Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

27 Haziran 2015 Cumartesi

ANNE KARARLILIĞI


 anne kararlılığı illüstrasyon ile ilgili görsel sonucu

Efenim şu an size en sevdiğim tatil akşamından sesleniyorum. Önümde hiç bitmeyecek gibi gelen koskoca iki tatil günü olması mutluluk sebebim :)) Bir başka deyişle tatil fukarası çalışan anne avuntusu da diyebiliriz buna ;)

3 hafta önce benim ufaklığı sütten kestim. Artık darallar gelmişti kendime hiç vakit ayıramaz olmuştum. Ne uyurken rahat vardı ne otururken. Vakti gelmişti hatta geçiyordu bile. Onur oldukça zorlandı. 1 hafta kadar sürekli istedi aklına geldikçe bana vuruyor, agresifleşiyordu. Eziyetin bini bin para oldu. Benim esas gözümü korkutan uyutma sorunuydu korktuğum da başıma geldi zaten. Gece 1,5 oluyordu bizimki hala uyumakta direniyordu. En son çare elimize örtüyü alıp beyefendiyi sallamak oluyordu zaten bu da küçük beyin isteği üzerine kendi kendine keşfettiği bi teknik oldu. Onun için son derece keyifli olan bu durum bizim için işkence olmuştu. Ellerimiz sallamaktan şişiyor, yatağına bırakınca anında uyanıyordu. Hem sallanıyor hem de "anne dan dan" diyor. "Dan dan" ne peki? Dandini dandini dastananın Onurcası :)) 

Yine bir gece saat 3 oldu hala uyumakta sıkıntı çıkarıyor. Üşütmüş biraz burnu falan da tıkanıktı. Zaten uyuyamıyordu üstüne bir de hastalık gelince çifte işkence oldu. O gün yeni birşey keşfettik çocuklarımıza karşı eşimin ve benim sabrı sonsuz...Yahu bu kadar zor olmamalı anne-babalık diye düşünüyorum nerde hata yapıyorum diye kendimi sorguluyorum işkencenin ortasında. Bu bir geçiş dönemi diye sabır çekerken. Yarın ben ne yapacağımı biliyorum dedim.  Tabi biz ertesi gün pert şekilde 3 saat uykuyla işe gittik ramazan olması da cabası...

Ertesi gün akşam saat 11 oldu. Eşime sen kaybol dedim. İkimizi birden görünce şımarıyor çünkü. Hadi bakalım artık uykumuz geldi deyip televizyonu kapattım. Ağlamaya başladı hemen tepinmeler yok ışığı açacakmışım oturacakmış. Hayır Onur dedim. Benim çok uykum geldi. Baba da yok işe gitmiş. Bak ışıklarda söndü. Kediler uyuduuu, köpekler uyuduuu o bir yandan soruyor mee? Evet meeeler de uyudu. Tayo? (Çizgi film kahramanı otobüs Tayo) Tayo da uyuduu. Onur'un da uykusu gelmiş annesinin de... Çok kararlıyım ama bu kararlılığımı ona hissettiriyorum. İlk önce yatağa gelmedi ben yatıyorum o inadından yanımda ayakta duruyor. Gözümü kapattım baktım o da ayakta gidiyor. Hooop diye hemen yanıma aldım. Vee o gece ilk kez yan yana uyuduk. Gece yarısı uyandığında ağlayınca eşim gel gezdireyim oğlum dedi. Ben hemen şiişşt yok babası kediler uyuyor meeler de derken o yeniden uykuya geçti. 

Sonraki günler ne mi oldu? Her geçen gün bir önceki günden daha itirazsız ve daha rahat uyumaya gittik. Hatta artık uykusu geliyor ve kendisi elimi tutup nennen diyor. 

Bu yaşlarda çocuğu olan anneler beni çok iyi anlayacaktır. Çocuk eğitimde kararlılık şart! Her zaman söylediğim bir söz vardır. "Çocuk beni değil ben onu eğiteceğim"

Çok mühim bir sorunu ortadan kaldırmanın mutluluğu içerisindeyim.
Darısı bebelerini uyutma sorunu yaşayan tüm annelerin başına...
Sevgilerimle tatlı rüyalarda buluşalım :))
Devamını Oku »

