Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

22 Aralık 2016 Perşembe

Bizden Haberler

umut ile ilgili görsel sonucu
Ülkemizin içinde bulunduğu durum ortada zaten anlatmaya gerek yok hepimiz acıyı derinden yaşıyoruz. Hal böyleyken ruh halimizin çok iyi olduğu söylenemez. Gündelik telaşlarımız içinde evlatlarımızı en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırken, ufacık hastalandığında bile gözünün içine bakan biz anneler için durum daha da vahim. Geleceğe dair umutlarımızla oynanan şu günlerde malesef ki hayata kaldığım yerden devam edemiyorum. Hiç bir şey olmamış gibi yapamıyorum. Acının üstüne bir acı bir acı daha tam toparlanıyoruz derken bir yenisi daha. İki erkek annesi olarak evlatlarımı nasıl bir gelecek beklediğini düşündükçe yaşama sevincim tükeniyor, geleceğe dair umutlarımı yitiriyorum. Koca bir yılı geride bırakırken bütün kötülüklerin bu yılda öylece kalmasını diliyorum. 

Bu moral bozukluğuyla hayata devam etmeye çalışırken, 3-4 gündür evdeyim. Onur hem bronşit hem de zatüriye olmuş. Annelik görevimin yanında ek iş olarak hasta bakıcılığa terfi etmiş durumdayım. Neredeyse nefes alamaz halde doktora götürmüştük. Şükürler olsun bugün biraz daha iyi. Zaten kış gelince hastalıklar bizim eve uğramasa şaşıracağım. Teker teker de gelmiyor. Birisi hastalanıyorsa diğeri de hastalanıyor. Şu anda ikisi birden hasta öksürmekte birbirleriyle yarışıyorlar adeta :((

Dışarıda kar yağmaya devam ederken kar kalınlığı 30cm olmuş. Okullar tatil... Hayat durmuş gibi... Ben nasıl kışın doğdum bilmiyorum. Kar yağınca hele de bu kadar çok yağınca içim daralıyor. Lapa lapa yağışını izlerken, aklıma salep takılıyor. Evet evet salep içeyim derken diyette olduğum aklıma geliyor. 3 haftada 3,5 kilo hiç fena değil, öyle diyetisyene falan gitmedim. Telefonuma kalori takip programı yükledim. Yıllar önce yine bu şekilde 2 ayda 4 kilo vermiştim. Diyet yapmakta bir kaç püf nokta var. Nefsine hakim olabilmek, günlük kalori değerini aşmamak ve süreklilik arz etmesi. İlgilenen arkadaşlara programı şiddetle tavsiye ederim. ''Fatsecret'' programın ismi yazılımını çok beğendim. Çok güzel geliştirilmiş. Bütün ihtiyaçlarımı karşılıyor. Kilo almak veya vermek ya da kiloyu korumak için geliştirilen programda günlük alınması gereken kalori değerlerinin yanında, egzersiz günlüğü mevcut. Alınması gereken karbonhidrat, protein ve yağ değerleri bile hesaplanıyor. Bi göz atın derim ;)

Elimde uzun süredir sürünen George Orwell'in 1984'ü hala bitmedi. Hep aksilikler üst üste geldi. Hasta bakıcılığın yanında bir de kitap okursam bundan iyisi can sağlığı...Yılı bitirmemize sayılı günler kala elimde kalan kitaplarımı bitirebilmeyi hedeflerken, Allah'tan bir mani gelmezse tüm yıl boyunca okuduğum kitaplarla ilgili bir post da yazarsam benden iyisi yok... 

E sağlıcakla kalın o zaman... 
Devamını Oku »

9 Aralık 2016 Cuma

Anne Özlemi...

anne ve evlat ile ilgili görsel sonucu
Bu sabah bloglarda gezinirken Dilek Eren arkadaşımın yazısı gözüme çarptı. Blog hayatıma başladım başlayalı sürekli takip ettiklerimdendir. Anneciğini kaybetmiş. Yüreğinde yaşadığı tüm acıları bloğuna dökmüş. Anne konusu bende öyle hassas ki. 18 yaşımdaydım annemi kaybettiğimde, yüreğimin yarısı parçalanıp onunla birlikte gitti sandım. Böyle bir acının tarifi yok ki anlatayım sizlere. Yıllar yıllar oldu yaram tam kabuk bağlar gibi oluyor, ufacık bir kıvılcımda tekrar alev alıyor işte.

Düşünüyorum da bazen annesi olanlara "annesizlik" çok mu basit geliyor. Annesini kaybetmiş birisinin yanında siz siz olun annelerinizle olan anılarınızdan bahsetmeyin, annenizle kucaklaşıp, nispet yaparcasına sevgi kelebeği olmayın tabi karşınızdaki arkadaşınızı önemsiyorsanız. Yaşınız kaç olursa olsun, isterseniz bir düzine çocuğunuz olsun, annenin yeri bir başka her zaman her anında ihtiyaç duyuyorsun. Hele ki en önemli günlerinde bir yanın hep yarım kalıyorsa içine taş gibi bişey oturuyor. Annem ne üniversiteyi kazandığımı, ne çalışmaya başladığımı, ne evlendiğimi ne de çocuklarımı görebildi. Üniversiteden mezun olurken kepimi atarken "bak anne emeklerin boşa gitmedi" demeyi, çalışma hayatıma başlıyorum "işlerin rastgelsin" duasını almayı, gelinliğimle baba ocağından çıkarken "hakkını helal et annem" demeyi, doğuma giderken sımsıkı elini tutup, "dua et annem" demeyi her şeyden çok isterdim... 

İçimde koca bir boşlukla ben anne oldum. Ona olan hasretimi evlatlarımı bağrıma basarak dindirmeye çalıştım. Bölük pörçük anılar var hafızamda onunla ilgili. En çok dizine yattığımı ve şefkatle saçlarımı okşadığını hatırlıyorum. Pamuk gibi yumuşacık elleri vardı annemin. Onun elleri saçlarımda gezerken sanki dünyanın tüm kötülüklerine kalkan oluyor gibi hisseder, yumuşacık dizlerinde huzur içinde yatardım. İşte şimdi ne zaman Görkem gelip anne seninle vakit geçirmek istiyorum dese (onun vakitten kastettiği sarmaş dolaş olmak) dizime yatırır saçlarını okşarım. Sonra gözlerime yaş yüreğime acı dolar... 

Evlatlarımla olan ilişkimde hep annemi hatırlıyorum. Bazen geceleri korkup yanıma gelir Görkem, anne çok korkunç bir rüya gördüm diye. Ya ben onun yatağına giderim ya da onu yanıma alırım tıpkı annemin bana yaptığı gibi sımsıkı sarılır "korkma ben yanındayım rahat rahat uyu, ben varken kimse sana zarar veremez" derim. Çocuklarım bana anneliğimi yaşatırken bir taraftan da boğazımda koca koca düğümlere sebep oluyor. Bazen yastığımı koklayıp "Ohh ne güzel kokuyor, mis gibi anne kokusu" diyen Görkem'mimi ve küçük olduğu için henüz yüreği duygusal cümlelere açılmamış Onur'umu veren Allah'ıma sonsuz şükürler olsun. Annesizliğimi "anne" ünvanıyla avutmama izin veren yaradanıma çok şükür. 

Annelerinizin kıymetini bilin, onların gönlünü hoş tutun, sakın ha kalplerini kırmayın. Unutmayın anneniz arkanızda görünmeyen koca bir dağ. Dikkat edin o dağ yıkılmasın. Yazıma her zaman kullandığım bir sözle son vereyim "KEŞKE ANNELER ÖLÜMSÜZ OLSA".... 
Devamını Oku »

24 Kasım 2016 Perşembe

Çocuktuk Bizler...

Önemli günlerde nedense hep çocukluğum aklıma geliyor. Bizler de mi yaşlanıyoruz ne! Yaşlılar gibi sürekli anılardan bahsetmeye başladım :) Ben çocukken önemli günleri hep çok ciddiye alırdım. Öğretmenler, anneler, babalar günü, doğum günü olsun çok önemser hazırlıklarına haftalar öncesinden başlar, planlar yapar sürprizler ayarlardım. Kızlar mı çok önem veriyor böyle şeylere, ne de olsa duyarlı ve hassas bir yapıya sahibiz yaradılış itibariyle. Sınıfımızdaki hiç bir erkeğin öyle aman bugün şu özel gün bi hazırlık yapayım dediğine şahit olmadım :))

Malum iki gündür teog tatili var okullarda tam da öğretmenler gününe denk geldi. Görkem'e sordum. Öğretmenler gününde ne alacaksın, öğretmenine ne yapacaksın diye. Niye önceden söylemedin falan dedi. Ee oğlum herşeyi televizyondaki reklamlardan öğreniyorsun da bunu mu görmedin dedim. Tık yok. Sonra gömlek alalım, ayakkabı alalım, çanta alalım falan dedi. Ben yanaşmadım tabi. El emeği göz nuru bişeyler de yapabilirsin dedim. Neyse öylece üstü kapandı konunun. Açıkçası öğretmenine birşey alıp da gönderesim yok. Neden? Benim öğretmenim değil ki Görkem düşünsün bunu öyle değil mi ama? Bize birileri hatırlatmazdı ki... Kendimiz önemserdik böyle günleri.

