Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

21 Ocak 2019 Pazartesi

Okuduğum Son Kitaplar

Taze taze fırından yeni çıkmış bir kitap buram buram Sarah Jio kokuyor. Ne demek istediğimi onun kitaplarına aşina olanlar daha iyi anlar. Yazar tarzından yine ödün vermemiş. Geçmiş ve gelecek arasındaki iki farklı hikayeyi aynı anda anlatarak ikisini ortak noktada birleştirmiş. Konusuna gelecek olursak savaş zamanında nazilerin yahudilere uyguladığı zulümden işkenceden hayatları dağılan fransız bir ailenin yaşadıkları acı dolu günleri anlatıyor. Anne ve çocuk varsa bir kitapta bir de işkence varsa yüreğim kaldırmıyor artık hatta kitabın bi yerinde çok fazla üzülünce bırakıp bi kaç gün elime bile alamadım. Aslında olayları çok fazla içselleştirmesem daha keyifli olabilir de ahh ucunda anne - çocuk bağı olmasa... Neyse efenim özetle ben sevdim okumak isteyenlere gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

“Hayatta en önemli şeylerin sevgi, minnettarlık ve bağışlama olduğunu düşündüğümü söylemek istiyorum. Sevgi, çünkü sevgi olmadan hayat nedir ki? Minnettarlık, çünkü annem bana her zaman minnet dolu olmamı öğretti ve de teşekkür ederim dediğinde bu karşımdakini de mutlu eder. Ve bağışlama, çünkü hayat öfkeli olmak için çok kısa ve göz kamaştırıcı...” 

"Bir kaç seanslığına gittiğim bir terapist "Affetmek bir hediyedir," demişti. Hem affedilen hem kendiniz için. Ama hiç kimse hazır olmadıkça hediye veremez."  
Nermin Yıldırım bu kez garip bir evin hemşirelerin "abla" hastaların "misafir" başhekimin "baba" diye anlandırıldığı, her geçen gün daha katı kurallarla yönetilen tuhaf bir akıl hastanesinin kapılarını aralıyor. Biri ev sahibi diğeri misafir, biri genç diğeri yaşlı, biri geçmişle yaşayan diğeri geleceğe bakan, Esin ve Rikkat'ten hareketle, içeridekilerin ve dışarıdakilerin, tek tek çıldırmaktan vazgeçip topluca delirenlerin buruk, muzip ve herşeye rağmen umut dolu hikayesini anlatıyor. 

Bir de şöyle bi  durum var Rikkat'in yıllar önce vefat eden annesinin ruhu, Rikkat'in evine yerleşmiştir. Annesi sanki hiç ölmemiş gibi çekirdek çitlemeleri, sohbetleri, annesine serzenişleri hepsi başka bir soluk katmış. 

Misafir, normalini yitirmiş, çokça incinmiş, bolca incitmiş bir dünyada, kırılmış hayallerin, ertelenmiş sevgilerin, hakkıyla yaşanamamış ömürlerin ortasında, kendine yer arayanların romanı... Nermin Yıldırım, sızının ve şifanın hikayesini, o derin anlatımıyla, incelikle, şefkatle dokuyor. 

Bazıları belki böyle dolambaçlı cümleleri sevmez. Ben Nermin Yıldırım'ın zekice kurulmuş, hatta bazı cümlelerini bir kaç defa okuyarak sindirmeyi seviyorum. Ama benim favorim hala "unutma dersleri" bilesiniz :) 

"Hayat sırayla giydiğimiz bir hırkaysa bile, başkasının çıkardığı, üstümüze bol geliyor. Bizden evvelkilerin tecrübelerini şıkır şıkır kuşanamıyoruz, herkes kendi ateşinde pişmek istiyor."

"İnsan tek başına delirmiyor. Bu yolda ona yardım edecek birileri mutlaka çıkıyor."

"Canı çok yanan ve acısını kahkahalara saklayan gerçek insanlar gibi. Kahkahayla gözyaşlarını birbirine nasıl da benzediğini öğrenmek zorunda kalmış bütün zavallılar gibi. Gülüyoruz. İçimizdekini kimse bilmesin istemiyoruz. Herkesten saklıyoruz bazen kendimizden bile..."

"Annem ağır ağır başını çevirip yüzüme bakıyor. Rüzgarda titreyen kan kırmızısı bir gelinciğe benzeyen o güzelim ağzıyla usulca gülümsüyor." 
(Tüm anneler hep böyle güzel gülümsemez mi zaten) 

"Neticede bir akıl hastanesine ekseriya, aklını alemin nizamına uyduran ip inceliği yerden kopunca savrulup kaybolanlar gelir." 