23 Haziran 2015 Salı

ŞEKER PORTAKALI

Ortaokul lise yıllarımda okuduğum kitapları hiç hatırlamıyorum. Hafızam reset atmış bazı geçmiş kayıtlara... Şeker Portakalı çok eski bir çocuk kitabı ismi hiç yabancı gelmedi ilk başta kitabın kahramanı Zeze de yabancı gelmedi. Okudum mu okumadım mı derken kafamdaki deli soruları bir kenara bırakıp alıp okuyayayım şuracığa not alayım dedim. Her neyse artık okudum iyi biliyorum ve unutmayacağım sevgili bloğumun sayesinde birikecek kayıtlarım inşallah başına bir kaza bela gelmezse (Allah korusun bloğum bloğum aman sana bişey olmasın.) Ahana da sonunda bloğuyla da konuşmaya başladı tamam yedi bu kafayı diye düşünenler olabilir. Lütfen alıcılarınızın ayarı ile oynamayınız azıcık sevgi yumağı olalım bloğumla dedik :))

Aslında çocuk kitabı okumuyordum sağolsun 2balıkFiliz ve Elif instagramdan paylaştıkları çocuk kitapları ve yorumları sayesinde beni de özendirdiler. İyi ki özendirdiler ruhuma iyi geldi. Çocuk kitabı okumak oğlumla aramızdaki diyaloğu bile etkiledi. Ona karşı daha anlayışlı ve ılımlı davranışlar sergilemem de Zeze'nin etkisi büyük bence. Sabır çıtamı biraz daha yükselttim sanırım ;)

Portakal Şekeri 5 yaşındaki Zeze'nin gözünden onun dünyasının anlatıldığı bir çocuk kitabı. Konusunun öyle uzun uzadıya anlatılacak bir yanı yok. Ama çocukların penceresinden onların dünyasına alıveriyor bizi. Onunla oyun oynuyor, onunla üzülüyor, onunla seviniyoruz. Türlü türlü yaramazlıklarının sonucunda yaşadıkları anlatılıyor kitapta.
Ah Zeze ahhh küçük olmak, çocuk olmak ne zor iş...
İçinizdeki çocuğu öldürmeden musmutlu, bol kitaplı, güzel günleriniz olsun...
Sevgiler... 


Devamını Oku »

19 Haziran 2015 Cuma

GÜZELDİR BURALARDA RAMAZAN HAVASI

hoşgeldin ramazan ile ilgili görsel sonucu

Çocukluğumdan beri severim ramazanları ayrı bir maneviyatı vardır. Davul sesiyle başlardı sahurlarımız. Dumbudu dak dak dak dumbudu dak dak sesi arkasından güzel bir mani. Işıkları yanan evlerin bulunduğu sokaklardan başka sokağa yönelirdi davulcu. Diğer evleri de zamanında uyandırma kaygısıyla. Şepit ekmek (yufka) arası yumurtayla çay, ya da şepit ekmekten yapılan tereyağlı ekmek övmesi sahur sofralarında vazgeçilmezimdi. Uykulu gözlerle yapılan sahur ezan sesiyle son bulurdu. Bayanlar sabahın erken saatinde mukabeleye gidip, o maneviyatı bir kademe daha taçlandırırlar. Sıcak geçen günlerde kimsecikler çıkarmazdı kafasını evlerinden. Bahçeli evlerin kapı önleri şakır şakır sulanır susuzluğa inat. İkindiden sonra yemek hazırlama telaşesi başlar.

Nerdeyse ramazanın her günü bir konuk olur sofralarda. Paylaşım ayıydı ramazan. Olmayanın olana verdiği, tokun açın halinden anladığı öyle mübarek bir aydı. Ağır misafir sofrası hazırlanır sevgiyle, hürmetle, maneviyatla... Bu sofrada neler olurdu neler... Etli bamya çorbası, yoğurt çorbası, pilav üstü et ya da bol etli bir yemek (patlıcan kebabı gibi), yaprak sarması (zaten sofraların vazgeçilmezi), mis gibi tereyağlı kıymalı su böreği (odun ateşinde pişeni daha makbul), sulu köfte (topalak derler bizim buralarda) tarzında sulu bir yemek çeşidi daha, iki çeşit salata, soğuk kompostolar (olmazsa olmazıdır ramazan sofralarının), ev yapımı taş gibi koyun yoğurdu, son olarak da sütlaç ve kat kat açılan el emeği tereyağlı nefis bir baklava. Büyük büyük yer sofraları kurulur. Sofralar hep kalabalık olduğundan biri erkeklere biri bayanlara kurulur bazen çocuklara da ayrı sofra açılır. Öyle boldur ki o sofralarda bereket dolar taşar. Ezana 5 dakika kala herkes sofrada yerini alır. Birisi ezanı dinlemeye balkona çıkar. Minarenin ışıkları yanar önce sonra bir ezan sesi ardından top atılır. Müjdeleyici gibi koşar o kişi "okunuyoorr okunuyoooor " diye bağırarak girer içeri. Hiçbir zaman bu kadar coşkuyla beklenmezdi ezanlar... Ardından hurmayla, duayla açılır oruçlar...