Öğretmeniyle aramızda hiç bir sorun yok. Yanlış anlaşılmasın. Hatta çok takdir ettiğim bir öğretmen hakkıyla mesleğini yapan ender öğretmenlerdendir kendisi. Görkem'in yerine iki yıldır ben düşünüp bişeyler alıyordum. Tecrübesizliğime verin. Küçük o daha düşünemez diye aklımdan geçirip bu şekilde davranıyordum. Ama bu yıl görüyorum ki bir çok şeyi düşünüp pek de güzel akıl ediyor. Kafama dank etti. Artık kendisi düşünsün bazı şeyleri, onun için önemli olan kişileri olayları, günleri önemsesin istiyorum. Duyarlı ve hassas olsun istiyorum. Ben anneyim isterim de isterim :)) Bu istemenin arkası gelmez dostlar :)))

Hayatta her zaman birileri onun yerine düşünecek değil ya. Bunları öğrensin. Sorumluluk sahibi bir birey olarak yetişsin. Özel günlere değer versin. (Şimdi kaynana moduna bağlıycam lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayın!) Ee fena mı olur ilerde bir gün evlendiğinde evlilik yıl dönümünü, eşinin, çocuklarının, anne-babasının doğum günlerini hatırlasa sürprizler hazırlasa. Kim istemez böyle hassas bir eş veya çocuğu öyle değil mi ama? Çocuk ailede ne görürse yaşam tecrübesi olarak biriktirir ve onu yansıtır. O kadar kızıyorum ki çevremdeki erkeklere o neymiş eskiden öyle bir gün mü varmışmış. Aman siz bu yontulmamış odun ruhunuzla devam edin. Lakin iki erkek annesi olarak ben çocuklarımı o orman hayatına dahil edemeyeceğim. Allah bana ömür verdiği sürece bir annenin bir eşin hep el üstünde tutulması gerektiğini öğreteceğim. Kadınlara saygıyı, şefkati ve hassasiyeti öğreteceğim onlara...

Bozulmaya yüz tutmuş bu toplum sizin, benim gibi düşünen bilinçli ve duyarlı annelerin yetiştirdiği evlatlar sayesinde kurtulacak... Geleceğimiz, evlatlarımız; evlatlarımız umudumuz olsun...

Bu arada yazımı okuyan tüm öğretmenlerin de günü kutlu olsun ♥♥♥

Devamını Oku »

18 Kasım 2016 Cuma

İlk Ergenlik Belirtilerini Musmutlu Geçirelim mi?

Çocuk yetiştirirken ya biz bu çocukların üstüne çok gidiyoruz ya da onlar bizim yoğun ilgimizden faydalanmaya çalışıyor diye düşünmeye başladım. Tamam evladım sizi çok iyi anlıyorum anne-babanız çalışıyor ilgiye sevgiye ihtiyacınız var. Ama sevgi kelebeği de olamayız ki. Şimdi bu serzenişim kime tabi ki de büyük evlat Görkem'e. Hiç bir annenin evlatlarının arasında seçim yapabileceğine inanmıyorum ben, yapmamalı da!!! Her ikisi de benim can parçam lakin Görkem bu aralar o kadar hassas ki duygusal açıdan ön ergenlik belirtileri olabilir mi diye düşünmeye başladım. Ama daha çok erken değil mi? 9 yaşı bitiriyor artık. Çok hassaslaştı. En çok sevdiğim yönü içinde yaşadığı duygularını dışa vurması. Mesela geçen akşam yatmadan önce (genelde bu duygusallıklar yatmadan önce nüksediyor. Onur beyler uyumayıp Görkem'e haydi yatağa diyince evlat canım bağlıyor duygusala...Gözyaşları sel olurkene vuruyor duyguların ifadesi diline :))) Neyse konumuza dönecek olursak. Yatmadan önce demiştim değil mi? Evet işte yatma hazırlıkları bitti. Yanıma geldi. 
Görkem: Annee ben Onur'u çok kıskanıyorum. Onu sevdiğiniz gibi beni sevmiyorsunuz. Babam hep Onur'un tarafını tutuyor. Beni de sevin, bana da sarılın, benimle sohbet edin.
Ben: Kuzucum ben senle de çok fazla ilgileniyorum. Ama işten çok geç geliyoruz ikinize de ortak zaman ayırmaya çalışıyorum. (Yine çalışma saatleri) Seni de çok seviyorum. Sarılıyorum konuşuyoruz.
Görkem: Ama ben çok üzülüyorum. (İçli içli ağlıyor) Babam da benimle ilgilensin. 
Ben: Annecim baban seninle de oynuyor, yemeğe gidiyorsunuz, maç yapıyorsunuz. Ama Onur'u aldığı gibi seni omzuna alıp gezdiremez çünkü bunun için büyüdün ama küçükken sana da aynısını yapardı inan bana...
Görkem: Amaaaa ben kendimi çok mutsuz hissediyorum. (Sürekli ağlıyor.)
Herşeye alınıyor, herşeye ağlıyor. Tek sebebi kıskançlık mı? Zalim ön ergenliğin de rolü var mı bilemedim :S Onun herşeye ağlaması sinirlerimi bozuyor. 

Aşağıdaki maddeler bizim için henüz erken. Bizim durumumuz hakkında araştırma yaparken rastladım. Kısmen benzediği noktalar da var. Bazen saçma saçma şeyler yapıyor ve bu davranışlarını beğenmemi bekliyor. Bazen ben çocuğum deyip çocuk gibi davranıyor. Bazen de yetişkin gibi davranıp yetişkinler gibi sohbet etmek istiyor. Oyyy oyyy ilk sinyalerine bakılacak olursa zor geçeceğe benzer bu zamanlar :( 

Mutlu bir ilk ergenlik için yapmamız gerekenleri ufacık bir gözden geçirecek olursak;

1-Onları Yürekten Sevin : 
Onlarla ilgili her şeyi sevin, sinir bozucu olanları bile. Yaptıkları ve yapmak istedikleri şeyler için onları sevin. Onları ne kadar sevdiğinizi sözcüklerinizle ve davranışlarınızla belli edin. Önemsiz gibi görünen bu ayrıntılar aslında büyülü bir süreci oluşturur. Bunları izlemek, bir elmasın oluşumunu izlemek gibidir. Bütün o kusurlar gün geçtikçe ortadan kaybolur ve sonunda ortaya sorumluluk sahibi, ciddi bir yetişkin çıkar. Ergen çocuğunuz harika bir eş ve baba ya da harika bir eş ve anne olur. Böylesine muhteşem bir gelişime tanıklık etmek ayrıcalıktır.Ergen çocuklarınızı ayrıcalıklarınız olarak görün, taşımak zorunda olduğunuz yükler olarak değil. Onlar hayal edebileceğinizden çok daha çabuk kavrar ve sezerler. Onlara karşı hissettiklerinizi saklayamazsınız. Bu yüzden onları sadece sevin.

2-Dinleyin ve Dikkatinizi Verin : 
Okuldan eve geldiklerinde, o gün yaptıklarını size anlatırlarken onlarla geçireceğiniz kısacık ve çok değerli bir zamanınız var. Onları gördüğünüze sevinin. Cep telefonunuzu bir kenara bırakın. Bu zaman dilimini akşam yemeğini hazırlayarak ya da telefon görüşmeleri yaparak harcamayın. Onların gözlerinin içine bakın ve anlattıklarını dinleyin. Anlattıkları zaferler, sizin zaferleriniz olsun. Empatik olun. Yine de, kendileri istemediği sürece onlara tavsiyeler vermeyin, nutuk çekmeyin. Sadece dinleyin. Böylece kendilerini önemli ve değerli hissederler. Hepimizin kendimizi böyle hissetmeye ihtiyacı vardır.

3-"Hayır" dediğinizden daha fazla "Evet" deyin : 
Dünya onlara hep hayır diyecek. Hayatları boyunca, “yeterince iyi değilsin” ve “bunu yapamazsın” dalgalarıyla boğuşacakları fırtınalı bir denizde yüzecekler. Hiçbir şey yapamasam bile, elimden geldiği sürece, onların hayatında tam tersini söyleyen ses olmak istiyorum. Sınırlı olmadıklarını ve yeterince sıkı çalışırlarsa her şeyi yapabilecekleri inancını vermek istiyorum onlara. Hayatlarındaki “Evet” ve “Yapabilirsin” ifadesi olmak istiyorum. Her gün evimden kendilerini yenilmez hissederek çıkmalarını istiyorum.

4-Sık sık hayır deyin : 
Çocuğunuzun mutsuz olacağı ya da zarar göreceği deneyimler ve durumlar karşısında hayır demeniz gerekir. Bir ebeveyn gibi davranın. Hem fiziksel hem de ruhsal açıdan güvende olmalarını sağlayacak kurallar koyun. Bunu söylemeye gerek bile olmadığını düşünebilirsiniz ama şaşırtıcı sayıda ebeveynin böyle kurallar koymadığını biliyoruz.

5-Onları besleyin, hem de çok :
Sadece kendi çocuklarınız için değil, çocuklarınızın arkadaşları için de yiyecekleriniz hazır olsun. Bu çocukların bedenleri inanılmaz bir hızla büyüyüp gelişiyor ve bu yüzden de enerjiye ihtiyaç duyuyorlar. Çoğu bunu işlenmiş şekerli ve hidrojenize ya da bunlara benzer şeylerle karşılamayı tercih ediyor. Çocuğunuzun arkadaşları, evinizin lezzetli atıştırmalıklarla dolu olduğunu bilirse, sizin evde vakit geçirmek için ona yalvaracaklardır. Böylece hem çocuğunuzun arkadaşlarını tanımış olursunuz hem de çocuğunuz gözünüzün önünde olur.

