonucunu, cekilisyap.com adresini kullanarak yapacağım. Kazananı yine bloğumda paylaşarak duyuracağım. 
Çekilişe katılım 29 Şubat saat 24.00'de son bulacaktır. 

Şansı bol olan kazansın :)
Devamını Oku »

12 Şubat 2016 Cuma

KÜN - Sezgin Kaymaz


Hani bazı kitaplar vardır. Her yerde karşınıza çıkar. Görmezden gelirsiniz. Yok konusu beni çekmedi dersiniz ama yine de sizin peşinizi bırakmaz ya... İşte Kün benim için öyle oldu. Geçen yıldan beri sürekli karşıma çıktı ve her karşılaştığımızda ben açıp onunla ilgili yorumları okudum. Yapılan yorumlar beni her seferinde pek tatmin etmese de en sonunda almaya karar verdim. Yine uzunca bir süre de kitaplığımda bekleyen Kün'le ilişkimiz hep uzatmalı oldu :) Aralığın son haftasıydı sanırım başladım okumaya lakin çok sıkıldım. Kötü bir huyum var yarım bırakamıyorum hiç bir kitabı. Araya 2-3 tane çocuk kitabı sokup onları bitirdim. Tekrar aldım elime oku oku bitmez oku oku bitmez. Çok bereketlendi Kün elimde :)

Biraz da konusundan bahsedelim tabi :) Konya hem şivesi, hem insanları, hem de şehri ile kitabın ana karakterlerinden birisi gibi olmuş. Konyalı olduğum için olayların geçtiği sokakları, mekanları bilmek çok keyifliydi. Karakterlerin çoğu hacı, hoca ve imamlardan oluşuyor. Bir çok dalavereci karakterle karşılaşıyoruz. Roman boyunca mezarlıktan kavulmuş ne yaptığını bilmeyen ölülerin yanı sıra, insanlarla konuşan köpeklere rastlıyoruz. Küçük bir çocuğun sancılı yaşamından kesitlerin konuşan köpeklerle buluşturulduğu, bana komik gelmeyen  espirilerle süslendiği bir kitap. Konyalı olmama rağmen orada kullanılan şive bana çok itici geldi. Şivenin kullanıldığı bölümlerden bir kaç paragrafla ne demek istediğimi sanki daha kolay ve net ifade edeceğim. 

"Angara didiğin altı saatlik yol. Zabah namazını gıldırırım, öğleye gadak gelir Angara'da seni görürüm, geri döner öğleyi gıldırırım" 

"Hani didiydin ya... Sünnedolmuşumuş da el öpmeye gelmişimiş. Ötebete aldıyıdın hediye." 

Aşut'un dikkati dağılmıştı. Neler de satacaktı neler. "Dünağşam görmüş ya." dedi. "Çay muy içmişiyiz gonuşmuşuyuz." 

"Guvaj boya filan viriyim mi? Yini geldi. Gene pantul mantul? Çok güzel yünlülerim var gışlık. Sıcacık da dutar.

"Ayıbidiyon. Hazır bil. Gaça gadak gelin?

Bunun gibi diyaologları çokça barındırması, şivenin gereğinden fazlaca kullanılması kitabın akıcılığını gölgelemiş gibi geldi bana. Öte yandan bol dualı ve biraz tezat olacak ama bol küfürlü olması, keyif alamadan sırf bitsin diye çabaladığım bir kitap olmasına neden oldu. Keşke son 50 sayfasındaki akıcılığı, olayların çözülme hızını öncesinde de görebilseydim. Hiç tahmin etmediğim bir sonla noktalanması beni bir nebze olsun tatmin etti. Hiç bir kitaba aa çok kötüydü okumaz olsaydım falan diyemiyorum. Eleştirmek kolay ama kitap yazması zor, çok meşakketli, emek ve bolca zaman isteyen bir iş. Emeğe saygım sonsuz. Emeğine sağlık Sezgin Kaymaz...

Yazar          : Sezgin KAYMAZ
Yayınevi     : İletişim
Basım yılı   :  2013 
Sayfa sayısı: 479 
Devamını Oku »

10 Şubat 2016 Çarşamba

BLOĞUM 1 YAŞINDA


Eveeettt bloğumu açalı tam 1 yıl oldu. Daha dün gibi ilk açtığım gün. Bir türlü isim bulamamıştım. Beni yansıtmalıydı aynı zamanda iki bıdığımın olduğunu da anlatmalıydı tabi. O zamanki acemiliğimle hem çok fazla blog bilmiyordum hem de isimlerinden bihaberdim. Nitekim bloğumun isminin benzeştiği bloglar var. Ama herkesin kaleminden dökülenler farklı olduğu sürece, blog adımızın benzeşmesi benim için sorun değil. Yani kısacası blog adımı değiştirmeyi düşünmüyorum. Amaann ne ediyim beni seven böyle sevsin canlaaarr :)) (Ego tavan yapmış blogcu modu)