Kaşık sesleri birbirine karışır. Sabır ile yoğurulan açlık, yerini tokluğa bırakırken muhabbetler başlar. "Elhamdülillah" diyerek bütün eller açılır sofra duası yapılır...Coşkuyla kurulan sofralar yardımlaşmayla neşeyle toplanır. Kolları katlanır gömleklerin, paçalar hazırlanır abdeste. Şükür zamanıdır artık, yaradanla buluşma, huzuruna varma zamanıdır vakit. Sıra sıra seccadeler serilir. Herkes yerini alır, huzura durulur...

Mutfakta şangır şungur bulaşık seslerini, içeriden çay istiyorlar sesi bozar. Hazırdır çay zaten servis başlar. Muhabbet koyulur. Teravih zamanı gelince herkes camiye gider. İşte böyle son bulurdu ramazan akşamları...

Allah sağlık versin. Sevdiklerinizle kurulmuş huzurlu sofralarınızı eksik etmesin...
HAYIRLI RAMAZANLAR....

Devamını Oku »

17 Haziran 2015 Çarşamba

1. SINIF MACERAMIZ

ilkokul ile ilgili görsel sonucu
Okulların kapanmasıyla birlikte 1. sınıf maceramız son bulmuş oldu. Peki nasıl bir yıl geçirdik? Bütün aileler için çok büyük önem arz eden oldukça zor olduğu iddia edilen 1. sınıf bizim için nasıl geçti? Anasıfından  sonra ilkokula adaptasyon döneminde neler yaşadık? Bu yazımda biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. 
Tüm gün çalışan bir annenin çocuğu olması ve çok istikrarlı bakıcılara rastlayamamamız nedeniyle büyük oğlum 3,5 yaşında kreşe başlamıştı. Bulunduğumuz ilçe şartlarında malesef ki özel kreş gibi bir kurum yoktu. Devlet okullarının da saatleri bize uygun değildi. Oğlumun şansından kız meslek lisesinin uygulama anasınıfı tüm gün eğitim veriyordu. Yine onun şansından kendisini çok iyi yetiştirmiş muhteşem donanımlı Şengül öğretmenimize denk geldik. 2 yıl boyunca öğretmenimizin her türlü katkısı çok fazla oldu bize. Sonraki yıl onun tayini çıktı ve ben de Görkem'e değişiklik olsun artık anasınıfında öğrendiklerinden farklı yeni birşeyler öğrensin diye, dini eğitim veren bir kreşe gönderdim. Dini eğitim veren kreş deyince lütfen aklınıza öyle katı kuralları olan yobaz bir eğitim veren kurum aklınıza gelmesin. Orada olmaktan çok  mutluydu Görkem. Bir gün bile ben okula gitmeyeceğim demedi. Hem eğlendi, hem de Kuran-ı Kerim'in yanında bütün namaz surelerini öğrenmişti. Mühim olan zaten çocuklarımın mutlu olması, istemediği bir yere göndermek zorbalıktan başka birşey değil. 
Veee bir çok velinin korkulu rüyası haline gelen 1. sınıfa sıra gelmişti. Okullar açılmadan 2-3 ay önce öğretmen araştırmasına girdik. Herkes çocuğunu iyi tanır ve onun karakterine uygun bir öğretmen olsun ister. Küçük yerde yaşamanın bir avantajı da herkes birbirini bilir, tanır. Sağolsun müdür yardımcısı bu konuda çok yardımcı oldu. "A. öğretmenine verirseniz çok iyidir ama biraz yumuşak huyludur. Derslerden daha çok sosyal aktivitelere önem verir. Çocuğunuzu sıkmaz. E. öğretmenine verirseniz otoriterdir. Öğrencilerini kişilik yönünden de eğitir. Başarı ortalaması en yüksek öğretmendir" dedi. Ve biz Erhan öğretmeni seçtik. Otoriter olmasını istemem de benim çocuğumla ilgili, otorite boşluğu olan bir öğretmenimizin olması, Görkem'in okul kurallarını takmamasına ve derslerine önem vermemesine neden olacaktı. Anasınıfından ilkokula geçiş aşaması beni çok tedirgin etti. Tenefüse çıktığında ilgilenecek kimse yoktu. Gelişini gidişini anasıfındaki gibi kontrol eden yok. Çocuk gelmese niye gelmedi diye arayan yok. Tenefüste kimlerle takılıyor. Kantinden ne alıyor, ne yiyor belli değil. Bunlarla ilgili ilk zamanlar hayli rahatsız oldum. Onun adaptasyonunun yanında benimki de pek kolay olmadı açıkçası :))
Ama çok yerinde bir seçim yapmışım. İlk veli toplantımızda Erhan bey "sizin çocuklarınıza kendi çocuğuma verdiğim eğitimden eksik eğitim verirsem Allah bana hesabını sorsun" demişti. Etkilenilmeyecek bir söz değildi. Gerçekten de arkasında durdu sözünün çocukları çok daraltmadan herkesten önce okumaya başladılar. Öyle sayfalarca ödev verip bunaltmadı. Toplama, çıkarma çarpmayı öğrendiler. Hayat bilgisinde tahmin etmediğim konuları yani 1.sınıf için ağır bulduğum toplumsal konuları işlediler. Çocukların her hareketinden haberi vardı. Bazen çok para harcıyor Görkem diyordu. Gerek okul kurallarını öğretme de gerekse sosyal çevreye uyumunu sağlamada sürekli öğretmenimizle iletişim içerisinde olduk. Sağolsun çok desteği oldu. İnşallah seneye bir aksilik çıkmaz ve aynı öğretmenle okul hayatımıza devam ederiz. 
İlk karnemizi aldık. Nottan daha önem verdiğim değerler var. Öğretmenimiz de zaman ayırmış ve karnemize anlamlı bir not yazmış. Belki çocuğu olmayan arkadaşlar ee ne var bunda nesi anlamlı diye düşünebilir. İşte gelin siz o karneye bir de anne gözüyle bakın. Çok duygulandım okuduğumda küçük adamım benim, canım oğlum hayatın boyunca yolun açık ve aydınlık olsun. Hayat sana hep iyi yüzünü göstersin. Bu da burdan sana hatıra kalsın...