"Gitmeyi beceremeyenlerin, becerenlere bilenmesinin, paylarına düşen hayatın hıncını onlardan almak istemesini adil olmadığını anlayınca, affettim onu."
Adalet yirmi dokuz yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz öylesine yaşayıp gitmektedir. Ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene dek...

Hastalığı için kendini suçlayan Adalet, hayatını didik didik ederek, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu bulmaya çabalar. Bu uğurda çıktığı yolda kendisiyle de, içinde yaşadığı ülkeyle de yeniden tanışacaktır. 

Nermin Yıldırım'ın kendine has üslubuyla, kelimelerle yaptığı cambazlığı seviyorum. Ama seferki kitabı son 100 sayfaya kadar çok sıkıcıydı. Olaylar olabildiğince yavaş ilerlediği ve fazlaca uzatıldığı için sıkılarak okudum. Yok yok daha da Nermin Yıldırım okumayayım doz aşımı oldu bende :) Yalnız sonuna doğru hem iyi toparlamış hem de yine ondan beklenen şaşırtıcı tahminlerin dışında bir son hazırlamış. Ne demiş atalar yiğidi öldür hakkını yeme :)

"Babalar bunu hep yapar. Bir gün ansızın ölürler ve siz elinizdeki hatıralarla idare etmek zorunda kalırsınız."

"Konuşmanın alışmak, alışmanın da sevmek gibi yan etkileri oluyor. Ama siz insanlar da ne kolay alışıyorsunuz be. Yabancılara bile... Hatta hep yabancılara. Sonra aslında hiç gelmemiş birilerinin gidişine üzülerek geçiyor hayatınız."

"Aşık değildim fakat olabilme ihtimalime çiçeklenmiştim."

"Yaşamak, düşmekle kalkamak arasında geçirdiğimiz korkulu, ümitli, telaşlı zamanın adı. Düşüp düşüp kalkma sanatı."
"Şeker Portakalı'ndaki Zeze büyüyüp ergenlik çağına geliyor. Zeze yine afacan bir o kadarda duygusal... Evlatlık olarak bir aileye veriliyor ve orada kendini hep mutsuz hissediyor. Esasında bu da duygu dolu bir kitap ama sanırım ben doğru zamanda okumadım. Bitsin artık diye diye okudum sonlarına doğru zamanda okumadım. Bitsin artık diye diye okudum sonlarına doğru ne yalan söyleyeyim :/ 

"Unutmakla bağışlamak arasında ne fark var? Bağışlarken kişi herşeyi unutuyor Ama yalnızca unutmakla, pek çok kez insan yeniden anımsamaya başlıyor."
Juliet’in de her çocuk gibi kendine has endişeleri var. Tedirgin ve kaygılı hissettiğinde tırnaklarını yeme davranışı ve tensel kaşıntıları başlıyor. Kitabın aldığı pek çok ödül var. Bir tanesi de çocuk edebiyatı aile terapistleri ödülü... Esasında çocukların içlerinde yaşadığı kaygılarını ve onları mutsuz eden olaylarla baş etme yollarını gösteriyor gibi olsa da bunu asla öğüt veriyor niteliğinde yapmaması hoşuma gitti. Diğer türlüsü çok göze batıyor ve rahatsız ediyor.

Aslında çocuklara davranış biçimiyle ilgili de bazı konulara değiniyor. Juliet ailenin büyük çocuğu kız kardeşi Ophelia ise küçük, ablasına göre daha rahat ve sorumsuz olduğu için ailesinin bazı konuların çözümünde Juliet’e yüklenmesi bunu dışardan gözlemlemek bizim evdeki adaleti sağlama çabalarıma bir yenisini kattı. Her ne kadar “Endişe Ağacı” ile geç tanışsam da bağrınıza basılası, ara sıra açıp endişe ağacının dallarına endişelerini bırakmak için çok keyifli bir kitap. Hatta bundan böyle çocuklara hediye etmek için yeni bir kitap daha buldum diyebilirim.

"Bir şeyin sihirli olmaması, içinde sihir barındırmadığı anlamına gelmez." 
Geçenlerde akşamın erken saatlerinde elimdeki kitap bitince bi afalladım. Yeni kitaba başlamak için geç, uyumak için erken bi saat diye düşünürken, daha önce okumadığım kitapları toplu halde rafa yerleştirmiştim. Oturdum kitaplığın önüne ruh halime uygun bi kitap arıyorum, sayfalarını karıştırıyorum tek tek bütün kitapların biraz göz atıyorum falan falan (hem çok keyif alıyorum kitapları karıştırırken hem de çok dinleniyorum) Ruh halimde şöyle; kimseyle sohbet etmek istemiyorum, mutsuz değilim ama sessizim, yağmur yağamamış bir havada parçalı bulut gibiyim.