6-Ufak Şeyleri Dert Etmeyin :
 Evde bir ergen varsa salonun ortasına bırakılıvermiş bir sırt çantası görmeniz çok doğaldır. Ya da kirli çamaşırlar yatak odasının dört bir yanına dağılmış olabilir. Ağzınızı açıp onlara bağırmak yerine önce kendinizi onların yerine koyun. Öncelikle, o gün kendilerini nasıl hissettiklerini anlamaya çalışın. Belki o gün kendilerini yenilgiye uğramış hissediyorlardır, bir an olsun rahatlamaya ve size bundan söz etmeye ihtiyaçları vardır. Dağınıklığı bir tarafa bırakıp, kocaman, terli çocuğunuza sımsıkı sarılın. Onun dünyası hakkında konuşun. Neler yaptığını, neler yapmak istediğini, hayallerini öğrenin. Ancak ondan sonra etrafı toplamasını isteyin ondan.

7-Sonra geri çekilin ve sihrin işe yaramasını izleyin : 
Eğer bırakırsanız bu muhteşem yaratıklar size yüreklerini açarlar ve sizi hayal dahi edemeyeceğiniz kadar büyük bir coşkuyla severler. Ergenler, etraflarına mutluluk saçan parlak, becerikli ve güçlü ruhlardır. Komik ve zekidirler. Düşünceli ve duyarlıdırlar. Bizim onlara bayılmamızı isterler. Onlara bayılmamıza ihtiyaç duyarlar. Çok derinden severler ve başkalarının duygularını güçlü bir şekilde hissederler. Kaynak
İşte böyle dostlar anne - babaların yürek yükleri hiç bitmiyor. 3 - 4 - 5 yaş sendromları derken kapıda ön ergenlik beliriyor. Aman o da neymiş anlaşırız bu ergenlikle derken ergenliğin babası gelecek. Sonra bitmek bilmeyen sınav stresleri geliyor. Çocuklar çocukluğunu yaşayamadan ana-babalarda onlara doyamadan bi bakmışsınız koca adam olmuşlar. Allah hepimize onların her dönemini doyasıya yaşayacağımız sağlıklı günler göstersin.

♥ ♥ ♥ Mutlu hafta sonlarınız olsun ♥ ♥ ♥
Devamını Oku »

9 Kasım 2016 Çarşamba

Onur'un Kreş Günlüğü - 1 -

Onur'un bakıcılardan yana şansı gülmediği gibi kreşten yana da pek şansı yaver gitmedi. Zorla alıştırmaya çalıştığım kreş maalesef ki kapandı. Öğretmenine ve ortama kısmen alışmıştı. Tam da onu çok seven vicdanlı bir öğretmene rastladık aman nazar değmesin böyle gitsin inşallah dediğimiz bir sırada şaka gibi koskoca kreş aniden kapanıverdi. Neyse ki yeni bir kreş açılmıştı ki açıkta kalmadı. Eski kreşinden bir çok arkadaşı da oraya geçtiği için çok zorlanmadık. Hatta diğer kreşe giderken çözemediğim bir sebepten dolayı her gün ağlayarak veya farklı kaprislerle giderken yeni kreşe bırakırken hiç o tür sorunlarla karşılaşmadık. (aman tahtaya vurayım nazar değmesin.) 

Sınıfta iki öğretmen var. Birisi jimnastik öğretmeni ve öğretmenimiz sabahları hoplaya zıplaya teslim alıyor Onur'u :) Henüz uykusu açılmamış Onurcuk neye uğradığını şaşırıyor :)) En sevdiği arkadaşı Cemil Tuna, öyle çok seviyor ki arkadaşını, akşamları evde atıştırmalık bişeyler yerken abisinin hakkının yanında bu da Cemil Tuna'nın diye ekliyor. 

Genel olarak kreşin eğitiminden, ilgisinden, temizlik ve yemeklerinden memnunum. Sadece zor geçirdiğimiz 3 yaşın ardından 4 yaşı da çok kolay atlatamayacağımızı belirtmek isterim. Karakter olarak abisiyle Onur hiç mi hiç benzemiyorlar. İkinci çocukta işi biraz daha kolaylarmıyız nasıl olsa tecrübe kazandık diye düşünenlere duyurulur aman aman durum hiç de öyle olmuyormuş. Onur ev kurallarına uymamada oldukça kararlı. Bu aralar abisiyle sürekli zıtlaşıyorlar. Her konuda bir tartışma çıkıyor. Bu aralar en ufak bişeyi sorun haline getirmede üstüne yok. 

Kolay değil küçücük yaşta evinden ailesinden ayrı bir yerde günde 10 saat kalıyor. Yazarken bile utanıyorum 10 saat onun yaşında bir çocuk için çok fazla evet biliyorum ama elimden bişey gelmez çalışma saatlerimiz maalesef ki çok uzun ve o saate kadar kreşten başka onu bırakabileceğim hiç bir yer yok. İşi bırakayım desem 16 yıldır çalışıyorum emeğime yazık olacak. Bir yandan çoğu gitti azı kaldı diyerek kendimi telkin ederken diğer taraftan onun en güzel zamanlarının da geçip gittiğini farkına varmanın burukluğunu yaşıyorum. Küçücük bedeni akşama kadar yoruluyor olacak ki onu almaya gittiğimizde yorgun olduğunu hissediyorum. İşten 18.00'de çıkıyoruz ve her ne kadar saatleri almasak da onu almaya gittiğimizde hava kararmış ve bütün arkadaşları gitmiş oluyor. Allah'tan onu bekleyen nöbetçi öğretmenlerin çocukları oluyor da onlarla oynuyor. (Kendi içini rahatlatmaya çalışan üzgün anne tesellisi) Babasıyla birlikte almaya gidiyoruz. Bana afra tafra yapıyor, git, gelme, bakma bana diyor. İçim acıyor üzülüyorum bana bu şekilde davranmasına değil onun bu davranışlarının altında yatan nedenlere :(( Terkedilmişlik hissi mi? Annem beni sevmiyor mu? En son alınmanın siniri mi? Bu davranışını görmezden gelince beş dakika içinde kendisi bir sohbet konusu buluyor ve bana laf atıyor. Dikkatini dağıtarak o konu hakkında hiç konuşmuyoruz. Neden böyle davranıyorsun gibi sorgulamalara girmeden sonunda mutlu mesut eve giriyoruz. 

Hiç iyi gelmiyor bu kış ayları bana. Daha şimdiden baharın gelmesini, yeniden enerji dolmayı, kuşların cıvıldamasını, ağaçların çiçek açmasını, çocukların neşeyle çimlerde koşmasını, en azından hava kararmadan Onur'u okulundan alabilmeyi düşlüyorum. 

Tüm düşlerinizin gerçek olması dileğimle sevgiler Ülkü ♥♥♥
Devamını Oku »

28 Ekim 2016 Cuma

Görgü ve Nezaket Kuralları


Hepinizin de bildiği gibi eğitimin ilk basamağı ailedir. Eğitim ailede başlar. Ebeveynler olarak bizler çocuğumuzu en iyi şekilde yetiştirmek için çabalıyoruz. Herhangi bir kuralı öğretmek için belki de defalarca söylüyoruz. Çocuk yetiştirmek fazlasıyla emek ve sabır istiyor. Ama toplum önüne çıktığınızda işte bu benim çocuğum bunu ben yetiştirdim diyebilmek için, yüzünüzün de kara çıkmasını engellemek için bıkmadan usanmadan görgü kurallarını anlatıp, ta ki onlarda davranışa dönüşene kadar uğraşacağız.

Hani çocuğumuza aman çocuğum burnunu koluna silme peçete kullan deriz de hiç çekinmeden toplum içinde hunharca burnunu koluna siler ya işte bir annenin bittiği andır o an :)) Aaa çocuğum kaç kere dedim sana peçete kullan diye bir diyolog mahçup bir anne tavrıyla devam eder. Çocuklarımıza öğretmemiz gereken ev içi ve dış yaşam görgü kuralları diye ikiye ayıracak olursak ve biraz toparlayacak olursak şu şekilde özetleyebiliriz. 


Ev İçi Görgü Kuralları : 
Çocuğum!
* Bir şey isterken "lütfen" demeyi ve aldıktan sonra "teşekkür" etmeyi unutma.
* Ağzında yiyecek varken konuşma, yemek yerken ağzını şapırdatma.
* Hapşırırken, esnerken ve öksürürken ağzını kapatmayı unutma.
* Evimize gelen misafiri içtenlikle  karşıla ve kibar davran.
* Başkalarının yanında burnunu karıştırma.
* Burnunu çekme, peçete kullan.
* Yemek yerken masada oyuncak, tablet, telefon gibi ilgisiz eşyaları bulundurma.
* Büyükler konuşurken sözlerini kesme. Söyleyeceğin çok önemliyse önce "Afedersiniz" deyip konuşmak için izin iste.