Devamını Oku »

12 Haziran 2015 Cuma

STARBUCKS HAYATIMI NASIL KURTARDI?

Kitaplarım kargo engeline takılınca kitapsız kaldım. Yani aslında okuyacak bir kaç kitap vardı da severek isteyerek aldığım kitaplar değildi. Baktım kitaplığıma yıllar önce internetten çocuklar için birşeyler aldığım yayınevinden hediye gelen bir kitap var. Evirdim çevirdim arkasını okudum hımm fena değil. Kitaplarım gelinceye kadar bununla avunabilirim diye düşünüp aldım kitabı elime başladım okumaya. Ama beğenerek kendi hür irademle almadığımdan olsa gerek kitabın çok akıcı olmamasını da eklersek elimde bildiğin süründü kitap. İncecik bir kitap nerdeyse 20 gündür elimdeydi. Tabi türlü türlü engeller de çıktı. Gecem gündüzüm birbirine karışık vaziyette benim ufaklık sayesinde. Uyku düzenim karmakarışık. Ne zaman kitabı elime alsam uykum geliyordu. Ayhh neyse dün göz kapaklarım kapanmak için inat etse de bende kitabı bitirmek için azmettim. Şükürler olsun bitti.

Michael Gates Gill'in kendi ağzından hayatını anlattığı bir kitap. Gill, New York'ta bir reklam ajansında yaratıcı yönetici olarak çalışıyor. 25 yıl çalıştıktan sonra oradan kovuluyor. Tesadüfler sonucunda yeni dostlukların doğduğu ve yaşam derslerinin alındığı, dünyanın en ilgi çeken kurumlarından birinde, perde arkasında rol almaya başlıyor. Ve o kurumda yaşadıklarını, hayata yeniden bağlanışını, yaşadığı tüm olumsuzluklara ve hastalığına rağmen yaşam savaşını nasıl sürdürdüğünü anlatıyor. 
Daha akıcı ve ilginç konulu kitaplarla karşılaşmak umuduyla, musmutlu bir hafta sonu geçirmeniz ve bol bol dinlenmeniz dileğimle sevgiler...
Devamını Oku »

11 Haziran 2015 Perşembe

BAKICI DERDİ BENİ GERDİ


çocuk illüstrasyon ile ilgili görsel sonucu
Sabah sabah o kadar karışık ki duygularım. Moralim bozuk keyfim yok çok şükür sağlığım yerinde. Aslında daha önce de yazmıştım bakıcılar ile ilgili bir yazı. Sonra içime sinmedi silmiştim. Evet malesef ki çalışan annelerin en büyük sorunu bakıcı problemi. Ben bu konuda o kadar şansızım ki uzun süreli bir bakıcım olmadı hiç. Şimdiye kadar en fazla çalışan 1,5 yıl kadar çalıştı. Bi kısmetsizliğim var ya hadi hayırlara gelsin. O kadar zor ki bakıcı değiştirmek. Off off yaa yine başa dönmek yoruyor beni. 