Blog alemi ayrı bir dünya. Hiç tanımadığım insanlarla çok güzel arkadaşlıklar kurdum. Daha önce çok yabancı olduğum çocuk kitap dünyasına adım attım. Bu dünyada hayaller kurmayı, çocuk penceresinden dünyaya bakabilmeyi öğrendim/öğreniyorum. İşte buna öncülük eden, girmeme vesile olan ve bu dünyanın içinde birlikte olduğum çok değerli arkadaşlarıma da buradan teşekkür ediyorum. İyiki varsınız canım ckk ;) Takipçisi olduğum tüm blogları zaten günlük takip etmem mümkün değil. İlgimi çeken konularda yazı yazanları, sağlam kalemleri olanları, düş dünyasını beğendiklerimi, benimle aynı tarzda kitap okuyanları, bana samimi gelenleri sık sık ziyaret ettim. Diğerlerine de haksızlık etmedim tabi. Ara sıra onlara da uğradım. Sağolsun onlarda beni karşılıksız bırakmadı. Gelenin de canı sağolsun gidenin de ;)

1 yılın sonunda 71 yayınım olmuş ki bunun da ortalamasını alacak olursak, haftada bir yazı yazmışım. Düşlediğim yayın sıklığını yakalayamamışım. Çünkü işlerim blog açarken ki işlerimin 3 katı kadar arttı :) Bazı dönemler çok sık yazabildim. Bazen 20 gün hiç bloğa giremediğim günler oldu. Karalamak için, sırf uğradım demek için öylesine yazmadım hiç bir zaman. Burası benim için çok özel bir alan. Sosyal paylaşım sitesi gibi kullanmıyorum. Gerçekten içime sinen, adam akıllı üzerinde düşündüğüm, bütün cümleleri bana ait yazılar yazmaya özen gösterdim hep. An itibariyle 8277 kere ziyaret edilmişim ve 98 kişi tarafından takibe alınmışım. Ziyaret eden, takibe alan, değerli yorumlarını yazılarımdan esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürler. 

Bir kaç gündür yine yoğun olunca, müsait bir öğle paydosunu ziyan etmeyeyim istedim. Küçük mütevazi bir kutlama yazısı da buracık da dursun. Bloğumun 1. yılını kutlama amacıyla bir hediye çekilişi düzenleyeceğim. Ancak hediyelerin tamamına daha tam karar veremedim. Allah'tan bir mani gelmez ise bu hafta içerisinde çekilişi başlatmayı planlıyorum. 

Daha nice uzun yıllar yazmak, faydalı paylaşımlarda bulunmak, bol bol okuduğum kitapları aktarmak, ve 2 çocuklu hayatımı 2 gençle hayata çevirdikten sonra da burada bulunmak ümidiyle sevgiyle ve dostça kalın. 
Devamını Oku »

5 Şubat 2016 Cuma

Benim İçin Yeni Bir Lezzet

ZERDEÇALLI MAŞ FASÜLYE ÇORBASI

Dün akşam eve gittiğimde bizim evden miiisss gibi yemek kokuları geliyordu. Kayınvalidem bir kaç gündür bizde olduğundan mütevellit yemekler ben işten geldiğimde çoktaaann pişmiş oluyor. Ne güzel bir duygu işten yorgun argın gelip de yemeğin hazır olması. O da çok sever değişik lezzetleri denemeyi bende. Cahilliğimi bağışlayın maş fasülye diye bir bakliyat olduğunu ben daha yeni öğrendim. Yeni lezzetlere her zaman açığımdır. Diyelim ki bir yemek kötü koksa bile ben tadına muhakkak bakarım. Yemeklere karşı hiç ön yargım yoktur. Bu demek oluyor ki başka şeylere ön yargıyla yaklaşıyorum :))) 

Allah Allah bu nasıl bir lezzet böyle diye diye bir yandan içip, diğer yandan da nerden gelmiş nedir necidir bu maş fasülyesi diye biraz araştırdım. Zahmet edip bir de siz araştırmayın diye kısaca anladıklarımı yazıvereyim. Sonrasında da muhteşem leziz çorbanın tarifine geçeyim.

Türkiye'de maş fasülyesi 50 yıl öncesine kadar "cin börülcesi" olarak biliniyormuş. Gaziantep ve Torosların eteğinde yetiştirilen bu ürüne talep arttıkça akdeniz iklimine de uygun olması nedeniyle üretimi de artmaya başlamış. Ülkemizdeki üretim miktarı, tüketimimizi karşılamadığından halen Güney Amerika'dan ithal ettiğimiz bir ürün olarak karşımıza çıkıyor. 





