Dış Yaşam Görgü Kuralları : 
Aman ha çocuğum,
* Sokakta yürürken birisine çarparsan "Affedersiniz" deyip özür dile.
* Senden fiziksel olarak farklı olan arkadaşlarınla asla alay etme ve onlara lakap takma.
* Çevrendeki insanlarla yardımlaşmayı bil. Birinden yardım almak veya birine yardım etmek çok güzel duygulardır.
* Çöpleri çöp kutusuna at. Gittiğin bir yerde asla arkanda çöp bırakma, çevreyi her zaman temiz tut.
* Çevrende olup bitenlere ve doğaya karşı her zaman duyarlı ol.
* "Nasılsın?" diye sorulduğunda aynı şekilde "İyiyim.Siz nasılsınız?" diye cevap ver.
* Sevmediğin, hoşlanmadığın ne varsa ulu orta söyleme. Her doğru her yerde söylenmez.
* Toplum içinde ve toplu taşıma araçlarında yüksek sesle konuşma.
* Büyüklerine karşı her zaman saygılı ol ve oturmaları için yer ver.


Az ve öz olarak bir çocuğa 3-4 yaşından itibaren bunları öğretmemiz gerekir. Canı istedi mi özür dilemeyi de biliyorlar, lütfen demeyi de... Yani aman daha küçük demeyin onları hafife almayın.

Esas önemli konu davranışlarımızla onlara iyi birer örnek olmalı, onların bizi sürekli izlediği unutmamalıyız. Ağzımızdan çıkan kelimeleri bile ince eleyip sık dokuyarak kullanmalıyız.

Sözün özü "ne ekerseniz onu biçersiniz..."
Devamını Oku »

7 Ekim 2016 Cuma

Kaliteli Zaman : Hem Çocuğa Hem Anneye


kaliteli zaman geçirme ile ilgili görsel sonucu

Koşturmayla başladığım günü dingin bir akşamla sonlandırmak en keyif aldığım konu. 6 buçuk gibi evde olan bir anne olarak yemek hazırlama ve toplama işinden sonra saat oluyor 8 - 8 buçuk. Bir taraftan Görkem'in ödevlerine bakıp diğer taraftan günün kritiğini yapıyoruz. Ne yapmış, ne öğrenmiş, günü nasıl geçmiş, kazandığı ödüllerin heyecanını paylaşmanın ardından saat 9 buçuk oluyor. 10'da yatakta olmazsa uykusunu alamıyor. Hafta içi onun benimle geçireceği saatlerde ben işte olduğum için maalesef bizde durum bu. Onur da akşama kadar kreşte olunca ben abisinin ödevlerine bakarken sıkılan taraf o oluyor. Onunla da babası ilgilense iyi tabi. Hangi baba akşama kadar çalışıp eşi söylemeden çocuklarla boğuşmanın dışında vakit geçirir bilemiyorum. Rahat vermeyip çemkirme moduna geçersem "çocukla ilgilenmiyorsun da ben nasıl yetişeyim de, yazık değil mi bu çocuğa diğeriyle ödevlere bakıyoruz bi oyun kurun da oynayın" tarzda bir serzenişten sonra 1-2 gün devam edip, diğer günler için güncelleme gerektiriyor. Ahh ahhh işte cennetin neden anaların ayakları altında olduğunu ispatlayan durum "analar çeker yükü"...

Hafta sonuna gelecek olursak anne bir taraftan ev işlerine yetişeyim derken, diğer taraftan çocuklarla zaman geçirmeye vakit ayırmak zorundadır. Peki bu anne dediğimiz varlığın kendi ihtiyaçları, ruhu yok mudur? Ya da ne biliyim yapmaktan zevk aldığı şeyler... Yahu anne olduysak ölelim mi yani? (Aslında bu yazı kitap okurken ara ara hissettiğim suçluluk duygusundan beslenerek ortaya çıkmıştır.) Çocuklar televizyon seyrederken ya da oyun oynarken ben de kitap okuyayım diyorum. İçimden bişeyler dürtüyor beni çocuklarla oyna, yaratıcı bişeyler çıkar ortaya, sen bir annesin onlar televizyon seyrederken senin bunu yapman doğru mu? Ha sürekli de televizyon seyrettikleri yok bu arada.

Belki de ilk çocuğumda kendimi çok hırpaladığım ve şu anda da bunu yapmadığım için hissettiğim bir duygu. İşten geldikten sonra aklına gelmedik etkinlikleri yapıp sürekli çocukla ilgilendiğim için şu an çocuklarla sanki hiç ilgilenmiyormuş gibi hissediyorum. Tek çocukla ilgilenmek kısmen daha kolay. Çocuklar arasındaki yaş farkı arttıkça hoşlandıkları oyunlarda farklılaşıyor. Her ikisiyle de ortak vakit geçiremeyince ayrı ayrı zaman ayırmak gerekiyor. Tüm gün çalışan bir annenin zaten kısıtlı olan vaktini bölmek demek annenin bitmesi demek. E bu kadıncağız bir de kendine vakit ayırayım derse mecburen uykudan feragat edecek.

Terzi kendi söküğünü dikemezmiş hesabıyla çok iyi bildiğim bazı konularda annelik duygusu öne geçip zihnimi bulandırıyor. Konuyu şöyle bir toparlayacak olursak; çocuklar anne - babalarının kendi dünyalarına aktif katılımına ihtiyaç duyarlar. Esasında birlikte geçirilen zamanı sadece oyunla kısıtlamak yanlış olur. Çocuğu dinlemek, anlamak, ihtiyaçlarını, sevinçlerini, üzüntülerini, kızgınlıklarını, kaygılarını anlamaya yönelik geçirilen zamandan bahsediyorum. Çocuk  kendisi için önemli olan herşeye anne-babasının da aynı ilgi ile katılımını bekler. İşte bu alışverişi sağlayarak geçirdiğimiz zamandır kaliteli olan.

Ebeveynin oyun oynaması, oyunun bir parçası olması veya oyuna aracılık edebilmesi çok önemlidir. Oyun hem çocuğun ihtiyacını karşılayan, hem de anne-babanın çocuğu yakından tanımasını ve takip etmesini sağlayan bir aktivite olduğundan kendinizi vererek oyun oynarsanız vaktin daha çabuk geçtiğini göreceksiniz. Çok değil yarım saatlik onlar için ayrılmış bir zaman hem onların kendilerini özel ve önemli hissetmelerine yardımcı olacak ve ruhlarını doyuracak hem de anne vicdan azabından kurtulacaktır. Böylece çocuk annenin bütün zamanının da ona ait olmadığını daha rahat anlayacaktır. Çocukların kendi başına oyun kurmalarını desteklemeli ve fırsat vermeliyiz çünkü bu onların hayal dünyasını beslemek adına önemli  bir adımdır. 

Annenin kaliteli zamanı mı? Başlıkta yazıyor mu? Yok öyle bir zaman dağılın :)) 
Devamını Oku »

23 Eylül 2016 Cuma

Tutsak Güneş - Ayşe Kulin

Kapağının beni aylardır ittiği ama hep okumak istediğim "Tutsak Güneş" i tatil kitabı olarak seçmiştim. Süper bir seçim yapmışım, öyle zevk alarak okudum ki asansör beklerken, akşamları çocuklar mini kulüpteyken telefonun ışığında bile okudum. Varın akıcılığını heyecanını siz düşünün. İlk kez Ayşe Kulin okuyorum lakin kesinlikle son olmayacak. 

İlk etapta distopik gibi görünen ama sonrasında normal akıcılıkta devam eden kitap, Ramanis Cumhuriyetinde geçiyor. İnsanların özgürlüklerinin kısıtlandığı Ramanis'te, katı yasalara göre sınıflara ayrılan halk yoğun denetim ve gözetim altında yaşamaktadır. Ülke din ulemaları ve polisler ordusundan oluşan bir demir yumrukla yönetilmektedir. Aslında teknolojik açıdan sanki geleceğimizi yansıtıyor. İnsanların kollarına taktıkları saatler çok kullanışlı bütün bilgileri orada mevcut ve herkes aramalarını sadece kendi kimlik numarasıyla kendi saatlerinden yapabiliyor. 

Hafif spoiler içerir...
Merkezin izin vermediği bilgilere ulaşmak ve belirtilen kitaplar dışında kitap okumak kesinlikle yasak. 3 çocuk doğuramayan kadının değersiz sayıldığı hatta bunun boşanma sebebi sayıldığı, kılık kıyafette başlık takmanın ve kapalı giysiler giymenin  zorunlu olduğu, aile reisi olarak erkeğin kabul edildiği erkek egemen bir toplumda yaşayan Profesör Yuna uzun zamandır uyuma problemi yaşıyor ve uyuma seanslarına gidiyor. Hayatında hatırlayamadığı bazı kesitlerin zamanla su yüzüne çıktığı bu terapilerde Yuna'yı büyük sürprizler bekliyordu. 

Toplum, merkeze bağlı olanlar ve muhalifler olarak ikiye ayrılıyor. Kantonda yaşayanlar merkeze göre daha esnek yönetildiği için bazı bilgilere ulaşmak orada daha kolay olduğu için Yuna kantona bir arkadaşının yanına gider. Orada lise yıllarından beri ona aşık olan Tamur ile karşılaşır ve beklenmedik ama yoğun duygularla aşık olurlar. Yuna'nın merkezin istihbarat biriminde olan oğlu Regan, dinlenme olasılığına karşı (evdeki televizyonlardan kollarındaki saatlerden dinlenebilme) annesi ile ıssız bir parkta buluşarak Tamur'un muhaliflerden olduğunu ve kesinlikle görüşmemesini söyler. Daha sonra Yuna annesinin de muhalifler grubunda olduğunu ve aktif  görevde bulunduğunu öğrenir. Annesinin merkeze ait gizli bilgilere sahip olduğunu öğrenen Yuna da muhaliflere yardımcı olur. 