Geçen sene mayıs ayında doğum izni dönüşü bi bakıcı bulmuştuk. 8 ay kadar o devam etti. Sonra eşi bizim çalışma saatlerimizi fazla buldu. Bıraktı kadın. Neyse mart ayında yoğun bir bakıcı arama çalışmaları sonucu birisini bulduk. 1 hafta çocukla kadın alışsın diye evdeydim. Bırak alışmayı benim oğlan kadına çorabını bile giydirtmedi. Elektrik meselesi önemli. Hiç mi hiç elektrik almadı kadından. Hal böyle olunca kadın benim içime sinmedi. Çocuğun alışmadığı sevmediği birisiyle onu bırakmak olmayacaktı. Şimdiki bakıcımızla karşılaştık tesadüfler sonucunda hemen başladı. Daha ilk günden benim oğlan bezini bile değiştirtti. Bakıcımız da sıcak kanlı olduğundan hemen alıştı benim ufaklık. 

Her güzel şeyin bir sonu varmış. Daha 3 ay olmuştu başlayalı dün eşinin tayini çıktı. Hayır o değil sürekli bakıcı arıyormuşum gibi bir izlenim oldu çevremdeki insanlara karşı. Sanki ben geçimsizmişim ya de benden kaynaklı bırakıyor gibi bişey anlaşılacak yakında. Yahu insanlar tanıyorum 4-5 yıl aynı bakıcılarıyla devam ediyorlar. Hatta yetmiyor bi de ikinci çocuğa bakıyorlar. Nasıl iş yaa. Nasıl bi şanssızlık. 

Öyle meşakkatli bir iş ki bakıcı aramak, bulmak, çocuğu alıştırmak. Ben evimde bakılsın istiyorum. Çocuğun kendi düzeni bozulmadan evinden ayrılmadan bakılsın istiyorum. Evin kuralları, çocukların neyi sevip sevmediği, huyu suyu derken damak zevkimize göre yemek pişirmesi için alıştırıyorum. Çocuklar bu konuda çok seçici çünkü. Genel bakım kuralları. Evin düzeni derken baya bi zaman alıyor bakıcıların ortama alışması, çocuğu tanıması. Çok zor işler çocuk açısından daha da zor alışma sürecinde bir hafta ben kalıyorum bir hafta da babannemizi çağırıyoruz. 

Ufaklığı bu hafta sütten kesiyordum ruhsal durumu yeteri kadar asabiyken üstüne bir de bakıcı değiştirme olayı eklenince muhteşem oldu. Şimdi önümüz ramazan bu dönemde bulmak zor olacaktır diye düşünüyorum. Kadın 2 hafta daha idare edeyim dedi. İnşallah bir aksilik çıkmaz. Çok az iznim var zaten maksimum 3 hafta da ben idare edebilirim. Hala bulamazsak hiç bir alternartifimiz yok nasıl yaparım bilmiyorum. Dört bir yana haber saldık hayırlısıyla bulunur elbet diye bir yandan olumlu düşünürken diğer yandan da karaları bağlamadan edemiyorum. Böyle dönemlerde kendimi çok yalnız hissediyorum yine yine ve yine annemi çok özlüyorum onu çok arıyorum eksikliği çok büyük. Onun yokluğu 18 yıldır kabuk bağlamayan bir yara bu durumlarda daha çok kanamaya başlıyor o yara :( 
Anlayacağınız dokunsalar ağlayacak çocuk gibiyim aa dostlar :(











Devamını Oku »

8 Haziran 2015 Pazartesi

ISPANAKLI KOL BÖREĞİ

kol böreği ile ilgili görsel sonucu
(Açlıktan kesilmiş halinin fotoğrafını çekmeyi unutmuşum. 
Bu fotoğraf bana ait değildir.)

Hamuru İçin Malzemeler : 
1 su bardağı süt
1 çay bardağı sıvı yağ
2 yumurta (birisinin sarısı üzerine sürülecek)
1 çorba kaşığı şeker
1 çay kaşığı tuz 
2 tatlı kaşığı kuru maya
Aldığı kadar un yaklaşık 3,5 su bardağı