Protein yönünden oldukça zengin olan ve vejeteryanlar için alternatif bir besin olarak biliniyor. Lif yönüyle zengin olmasından dolayı da diyabetikler için de öneriliyor.Cildin yaşlanmasını geciktirmeye, meme kanserine karşı, bizim için en önemlisi karaciğerdeki yağlanmayı azaltması ve karaciğer fonksiyonlarının normale dönmesini sağlaması (eşimde hem büyüme hem yağlanma olduğu için annesi özellikle yapmış) oyy anne yüreği işte evladı için neler neler araştırıp yapıyor. 

  Malzemeler : 
* 200gr maş fasülye (Bir gece önceden 8-10 saat suda bekletilmiş)
* 1,5 yemek kaşığı tereyağı
* 1 silme tatlı kaşığı toz zerdeçal
* 2 silme yemek kaşığı un 
* 1,5 su bardağı süt
* 3,5 su bardağı su 
* 1 çay kaşığı tuz 

Yapılışı : 
* Tencereye maş fasülyesinin üstünü geçecek kadar su ekleyip 7-8 dk kaynatıyoruz. Suyunu süzüp, tekrar su ekleyerek, 5 dk daha kaynatıyoruz. Suyunu süzüyoruz.

* Yağı, unu ve zerdaçalı un kokusu gidene kadar hafif kavuruyoruz. Maş fasülyesini de ekleyip 1-2 dakika tencerede çeviriyoruz. Sütü ve suyu ekleyip, çorba kaynayıncaya kadar karıştırıyoruz. 

* Kaynadıktan sonra 4-5 dakika daha pişirip, blendırdan geçirerek, tuzunu ayarlayıp, dilerseniz dereotuyla ya da maydonozla servis edebilirsiniz. 

Çok doyurucu bir çorba olduğunu belirteyim ki ağır bir yemeğin önüne yapmayın. Denemenizi şiddetle tavsiye ederim. Şimdiden afiyet bal şeker olsun, çocuklarımıza yarasın, hastalara şifa olsun...

Hayırlı cumalarınız, iyi hafta sonlarınız olsun...
Devamını Oku »

4 Şubat 2016 Perşembe

Martıya Uçmayı Öğreten Kedi - Luis Sepulveda

Yaklaşık iki hafta kadar önce okuduğum, sadece kitaplığıma koyarsam haksızlık edeceğim bir çocuk kitabından bahsetmek istiyorum. Zaten çok az zaman oldu çocuk kitabı okumaya başlayalı ama son zamanlarda okuduğum en eğlenceli, en dost canlısı, en empati kurduran, en kedileri sevdiren, en sorumlukluk duygusu yüksek, en cesaret verici çocuk kitabı oldu. 

Oldukça duyarlı ve hassas bir kedimiz var, adı Zorba... Daha küçücük bir kediyken bile çok hassas. Şu sözleriyle kardeşlerine seslenişi beni duygulandıran cümlelerden oldu: Yeter artık zavallı annemizin sütünü emdiğimiz. Ne kadar zayıfladığını görmüyor musunuz? Alın balık yiyin, liman kedileri balık yer zaten diyordu. Aynı zamanda anneciğine de düşkün bir kedi bizim bu Zorba... 

Denize dökülen petrole bulanan Kengah, son gücüyle Zorba'nın yaşadığı evin balkonuna kadar uçmayı başarabiliyor. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide 3 şey için söz istiyor, Zorba'dan.
* Yumurtayı yemeyeceğine,
* Civciv yumurtadan çıkana kadar onu koruyup kollayacağına,
* Ve son olarak da ona uçmayı öğreteceğine söz ver diyor.

Tabiki de bir kedi olarak bunlar Zorba için hayli zor sözlerdi. Ama ne yapsın Zorba söz vermişti bi kere. Artık yapacağı tek şey verdiği bu sözleri en iyi şekilde yerine getirmekti. 

Zaten kitabın en can alıcı bölümleri de buradan sonra başlıyor. Yumurtayı sıcak tutmak ve başkalarından saklamak için verdiği çabalarla başlayıp, ardından savunmasız martı yavrusunu tehlikelerden korumak için yaptığı fedakarlıkların anlatıldığı, kedi camiyasındaki yardımseverliği en ince ayrıntısına kadar işleyen, en önemli ve son görevi yerine getirmek için yaptıklarıyla hem bir insanlık dersi komik olacak biliyorum ama hem de kedilik dersi veriyor bize Zorba :))

Okurken eğlenme garantili, bol tebessüm ettiren, sıcacık bir çocuk kitabı Martıya Uçmayı Öğreten Kedi. Kitaptan güzel bir notla bitirmek istiyorum yazımı.

" Sadece cesareti olanlar uçabilir "  

Devamını Oku »