Özgür yaşama taraftarı olan muhaliflerin mücadelesini, planların ve icatların birbiriyle yarıştığı, Yuna'nın geçmişte hatırlayamadığı olayların birer birer gün yüzüne çıktığı son zamanlarda soluksuz okuduğum en iyi eserlerden bir tanesiydi.

Keyifli okumalar, iyi hafta sonları... 
Devamını Oku »

22 Eylül 2016 Perşembe

Hayat Telaşesi İçinde Küçük Bir İç Dökme

Kapalı bir günden herkese merhaba.....

Okulların açılmasıyla daha da hareketlenen sabah evden çıkma şenliklerine hoşgeldiniz efenim :) 
Yaz boyu zaten her ikisi de aynı yaz okulunda olduğu için giderken çok sorun yaşamamıştık. Ne olduysa bu hafta Görkem'in kendi okuluna gitmesiyle oldu. 3,5 yaşında olan bir çocuğu 3 yaş mı yoksa 4 yaş sendromuna mı dahil ederiz bilemedim. Huysuzlukta son noktadayız bir tek onu biliyorum!

Çok eskilere gitmeden dün sabahtan başlayacak olursak kapris+sendromlara önce çantasına evdeki hamuru koymak istedi okulda yok diye. Ardından boya kalemlerini koymak istedi. Okulda hamur da var boya da diyorum. Yok okuldaki boyalar bozuk diye evdekileri götürdü. Artık boya nasıl bozuk oluyorsa :)) Görkem şort giymiş bende giyeceğim diye tam kapıdan çıkmak üzereyken sorun çıkarmasa şaşıracaktım gerçekten kelimelerin kifayetsiz sabrın sınırsız olmak zorunda olduğu bu durumdan sıyrılmak için ben dahil tüm annelere güç ver Allah'ım.... 

Bu sabah herşey yolunda evden çıktık (evden çıkma safhasına gelebilmek bile sevindirici bi aşama tabi) asansördeyiz. Görkem'in tişörtünü gördü bende ondan giyecektim e sen onu dün giymiştin kirletmişsin okulda diyorum yok laftan anlamıyor. Karga tulumba tıktık bunu arabaya  çocuk kilidini icat edenden Allah razı olsun :)

Görkem'i okuluna bıraktık. Tam tişört olayını unutup susmuştu ki bu seferde bende onun okuluna gideceğim diye bağırarak ağlamaya başladı. Ağlaya ağlaya zaten kısa mesafede olan okula vardık. Sağolsun imdadımıza öğretmeni yetişti ama yine kucaklayarak bağıra çağıra bırakmak zorunda kaldık okula :(  E be çocuğum bu kaprisler bir an önce bitse de normal insanlar gibi biz de işimize gelsek olmaz mı? 

Aslında bir aşama katettik gibi görünüyor. Önceden yok yere kendi ile ilgili bi sorun çıkarıyordu. Şimdi Görkem ile kendini kıyaslıyor :)) aman ne aşamaa... Bir çocuğun kardeşinin olması güzel olduğu kadar zor da... Hele aynı cinsiyetten iki çocuk olunca birbirlerini rakip hissediyorlar bunu dezavantaj olarak değerlendirecek olursak, birlikte keyifle oyun kurup ortak şeylerden hoşlanmalarını da avantaj olarak değerlendirebiliriz.  Böyle böyle onlar büyüyecek hayat hepimiz için akıp gidecek, ve bizler de yaşlanacağız... 

Aynı duyguları paylaşan tüm anne-babalara çokça sabır dilerken, sağlıklı evlatlar verdiği için Allah'a da binlerce kez şükrediyorum. 

Çok şükür bin şükür.... 
Devamını Oku »

9 Eylül 2016 Cuma

Tatilden Dönüp Tekrar Tatile Gidenler El Kaldırsın :)

Yaz geldi havalar ısındı. Tatile ne zaman gitsek aman şimdi çok sıcak hele bi sıcaklar geçsin. Azıcık hava serinlesin derken, ağustos sonunda tatile gidersen tatil dönüşü de sen gelmeden eylül gelmiş olur. İşte koca bir yaz tatilini daha bitirdik. Geçen hafta çalışma hayatına kısa bir mola vererek akdeniz bölgesine indikten sonra, evden ve işten kısa süreliğine ayrılmak iyi geldi hepimize. 
Bol bol havuza giren denizin hırçın dalgalarından hoşlanmayanlar, yorulunca gölgede biraz tabletle sıkı fıkı oldular. Aman bu bünyelere herşeyin fazlası zarar aa dostlar tatilin bile fazlası sıkıyormuş. Ya da tek otelde bir hafta fazla diyelim. Seneye başka bir tatil anlayışı ile yaklaşacağım kesin. 
Tatil demek bazı yasakların kalkması, kafana göre yiyip içme, esneklik demek olduğundan kuralsız kaidesiz bir hafta iyi geldi tabi bizimkilere :)
Onur her zamanki gibi tatilde inadından vazgeçmediği için keçilerini de getirdi tabi yanında. Yer yer onun keçilerle benimkiler kavga etse de genel olarak onlarla geçirdiğimiz dolu dolu zaman serum etkisi yaptı bize :)
Eee Antalya'ya kadar gelmişken Expo 2016'ya da gitmesek olmazdı. Hava çok sıcak olduğu için gezmek için akşam saatlerini tercih ettik. Yerleştiği alan o kadar geniş ki sıcakta yürüyerek gezmek işgenceye dönüşeceğinden, elektrikli motorsikletle gezme işini daha da keyifli hale getirdik :) Bir saat içinde bütün alanı keşfettik ;)






























Bahçedeki çimlerden yapılmış hayvan ve insan figürlerine bayıldık. Çok hoş görünüyorlardı. Diğer taraftan farklı ülkelere ait olan evleri, onlara ait olan yöresel eşyaların sergilendiği alanlar çok ilgimizi çekmediğinden oraları pek fazla gezmedik. Çocuk bilim merkezi bizim gittiğimiz saatte kapanmıştı. Görkem çok meraklıdır bilime ama bu sefer kısmet olmadı.  Hızlı bir şekilde geniş çaplı gezi oldu bizimkisi. Ama Antalya'da yaşayan ve gitmeyenlere internet adresinden etkinlik takvimini incelemelerini, kısa bir bilgi edindikten sonra planlı bir şekilde gezmelerini ve en 4-5 saatinizi oraya ayırmalarını tavsiye edebilirim. Bizim gittiğimiz gün Öykü Gürman ve Davutgüloğlu'nun konserleri vardı. Ünlü sanatçıların her gün konser verdiği Expo'da konser günlerine de bir göz atın derim.
Keşke iş durumumuz izin verseydi de bayramı da tatile bağlasaydık harika olacaktı. Neyse buna da şükür deyip, izin dönüşü bir haftalık çalışmadan sonra ee 1 hafta babaanne ziyareti yapıp dönelim en iyisi. 

Şimdiden herkese sevdikleriyle mutlu bayramlar...
Devamını Oku »

19 Ağustos 2016 Cuma

Kedi/Köpek Isırmalarında Yapılması Gerekenler

Çocukken hangimiz yolda gördüğümüz şirin tatlı kedileri köpekleri sevmedik ki. Bunu yapmayan yok denecek kadar azdır belki de. Peki hiç düşündük mü? Ya köpek bizi ısırırsa ya da kedi bizi tırmalarsa diye. Şahsen benim hiç aklıma gelmemiştir. Aslında ne büyük cesaret sokakta gördüğümüz her hayvana dokunmak, onu sevmek... Sokak hayvanları aşısız oldukları için pek çok bakteri, parazit ve virüsü barındırabilirler. 

Hayvan ısırıklarında en önemli ve en tehlikeli olan durum kuduz bulaşma riskidir. Bildiğiniz gibi kuduz virüsü hayvanın tükürüğünde bulunmakta, ve ısırık ile başka bir kişiye geçmektedir. Özellikle hayvanların ansızın beklenmedik ısırmalarında bu risk çok daha fazladır. 

Ev hayvanlarında ise kuduz riski az gibi görünse de, yarasa ya da benzeri vahşi hayvanların bulaştırmış olma olasılığı da unutulmamalıdır. Hayvandan hayvana bulaşan virüs sonra da bizlere bulaşabilir ve biz bunun farkında bile olmayabiliriz. Bu yüzden ısıran hayvan muhakkak bir veteriner tarafından değerlendirilmeli, aşısı yoksa gözlem altında tutulmalıdır. 

Isırılmalara karşı yapılması gereken ilk müdahale şu şekilde olmalıdır: 
* Isırılan bölge bol sabunlu suyla 5 dakika süreyle yıkanarak, temizlenmeli,

* Salyanın yarayla temas etmemesine dikkat edilmeli,

* Kuru ve temiz bir bezle örtülerek, o bölgenin hareket etmemesi sağlanmalı,

* Yara kanamaya devam ediyorsa, temiz bir bez yardımıyla baskı uygulayarak kanın durması sağlanmalı,

* Tıbbi yardım için hemen bir hastaneye başvurulmalı,

* İmmunoglobulin serumu yapılmalı, bağışıklığı güçlendirmek için (Bunu yapmazlarsa mutlaka hatırlatın)

* Tetanoz ve kuduz aşısını yaptırmalı, 

Kuduz hastalığına karşı mutlaka aşı yaptırılmalı, bu durum ihmal edilmemelidir. 2 ile 10 gün arasında kuduz kendini belli ettiği için hastalığın ilerlemesi durumunda ölümle sonuçlanması kaçınılmazdır.