İç Harcı İçin Malzemeler :
500gr. ıspanak (Çiğ olarak kullandım)
1 orta boy soğan (Soğanı yağda biraz kavurdum)
Yarım çay bardağı sıvı yağ
Göz kararı tuz
3-4 yemek kaşığı tereyağı (Yufkalar için)
İlk önce unu, ılık sütü, şekeri ve mayayı (suda bi 10dk. bekletmenizi tavsiye ederim) yoğuruyoruz. Sonra diğer malzemeleri ekleyip yoğurma işlemine devam ediyoruz. Elimize yapışmayacak kıvamda bir hamur elde ettiğimiz zaman üzerini kapatıp, ılık bir ortamda yarım saat kadar mayalanması için bekletiyoruz. 
Fotoğrafları Görkem çekti hain evlat en kötü açtığım yamuk yumuk yufkayı çekmiş :) 
Her bezeyi tek tek büyütüp incecik oluncaya kadar açıyoruz. Erittiğimiz tereyağını açtığımız yufkanın her yerine sürüyoruz. Yağ açısından elinizi korkak alıştırmayın yağı belli bile olmuyor hamuru emiyor. Hamuru ortadan ikiye bölüp, iç harcımı koyuyoruz.
                                                  
Harcı bol olsun demeyin yufka hayli ince olduğundan patlar. İncecik bir rulo elde edip, sonrasında içe doğru kıvrım şeklinde katlıyoruz. 
Bu şekilde tepsiye hepsini dizinceye kadar azıcık da tepsi de mayalanıyor. Kocaman pofuduk pofuduk oluyorlar. İçi lif lif ayrılıyor. Üzerine sütle seyreltiğim yumurta sarılı karışımı sürüyorum.(Yumurtayı direk uygulayınca bana çok yumurta kokusu geliyor. Böyle yapınca hem yumurta kokmuyor hem de nar gibi kızarmasını sağlıyorum. Arzuya göre susam serpebilirsiniz.  
 160 derecelik önceden ısınmış fırında yaklaşık 20 dakika kadar pişirip şekildeki muhteşem leziz böreği elde ediyoruz. 

Efenim sağlıklı günlerde yapınız ve yiyiniz. 
Löp löp et pıt pıt yağ olsun :))
Yarasın... 











Devamını Oku »

5 Haziran 2015 Cuma

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ - 2 -

küçük kız çocuklarının fotoğrafı ile ilgili görsel sonucu
Bizim genç kızın abla ve abisi yetişmiş evlenme çağına gelmiş. Sevdikleri insanlarla evlenip mutlu bir yuva kurmuşlar. Her ikisinin de hemen hemen aynı yaşlarda çocukları olmuş. Küçük kız da lise çağlarında genç bir kız olmuş artık. Yiğenlerini canını verecek kadar çok severmiş. Onlara oyunlar kurar, ablasınn başını ağrıtmasın onu biraz rahat bıraksınlar diye onları oyalarmış. Ablası her başı sıkıştığında kardeşini çağırırmış. Pazara gidecem yiğenine bi göz kulak oluver kardeşim. Temizlik yapıcam çocuklara bakıver kardeşim. Gel kardeşim git kardeşim. 

Genç kız abisiyle cinsiyet farkında dolayı biraz daha mesafeliymiş. Ablası onun için öyle kıymetliymiş ki bir dediğini iki etmezmiş. Ablasının kocası geceleri hep geç gelirmiş. Artık ilişkileri yıpranmış sevgileri azalmış. Evlerinde huzur kalmamış. Eniştesi sürekli alkol alıyor ablasını dövüyormuş. İçi parçalanıyormuş genç kızın ama elinden de hiç birşey gelmiyormuş. Ablasını yüzü gözü mor görmek onu kahrediyormuş. Abileri durumun farkındaymış ama olaya hiç müdahale etmiyormuş. Kardeşinin dayak yemesini görmezden gelmiş. Belki de gerçekten görmemişti. Araları eskisi kadar sıcak değilmiş. Derdini erkek kardeşine anlatamaz olmuş. Bu olaylar karşısında annelerinin elinden hiç birşey gelmiyor, sadece çaresizlik içerisinde evladının yuvası bozulmasın diye dua ediyormuş.

Bir gün anneleri amansız bir hastalığa yakalanmış. Çaresi olmayan bu hastalık annelerini günden güne tüketmiş. Yenik düşmüş kadıncağız yaşam mücadelesini kaybetmiş. Genç kız henüz lise çağındaymış annesini kaybettiğinde. Annelerinin ölümü üç kardeşi de yıkmış perişan etmiş. Artık hiç birşey eskisi gibi olmayacakmış. Üçünün de büyük desteğiymiş anneleri dağ gibi arkalarında durur dar günlerinde imdatlarına koşarmış. Tutunacak dalları kalmayan kardeşler birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmışlar.