"Manyak Anne" kitabı bi çekilişten çıktı öylesine bi şansımı deneyeyim demiştim. Kitapçıda görsem sırada okuyacak bir çok kitap varken bu kitabı satın almam diye düşünürdüm. Herkesin kendi annelik macerasını anlattığı kitaplardan çok hoşlanmıyorum. Herkesin macerası kendine sonuçta :)) Şebnem Seçkiner'i bloggerlar arasında en dobra dobra olanlardan biri olduğu için takip ediyorum. Deli dolu, matrak bir kadın kitabını da öyle olduğu gibi kendinden uzaklaşmadan yazmış, anneliğini ve evliliğini de öyle ifade etmiş. Neyse o gün akşam bi baktım 40. sayfaya gelmişim. Bir günde okudum bitti, evliliklerde karşılaşılan ve çocuklarla yaşanılan sorunlarda yalnız olmadığımı bilmek iyi geldi sanırım.

"Baştan bunu kabul etmen lazım ki kusursuz anne olmak mümkün değil! Mükemmeli oynarız bazen ama asla mükemmel olamayız. Kusurlarını seveceksin, onlarla barışacaksın, tam sevdiğini zannederken yaptığın hata yüzünden kendinden nefret edeceksin. Her şey çocuğunun yüzüne baktığında geride kalacak, dünyanın en mutlu insanı olacaksın."

Uzun süredir yazamadım kitapları, şimdi yazayım yarın yazayım derken giderek birikti. Neyseki daha fazla biriktirmeden yettim. Aman şöyle çok memnunum kendimden keşke hep bu hızda okuyabilsem. Maşallah deyin. Kitap okuma hızım düşerse sizden bilirim haberiniz ola :D 
Devamını Oku »

10 Ocak 2019 Perşembe

Karnabahar Kısırı

Merhabalar,
Dün ve ondan önceki gün buralarda okullar kar tatilindeydi. Okullar tatil olunca sağolsun özel şirketimizin üst yöneticileri engellileri de idari izinli saydı. Eksik olmasınlar... Hal böyle olunca evde çocuklarla oyun oynamak boya yapmanın yanında mutfak işlerini de çok seviyoruz. İnstagramda gezerken Semanın sağlıklı mutfağı instagram sayfasında bu tarife rastladım. Allah var görür görmez bi ön yargı oluştu tabi bende. Karnabaharın kendine has baskın bi kokusu var nasıl olur da anlaşılmaz diye. Israrla denemek isteme nedenim de buydu. Kısıra zaten bayılırım hele bir de şişirmeyeceğini bile bile sınırsız yeme şansına sahipsem Allah derim. Sonuç itibariyle bu muhteşem ötesi lezzeti denedim ve ayıla bayıla yedim. Diyette olup da kısır hasreti çekenlere müjdeler olsun ki mucize bir tarif buldum. Lütfen siz de deneyin pişman olmayacaksınız.    
Malzemeler : 
* 4 büyük çiçek karnabahar
* 1 orta büyüklükte soğan
* 2 diş sarımsak
* 1 yemek kaşığı domates salçası
* 1 yemek kaşığı biber salçası
* Kimyon, karabiber, nane, pul biber,
* Yarım limon
* Bir tutam maydonoz ve marul

Karnabaharları rondoda çekiyoruz. Zaten 30 saniyede bulgur bulgur oluyor. Diğer tarafta zeytinyağıyla kavurduğumuz soğanın içine salçasını atıp hafif kavurduktan sonra, karnabaharı da döküp sadece 4-5 dakika soteliyoruz. Altını kapatıp yeşillik ve baharatları atıp limonunu sıkıp, servise hazır hale getiriyoruz.

İşte hepsi bu normal kısırdan çok daha pratik ve vitaminli. Benim oğlanlar karnabaharı ağızlarına sürmez. Ama inanın bana eşim de dahil çocuklar yedi ve bilemediler. Hatta karnabahar var içinde bulgur yok deyince bile inanmadılar taki şu ikinci fotoğrafı onları gösterinceye kadar. Hiç mi hiç anlaşılmıyor karnabahar :) Bundan sonra hem çocuklara karnabahar yedirmenin bir yolunu buldum hem de kendim için şişkinlik yapmayan bi kısır buldum. Sema hanıma ne kadar teşekkür etsem az olur. Daha ne cevherler var sitesinde yaptıkça beğendiklerimi buradan belki ben de paylaşırım. Ne kadar çok kişiye faydalı bilgi ulaştırırsak o kadar iyi.

Ee iyi yapacak olanlara şimdiden afiyet olsun...
Sağlıcakla kalın...
Devamını Oku »