Ebeveynler olarak, çocuklarımıza hayvan sevgisini aşılamanın yanında hayvan ısırma ve tırmalanmarına karşı onları bilgilendirmeli, sokak hayvanlarından uzak durmaları konusunda uyarmalıyız. Çocuklar belki iğneden korktukları için hayvan tarafından ısırıldığını veya tırmalandığını bizden saklayabilir. Bu konuda da onlara ayrıntılı bir şekilde bilgi vermeli ve anne - babadan asla hiç bir konunun saklanmayacağını bir kez daha hatırlatarak, bizlerle her konuyu rahatlıkla paylaşmalarını sağlamalıyız. 

Sevgilerimle, herkese mutlu hafta sonları....





Kaynaklar: 
Veteriner fakültesi 5. sınıf öğrencisi sevgili yiğenim Hüseyin :)
http://www.nkfu.com
http://www.ipuclarim.com
http://www.genelsaglikbilgileri.com
Devamını Oku »

12 Ağustos 2016 Cuma

Dev Şeftali - Roald Dahl


Dev Şeftali o kadar uzun süredir aklımdaydı ki sürekli zihnimi meşgul edip, her seferinde kitaplıktan bana göz kırpıyordu. Sevgili Esra bana tavsiye edeli nerdeyse bir yıl oluyor. Aslında bir kitabın kafada takılı kalması da iyi değil zavallı uzun süreli belleğimi meşgul ediyor :)) Özellikle son zamanlarda belleğimin hafızası hata veriyor. Sık sık unutup, çokça sesli konuşuyorum. Her ne kadar çevremdekiler bunun yaşlılık belirtileri olduğunu söyleseler de o kadar da olmadığımı beyan eder, meraklısı için yolun yarısını minicik geçtiğimi söyleyeyim yeter ;)
Roald Dahl'ın kitaplarının en sevdiğim özelliğinden bir tanesi de kahramanları yukarıdaki gibi tanıtıp, çocukların hafızasında daha kalıcı olması için somutlaştırması. Görkem'in de heyecanla açtığı ilk sayfa karakterlerin tanıtıldığı bu sayfa oluyor. Roald amcayla keşke çocukluğumda tanışma fırsatım olsaydı....

Gelelim baş kahramanımıza; 4 yaşına kadar musmutlu bir yaşam süren James'in hayatı hayvanat bahçesinden kaçan gergedanın onun anne babasını yutmasıyla start alıyor. Zavallı James'in teyzelerinden başka hiç bir akrabası olmayınca mecburen onlarla yaşamaya başlar. Buraya kadar nerdeyse bizim kül kedisi masalına benziyor :) Allah'tan James'in anne-babasının ölümü uzun uzadıya anlatılmıyor. Zira çocukları olumsuz etkileyebilecek cinsten bir son... 

Sünger teyze ve Diken teyze çitle çevrili döküntü bir evde yaşamaktadır. Kötü kalpli teyzeleri zavallı çocuğun ne bahçeden dışarı çıkmasını ne de yaşıtlarıyla görüşmesine izin veriyor. Üstüne bir de teyzelerinin verdiği işleri yapmazsa bodruma kapatılıp, dayak yiyor. 

James bu şekilde 3 yıl teyzeleriyle birlikte yaşar. Günlerden bir gün deniz kenarına inmek için izin isteyen James tuhaf görünümlü bir adama rastlar. Adam, çocuğa taşa benzeyen büyülü yeşil şeyleri elinden kaçırmadan verdiği tarifi uygulamasını söyler. James, heyecandan elindeki büyülü şeyleri şeftali ağacının dibine düşürür. 
Dev gibi büyüyen şeftaliyi bilet karşılığı sergileyen teyzeleri çok para kazanmaya başlar. Şeftalinin etrafını temizlerken girebileceği büyüklükteki kapıyı farkeder. İçeride çekirge, kırkayak, örümcek, ipek böceği, solucan, ateş böceği ve gelin böceğinin onu beklediğini görür. Kısa süren bir şaşkınlık yaşadık sonra dev şeftali ile yolculukları başlar.

İşte esas macera da bundan sonra başlar. İpek böceği ve örümceğin ip üreterek martıların tutunmasını akıl eden James, bütün böcek karakterlerin kendi özelliklerini kullanarak ona yardım etmesini sağlar. Belki de bir çok çocuğun korktuğu ya da önemsiz gördüğü böceklerin doğadaki görevleri eğlenceli bir şekilde anlatılırken aynı zamanda öğretici oluyor. En sevdiğim bölümlerden bir tanesi karakterlerin görevlerinin anlatıldığı bu bölüm...

Bi ara dev şeftalinin içinde olduğumu düşündüm. Kocaman bir şeftali mis gibi bir koku ve bitmeyen bir lezzet, üstelik masrafsızca dünyanın diğer  ucuna gidiş, harika olmaz mıydı? :))

163 sayfadan oluşan Dev Şeftali 8-9 yaş çocuğu için uygun. Yazıların yanındaki resimlendirmeler küçük yaş grubu için kitabı daha anlaşılır hale getiriyor. Soyut işlemler dönemine geçmemiş çocukların okuması için de yardımcı nitelikte....

Kısacası Roald amcanın her kitabını beğendiğim gibi buna da bayıldım. Hem çocuklarınız için hem de içinizdeki çocuk için okuyun derim ; )

Herkese mutlu hafta sonları diler, ben kaçarım...
Devamını Oku »

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Bebeklerde Göbek Fıtığı

çocuklarda göbek fıtığına ile ilgili görsel sonucu
Bebeklerdeki göbek fıtığı, bebek ağladığında, öksürdüğünde ve gerindiği zaman göbek deliği çevresinden dışarı doğru şişen yumuşak çıkıntı bir dokudur. Doğumdan önce tüm bebeklerin kan damarlarının göbek kordonuna ulaşmak için geçtiği bir delik vardır. Bazı durumlarda bu delik doğumdan sonra tamamen kapanmaz. Sorun göbek çevresindeki halkayı bir araya getirememekten doğmaktadır. Buradaki çıkıntıya sebep olan durum az bir miktar bağırsağın göbek deliğinden dışarı kaymasıdır. Aman telaş etmeyin öyle bağırsağın çıkması falan diye anlatınca çok ciddi bir rahatsızlıkmış gibi algılanmasın. Uzmanlar diğer fıtıklara göre tehlikesi en az fıtığın göbek fıtığı olduğunu belirtiyor. 
bebeklerde göbek fıtığı ile ilgili görsel sonucu
Ben de göbek fıtığı ile ilk kez Onur 2 aylıkken tanıştım. Göbeği normal bir şekilde düşmüştü. Göbek yarası kapanmıştı. Öyle çok ağlayan bir bebek de değildi. Ama ağlamayan bebek olur mu? Çok ağlayasının tuttuğu bir günün ardından bir de baktım göbeğinden pırt diye bişey pörtlemiş. Aynı yukarıda ilk resimdeki gibi... Telaşlandım tabi. İnternette çok mühim bişey olmadığı belirtiliyor, lakin pinpirikli ben bu bilgi ile yetinmek istemedim. Sağlık ocağına gidip, aile hekiminin madeni parayı göbeğine bağla geçer demesiyle biraz sakinleştim. Parayı yıkadım, kaynattım, bağladım göbüşüne...2-3 gün geçti paranın rengi göbüşünü morartmış. Yaptığım bu işlemin ona acı verip vermediğini de bilemeyince, doğruuu çocuk cerrahının yolunu tuttum. 

Cerrah, para koymaya falan gerek yok dedi. Bir yandan dışarı çıkan göbeği parmağıyla içeri doğru iterken diğer eliyle de göbek deliğini çaprazlayacak şekilde flaster bez bant yardımıyla bantladı. Çapraz şekilde bant yapıştırdı yani. Banyodan banyoya bu şekilde bantlayın geçer dedi. 1 yaşına kadar geçmezse 5 yaşında ameliyat etmemiz gerekir dedi. neden olduğunu sormasam olmazdı tabi. Çok ağlamanın yanında genetik faktörlerin de etkili olduğu soyağacında göbek kasları zayıf bir vaka varsa onun etkili olduğunu söyledi. Biz de ya nasip diyerek o günden sonra banyodan banyoya bandını değiştirdik. 2-3 hafta kadar bantladık. Baktık bant cildini tahriş ediyor komple çıkardık. Çünkü doktor bu şekilde yapılmasa da kendiliğinden geçebileceğini söylemişti. Biz sadece iyileşmesini hızlandırdık. Şükürler olsun ki 2-3 ay içerinde tamamen iyileşti. 
İçimiz rahat etsin ille biz o göbek fıtığını içeri sokalım tedaviye yardımcı olalım derseniz. Yine bir doktora danışarak, medikallerde satılan göbek bağlarından edinebilirsiniz. 

Ha tabi birde sizin bebeğinizde;
-Fıtık içeri itildiğinde içeri girmiyorsa,
-Fıtık aniden büyümeye başladıysa,
-O bölgesi hassaslaşırsa,
-Ağlayınca fırlıyorsa, 
-Bebekte kusmaya neden oluyorsa muhakkak bir uzman doktora başvurmakta fayda var.