Aradan 2-3 ay kadar zaman geçmiş babaları yalnız yapamayacağını ve evlenmek istediğini söylemiş. Hem bu karardan hem de annelerinin ölümünden en çok etkilenen genç kız olmuş. Annelerinin dost bildiği insanlar eş arayışına çıkmışlar babaları için. Adamı evlendirmek için sıkı bir arayış içine giren akrabaları çok geçmeden hayırlı bir kısmet bulmuşlar. Uzak bir köyde bütün kardeşleri evlenmiş bir tek eşi benzeri bulunmayan türünün son örneği 40 yaşlarında bir kız bulmuşlar. Tabi adam varlıklı kim duysa evlenmek istiyor. 40'lı yaşlardaki kız alelacele bohçasını toplayıp, köyünden ayrılıyor. Evlenme hazırlıkları başlıyor. Bir yandan nikah günü alınıyor diğer yandan kolunun yarısını kaplayacak kadar bilezikler. Altınlar koluna girdikçe kızın gözünde yıldızlar parlıyor. Bunca yıldır köyden bir tane bile isteyeni çıkmayan kız kendisini değerli görmeye başlıyor. Adam çocuklarıyla tanıştırıyor müstakbel eşini. Ne yapsınlar çocuklar içlerinde yaraları taze, annelerinin toprakları henüz kurumamış çaresiz kabul ediyorlar bu evliliği.
Allah'tan öyle düğün dernek kurulmamış. Sade bir nikah töreniyle evlenmişler. Genç kız yaşadığı kederi kelimelere dökemiyormuş. Yaşadıklarına inanamıyormuş. Babasının nikahına gitmiş daha kötüsü ne olabilirdi diye düşünüyormuş aklından. Çok sevdiği biricik babasının ağzından çıkacak evet sözcüğünü duymadan inanmıyormuş bu evliliği sanki bir kabustaymış gibi hissediyormuş. Ve işte o an bir yastıkta yaşlanmaya EVET diyordu babası. Sözcüklerin anlamını yitirdiği bu kapkaranlık gün bitsin istiyormuş. Oysa onun için hayat mücadelesi yeni başlıyormuş...

DEVAMI GELECEK...
Devamını Oku »

3 Haziran 2015 Çarşamba

"BEN KÜÇÜKKEN" MİMİ (DEEPTONE'DAN)

mim ile ilgili görsel sonucu
Sevgili deeptone "ben küçükken" konulu mimde mimlemiş beni. 
Sağolsun unutmamış beni de... İlk mimim olacak :) Hadi bismillah başlayalım bakalım.

Efenim ben küçükken, çok şımarık bir çocuktum, bir dediği iki edilmeyen bayan kapristim. Evin prensesi rolündeydim. Mahalledeki arkadaşlarla oynarken hep ben lider konumundaydım. Oyun kurallarını ben belirlerdim. Tüm oyunları ben kurardım. Ayyy anlatırken bile kendimden sıkıldım ne bencil bir çocukmuşum ben küçükken :))
Bahçemizdeki çeşit çeşit meyve ağaçlarından topladıklarımızı yerdik oyun aralarında. Ne tatlı giderdi ama :)) Akşam ezanı okununca evlere dağılırdık. Bazı tatil günleri yatsı ezanına kadar uzardı dışarıda oynamalarımız. Doyamazdık sokaklarda oynamaya. Ben küçükken tıkılmazdık apartmanlara, bahçesinde rengarenk çiçeklerin olduğu kuşların cıvıldadığı evimiz vardı. Çamurdan tencere tabak yapar, yemek pişirirdik. Bahçeden mis kokulu domatesler toplar tuzlar tuzlar yerdim En çok yakan top oynardım. 5 taş oynamaya bayılırdım zaten. 100 taş toplardık arkadaşlarla bazen onunla da ayrı bir oyunumuz vardı. Sos çizerdik kapı önlerindeki taşlara. Yollara tebeşirle sek sek kutucukları çizerdik. Kuzenlerimle kış akşamlarında isim şehir oynardık. Hımbıl oynardık ne eğlenirdik. Kinder suprise yumurtaları o zamanlarda yeni çıkmıştı sanırım. Ablamla abim benden kaçmak için bi yerlere giderken bak sana süpriz yumurta alacaz derlerdi. O zaman gidiş serbestti :) Ne orjinal şeyler çıkardı içinden bayılırdım.
Çok yemek seçerdim. Annem ne pişireceğini şaşırırdı. (bugünlerde benim içinde bulunduğum durum gibi) Tam olarak ne yiyip ne yemediğimi net hatırlamıyorum ama özellikle et konusunda daha da seçiciydim koyun eti koktuğu için dana eti tercih ederdim. Asla yağlı et yediremezdi kimse bana. Çok abur cubur yerdim. 
Ben küçükken annem vardı saçlarımı okşayan, babam vardı sımsıkı sarılan. (Allah ikisine de rahmet eylesin) Bu mim çok hüzünlendirdi beni. Neyse daha fazla duygusala bağlamadan bende mimleyeyim mimlenmeyen arkadaşlarımdan.

Sevgili arkadaşım flzpink mimledim seni :))
Ve diğer yeni tanıdığım arkadaşlarımdan; elif sarı2balik sizleri de mimleyeyim. Bakalım sizler küçükken nasılmışsınız?
Sevgiler...
Devamını Oku »

1 Haziran 2015 Pazartesi

YİNE YORUCU BİR HAFTA SONUNDAN

yorucu ev hanımlığı ile ilgili görsel sonucu

Yorucu bir hafta sonundan kalma savaşçı ve pert bir annenin kaleminden....
Her cumartesi bir planım olur muhakkak ya misafir gelir ya ben misafirliğe giderim ya alışverişe gideriz ya çocuklar için bir şeyler yaparız falan. Bu hafta hava muhalefeti nedeniyle plan yapamadım zaten benim ufaklıkta biraz rahatsız olunca evde geçirelim hafta sonunu o biraz toparlansın istedim. Abimlerle ablamı akşam yemeğine çağırdım. Ama yemek olup da öyle çok ağır bişeyler değildi yaptığım. Bir önceki hafta Amerika'dan yatılı misafirlerim vardı. Onlar için el açması kol böreği yapmıştım. Bir ölçü fazla yapıp dolaba atmıştım. Onu çıkardım taptaze oluyor bi de ısıtınca. Mercimek çorbası, çupra, iki çeşit salata, ıspanaklı kol böreği (tarifi bir postta gelecek), irmik helvası, sütlaç yaptım. Onur hasta olunca daha da bi huysuzdu. Paçama yapışmalar mızmızlanmalar derken neyse akşamı ettik. Güzelce yemeğimizi yedik sohbetler ettik. Hatta yıkıldık gülmekten. Yiğenlerim ablam, abim ve ben 3 kuşağın çatışması, buluşması, ortak noktaları. Akıllı telefonların programları sayesinde baya bi güldük. O değilde eskiden bişey çıkınca ya da teknoloji alanında bişey olsun mutlaka benim haberim olurdu. Demekki ben de yaşlanıyorum artık. Yiğenlerimin kullandıkları programları daha önce hiç duymamam şaşırttı beni. Yaa dedim demekki gençlik böyle birşeydi...  
Pazar günü zaten her hafta temizlikçi geliyor. Yarım günde ne var ne yok temizliyor sağolsun. Anlamadığım nokta her hafta aynısı oluyor. Yahu evi başkası temizliyor ama benim işim hiç bitmiyor. Kirli çamaşırlarda bin bereket var maşallah. Sepeti hiç boş görmedim şimdiye kadar. Her pazar aynı sendromlardayım temizlikçi geliyor ben evin dağınıklığını topluyorum. Bir yandan çamaşır seriyorum bir yandan atıyorum. Ve sürekli hareket halindeyim temizlikçi gidince de kabus gibi bir ütü beni bekliyor. Hele bu hafta perdeyi yıkadım kaput gibi kalın bir kumaş kaç metreydi hatırlayamıycam (o kadar uzundu yani) :)) Hava kötü olduğu için kurutması bir dert ütülemesi daha da ayrı bir dertti. O kadar çok yoruldum ki gece saat 12'ye kadar ütü yaptım geçen hafta sonu misafir olduğundan o haftanın ütüleriyle birlikte hala bir daah ki haftaya devreden ütüyle olayı bitirdim. Eksik olmasın ufaklık yatmadan önce uyku sıkıştırınca ayrı bir bunalımlarda. Gece saat yarım olmuş gel yatak odasına gidelim diyorum yok efendim oturma odasında tv seyredip kucağımda uyukluyacakmış. Öyle olunca gece 1'lere kadar ayaktayım. Işıkları söndürüp nasıl yattığımı hatırlamıyorum bile
Kaçınılmaz hazin son bugün her yerim ağrıyor. Topuk dikenim çıldırdı. Çok uykuuummm vaaarrr. Kendimi yorgun, bitkin, çökmüş hissediyorum. Ara arada göz kapaklarım kapanıyor. Varsa cümle düşüklükleri idare edin artık sevgili takipçilerim ;-) 
Bende durumlar böyle işte. Çocuklu çalışan bayanlar huu size sesleniyorum sizde hafta sonları nasıl geçiyor? (Kendine kaderdaş arayan anne profili)
Devamını Oku »