Keşke çocuklar hiç hastalanmasa, ağlamasa, üzülmese, hep gülse, hayat daha güzel olmaz mı?
Devamını Oku »

4 Ağustos 2016 Perşembe

Onur'un da Bir Tuvalet Eğitimi Anısı Olmalı :)

Resim Emine öğretmenimizden
Çocuğu 2,5-3 yaşına gelmiş her annenin bir tuvalet eğitimi anısı var. Değil mi ama? Ne yani benim olmasın mı? Bir uzman yaklaşımıyla anlatıp şöyle yaptım böyle yaptım. Aman da çocuğum çok akıllı çok çabuk alıştık diye ben anlatmayayım mı? Sessiz sedasız bir köşede oturup, çocuğumun tuvalet eğitimini tamamlamasını bekledim anlayacağınız :)) 

Bu meseleden belki de 2-3 yazıda bahsettim. Aaa bir tanesi tam da şurada bir başkası da burada bulunuyor. Biraz mükemmelliyetçi bir yapım var. Bu durumdan bende şikayetçiyim ama yapıcak bişey yok huy işte. Onur'un tuvalet eğitimi yaşı geldikçe, bakıcıların işi bırakası tuttu. Tam bakıcıya alıştı hah şimdi tuvalet eğitimine başlayayım dediğim anda bakıcı işi bıraktı. Yazık çocuk bazen bezini bile değiştirtmedi yeni bakıcılarına... Kendi kendime vay efendim çocuğun vakti geldi. Eee kocaman çocuk oldu hala bez mi değiştiriyorsun diyenler vardı tabi... Hooşşş onları kim takar... Çevredekilere bakacak olursanız herşeyin en iyisini onlar bilir ve yaparlar. Herkes kendi doğrusuna göre çocuk yetiştiriyorsa ben de bu işi artık zamana bırakmaya karar vermiştim. 

Bundan iki ay önce bakıcı ani bir kararlar işi bırakınca, artık kapris çekmekten bezen bendeniz bildiğiniz üzere Onur'u kreşe vermiştim. Allah kimseyi aldığı kararından utandırmasın. İyiki de vermişim. Emine öğretmen, her çocuğun okulla ilk tanışmasında ihtiyaç duyacağı tarzdan bir eğitimci, oldukça sevecen, hoşgörülü, pozitif, enerjisi yüksek ve fazlasıyla sabırlı :)) Birbirlerine alışma sürecini tamamladıktan sonra ramazan bayramı dönüşü tuvalet eğitimine başlamaya karar vermişler öğretmeniyle, aralarında anlaşmışlar. Çocuklar öğretmenlerini dinlediği kadar annelerini de dinleseler ne iyi olurdu değil mi? 

Tuvalet eğitimi yaşı geçti diye üzülmemin ne kadar yersiz olduğunu o iki hafta içinde öğrendim. Rahat rahat konuşup, cümleler kuran çocukla bu iş daha kolaymış. Onur yapı itibariyle biraz dik/ters bir çocuk, iki hafta boyunca tek tük kaçırmalar oldu. Hatta kakayı da aynı şekilde 4-5 defa kaçırıp, iç çamaşırını çöpe atmışlığımız var. İstese altına kaçırmayacağından emin olduğum için ona tatile gideceğimiz otelin fotoğrafını gösterdim. Miniklerin havuzundaki kaydıraklar aklını başından alınca, Onur'un kafasında yanan ampülü görür gibi oldum :)) Çişini ve kakanı tuvalete yapmazsan seni buraya almazlar, havuzlarını kirletirsin çünkü deyince o günden sonra biz bu işi çözdük. Maşallah maşallah diyeyim. Geç oldu ama neyseki güç olmadı ;) Bir çırpıda çiş+kaka hem gündüz hem gece tuvalet eğitimini tamamladık. Ülkü yapım gururla sunar :)))

Hoşgörü, sabır ve sevgi,  yüreğinizden eksik olmasın... 
Devamını Oku »

29 Temmuz 2016 Cuma

Çocuklara Yaşam Becerilerini Öğretmek Gerekir

Çocuklarda en iyi öğrenme şekli yaşayarak öğrenmedir. En çok zamanı ailesi ile geçirdiği için ve model olarak ebeveynlerini örnek alan çocuklarımızın her zaman yanında olamayacağımız için çeşitli yaşam becerilerini öğretmek gerekir. Öğrendikleri yaşam becerileri onların hayatta karşılaşacakları pek çok zor durumla başa çıkabilmesini ve bu durumlara dayanmasını sağlayarak onlara yardımcı olacaktır. 
İşte onlara yardımcı olacak bazı basit ama önemli becerileri maddelendirecek olursak; 

1- Yemek Yapma : 
Küçük yaşlardan itibaren her iki cins de yemek, pasta, börek işlerine meraklıdır. Yardım etmek için can atarlar. İlk etapta zor gelen yemek yapma işine zaman içinde alışırlar. Bu iş artık onlara keyif verir ve pratiklik kazandırır. Özellikle erkek çocuklarının anne-baba yanından ayrılıp üniversiteye gittikleri dönemde sudan çıkmış balığa dönmemeleri için yemek yapmayı öğrenmeleri gerekir. Bu öğrenme zaman içerisinde beceri kazanarak gerçekleşecektir. 
2- Doğada Hayatta Kalma :
Aslında en güzeli doğada hayatta kalma kamplarına katılmak. Çünkü bu kamplarda barınak yapmak, kamp ateşinde yemek pişirmek ve zorlu arazide güvenli bir şekilde hareket etmek gibi beceriler edinirler. Bu becerileri geliştirmek çocuğumuzun kendine güven ve bağımsızlık duygusunu besler. Günümüz şehirleşmiş yaşamından ve çalışma hayatından uzaklaşmak zor geliyor olacak ki, çocuklarımızı doğadan koparıyoruz. Bu tür kamplara katılma fırsatımız yoksa çocuklarımızla birlikte orman gezileri, doğa yürüyüşleri yapabilir, bu yürüyüşler sırasında doğadaki yaşama dikkat çekerek, canlıları inceleyebiliriz. Örneğin kesilmiş bir ağacın yaşını üzerinde bulunan halkaları sayarak, her bir halkanın bir yıla denk geldiğini öğretebiliriz. Doğayla ilgili bu bilgi onları çok heyecanlandırıyor. Görkem, bunu ilk öğrendiği sıralar her gördüğü kütüğün çizgilerini sayıp, yaşını hesaplıyordu :)
3- Bahçe Bakımı : 
Bu beceri çocuklara doğayı sevmeyi ve ona saygı duymayı aynı zamanda kendilerine yetebilmeyi öğretir. Bahçemize ya da balkonumuzda saksıya diktiğimiz fidanın bakımını onlarla birlikte yapıp, hatta bir fidanın bakımını sadece onun sorumluluğuna verebiliriz. Bitkilerin hava durumundan nasıl etkilendiğini, tohumların çimlenmesini ya da bitkilerin böceklenmesi, çiçek açmaması, dalının kırılması gibi sorunlarla nasıl başa çıkabileceğini öğretebiliriz. 

4- Yüzme : 
Çocuklarımızın yüzmeyi öğrenmesi için illede deniz kenarında bir yerde yaşamamız şart değil. Artık neredeyse her ilde yüzme havuzları mevcut ve yüzme kursları da var. Her çocuğun kendisini özgür hissetmesi için yüzme bilmesi gerekir. Yüzme bilen birisi sadece kendisini değil, başkalarını da kurtarabilir. 
5- İlk Yardım :
Çocuklar oyun oynarken sık sık yaralandıkları için basit bir kaç ilk yardım becerisinin öğretilmesinde fayda var. Örneğin yaranın öncelikle temizlenmesi ardından temiz bir bezle kapatılması gerektğini, kanı durmayan bir bölgenin üzerine temiz bir bezle sıkıca bastırılması gerektiğini, burnu kanayan birisinin başını arkaya yaslaması gibi basit birkaç bilginin hem onlara hem de çevrelerindeki insanlara faydalı olacağını onlara aktarmamız gerekir. 

6- Para İdaresi : 
Günümüz afacanları daha küçük yaşlardan itibaren nasıl ki para harcamayı öğrenebiliyorlarsa, parayı idare etmeyi de rahatlıkla öğrenebilirler. Paranın değerini ve ileride kullanılmak üzere biriktirileceğini öğretelim. Ellerindeki paranın ne kadarının harcanıp ne kadarının biriktirileceği konusunda rehberlik edelim. Maddi durumumuz ne olursa olsun çocuklarınıza fazla fazla verip doyumsuz bireyler yetiştirmeyelim. İlkokula başlayınca harçlık kavramı ile tanışıyorlar. İşte o zamanda harçlığının nasıl ve ne zaman mesela öğle yemeğine yakın zamanda yiyecek alıp yenilmemesi gerektiğini, paranın tamamını harcamadan cebinde durması gerektiğini, ihtiyaç halinde kullanabileceğini aktarmak gerekiyor. Para harcarken istek mi? İhtiyaç mı? diye kendilerini sorgulamalarına yardımcı olarak, biriktirdiği harçlıkları kumbarasına atıp birikim yapmasını sağlayabiliriz. 
7- Basit Tamiratlar : 
Çocuklar evde çalışan aletlerin içini hep merak ederler. Onların bu merakını bir şeyler öğrenmelerini sağlayacak şekilde teşvik ederek giderebiliriz. Tamirat işleri için öncelikle güvenlik önlemlerini alarak, bu konuya dikkat çekmeliyiz. Tıkalı bir lavaboyu açmayı, doğalgaz ve su vanasını kapatmayı, bozulan oyuncakların tamir edilerek kullanılır hale gelebildiğini öğretebiliriz. 


8- Çamaşır Yıkama : 
Çamaşırları sadece kirletme yükümlü olmadıklarını, temizleme, asma ve ütüleme aşamalarına dikkat çekerek, örneğin kendi çamaşırlarındaki lekeleri çıkarmak için bulaşık deterjanıyla çitilenmesi gerektiğini ve çitileme işlemini öğretebiliriz. Lekelerin çıktığını görmek onlara keyif verecektir. Asarken de ince kıyafetlerin daha çabuk kuruyacağı kalın kıyafetlerin daha aralıklı serilmesi gerektiğini aksi takdirde kurumanın gecikeceği gibi basit bilgileri öğretebiliriz. 

9- Kendini Savunma : 
Hayatın hoş olmayan sürprizlerine karşı her zaman çocuğumuzun yanında olup onu korumamız mümkün olmadığından boks, karate gibi savunma sporlarına yönlendirmek, onları sadece gelebilecek ani saldırılardan korumakla kalmayacak aynı zamanda zihinsel odaklanmasını da geliştirecek, bunun yanında beden terbiyesini öğrenecektir. Görkem karatede turuncu kuşağa kadar geldi yaz tatili ile birlikte bıraktı. Aslında severek başlamıştı ama şu an devam etmek istemiyormuş. Kışa yeniden başlayacakmış. Bu tür kararları alma da çocuklarımızın görüşlerini mutlaka önemsemeliyiz. Kendilerini değerli bir birey olarak hissetmelerinin karakter gelişimine olumlu etkileri olduğunu unutmayalım ;)
10- Zaman Yönetimi : 
Günü belirli zaman dilimlerine bölerek, verimli kullanması yönünde zaman yönetimini öğretebiliriz. Okuldan geldikten sonra ki yapacaklarını bir yere not edelim. Kitap okumak, su doku çözmek, ödevleri yapmak, ingilizce kelime ezberlemek, soru çözmek, dinlenme, televizyon seyretme, atıştırmalık bişeyler yemek gibi... Ona güvenerek zaman dilimlerini kendisinin ayarlamasını sağlayalım. Onu kontrol etmek için sizin de zamana ihtiyacınız olacak. Evet bu özellikle de çalışan anne için zor olsa da çocukların zamanı verimli kullanabilmesini öğretmek için gerekli. 2-3 ay sonra düzene girdiğini göreceksiniz. Bu hem sizi hem de onu rahatlatacak aynı zamanda da sorumluluk duygusu geliştirecek, kendine güveni artacaktır. 

Genel olarak öğretilecek bilgiler basit ama önemli ve her bireyin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli. Ruhen sağlıklı ve sağlam karakterli çocuk yetiştirmek bir sanattır. Bu sanat dalında başarılı olabilmek umuduyla herkese iyi hafta sonları...
Devamını Oku »

21 Temmuz 2016 Perşembe

Yeşil Deniz Kabuğu - Sarah Jio

Her seferinde söylüyorum ama ben bu kadının kitaplarını seviyorum. Bir çırpıda bitiyor, her zaman sıcacık bir hikayesi olan Jio'nun kitapları sıcacık içini ısıtan cinsten... Diğer kitaplarında işlediği konulara ek olarak bu kitabında vefayı derinden işlemiş, hiç beklemediğiniz bir yola çıkarıyor yine Sarah Jio...

Kailey bir gazetede yazarlık yapmaktadır. Daha çok sosyal konularda yazan Kailey, Seeatle'daki evsizlere yoğunluk vermiştir. Ryan yakışıklı ve başarılı bir şirket yöneticisi, Kailey'i ile nişanlıdırlar. Ryan Kailey'i deliler gibi sevmektedir. Evlilik hazırlıkları yapıp, gün saydıkları bir günün akşamında ünlü bir restorantın çıkışında Kailey'in dikkatini bir evsiz çeker. Onun için restorandan yiyecek bişeyler ister. Tam da o sırada evsizle göz göze geldiği an onu bakışlarından tanımıştır. Yıllar evvel deliler gibi sevdiği hayatını adadığı Cade'den başkası değildir. Kailey ile dolu dizgin bir aşk yaşarken, haber vermeden ortadan kaybolan Cade'i yıllar sonra bu şekilde görmek oldukça şaşırtıcı olmuştur. Esas bundan sonra ne yapacaktı? Ryan'ı seviyordu ama kalbinin derinliklerindeki Cade'i de unutamamıştır. Ryan'la evlenip hayatına kaldığı yerden devam mı edecekti? Yoksa Cade'i sokaklarda arayıp bulup, neden gittiğini ve neden bu halde olduğunun sebeplerini mi araştıracaktı? İki duygu arasında kalan Kailey'nin sevgiden öte büyük bir vefa ile çıktığı yolda karşılaştığı sürprizler, Ryan ile ilişkisini nasıl etkileyecektir?

Yine soluksuz okuyacağınız ve yine finaliyle kalbinizin derinliklerine dokunacak sımsıcak hikayesi olan yoğun duygulu bir Sarah Jio kitabı daha. Öyle uzun uzun anlatmak isterdim sizlere lakin her bir konu diğerine bağlı. Konuya başlasam arkası gelecek ve tüm düğümler çözülüp, ağır derecede spoiler içerecek :)

Okumak isteyenlere, Jio severlere duyurulur, keyif alacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. Şimdiden keyifli okumalar dilerim...

*Ha bu arada vefa sadece İstanbul'da bir bozacının adı değildir! Allah vefalı insanlarla karşılaştırsın...
Devamını Oku »

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Bir Darbe Girişiminin Ardından...

Cuma gecesi çocukları uyuturken, eşim darbe oldu deyince ilk önce şaka olduğunu düşündüm. Hangi devirdeydik ne darbesiydi? İlk etapta inanmadım yerimden kalkmadım bile. Sonra televizyonun sesi yükseldi. İnanmak istemesem de darbe girişimi vardı. Sinirlerim bozuldu, ağlamaya başladım. Aklımdan hiç bişey geçiremedim, düşüncesizliği yaşadım adeta. Sonrasında ilk aklına gelen çocukları oluyor insanın. O kadar masum uyuyorlardı ki hiç bişeyden habersiz yine göz yaşlarıma engel olamadım. O gece her Türk vatandaşı gibi gözümüz televizyonda kulağımız dışarıdaki ezan, sela ve Allah-u Ekber seslerindeydi. Çaresizliği hiç bu kadar yakınımda hissetmemiştim. 

Ertesi gün yine akşama kadar haberleri izledim. Sosyal medyadan olan biteni takip ettim. Tüm olanlar yüreğimi param parça etti. Ülkemin düştüğü duruma, giden canlara, yaralılara, babası vatan haini olarak anılacak çocuklara ve bundan sonraki hayatlarına vatan hainin ailesi gözüyle bakılacak eşlere, analara, babalara, elleri kınalı 20 yaşındaki erlere üzüldüm.
Hepiniz izlemişsinizdir erlerin görüntülerini, "tatbikat var dediler, silahlarınızı alın, kamufulajlarınızı giyin" dediler giydik geldik diyordu. Kanunsuz emri uyguladıkları için suçlu buluyordu herkes. Peki hangi er komutanının verdiği emri sorgular? Hangi mehmete kanunsuz emre uymamanın bilgisi verilmişti? İçimi parçaladı mehmetlerin bu fotoğrafları. Daha geçenlerde şehitler ölmez diyorduk. Şimdi onları biz mi öldüreceğiz? Vatanı satmanın cezası neyse tüm rütbeli askerlere verilsin. Ama bu şaşkın suratla neler olduğunu anlamaya çalışan mehmedime onlara biçilen ceza verilmesin. Neden rütbeliler konuşamıyor neden biz satmadık diyemiyor çünkü yaptılar onlar hiç acımadan bu vatanı sattılar. Silahsız sivil halkı taradılar. Tanklarla insanları ortadan ikiye böldüler. Gözlerini kan bürümüş bunların? 
Bu darbe girişimine başka bir pencereden bakacak olursak, demek ki birlik beraberlik olmak bu kadar da zor değilmiş. Türkün, kürdün, alevinin, dadaşın, çerkezin, sağın, solun nasıl birleşebileceğini birleşince de nasıl bir güç doğacağını göstermiş olduk. Keşke Türkiye tarihine kara bir leke olarak kazınacak olan bu günü yaşamadan bunu gösterebilme fırsatımız olsaydı. Hayat bizler için kaldığı yerden aynı hızla devam ediyor. Ama hayatları acılar bezenmiş insanları düşünmeden de edemiyorum.Kısacası üzgünüm çok üzgünüm...
Bu darbe girişiminde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet yakınlarına da sabırlar diliyorum. Allah bize bir daha böyle kötü günler yaşatmasın. Evlatlarımıza daha aydınlık bir gelecek bırakabilmek umuduyla, umut dolu yarınlar hayal ediyorum. 

Allah'a emanet olun... 
Devamını Oku »