Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

27 Ocak 2016 Çarşamba

Kardeşler Arası Yaş Farkı - Herşeye Engel!


çocuklarda kardeşlik ile ilgili görsel sonucu
Kardeşler arasındaki yaş farkı sürekli yazılıp çizilen konular arasındadır. Efenim kardeşler arasındaki minimum/maksimum yaş aralığı kaç olmalıdır? İdeal yaş farkı nedir? gibi sorulara internette bir çok blog ve sitede rastlayabilirsiniz. İdeal yaş farkı herkese göre değişir bence. Benim kendi hayatımda yaşadığım ve şu yaşın sahibi olmuş bir kişi olarak hala da zaman zaman (aslında yeri geldiğinde her zaman) hayıflandığım bir konudur. 

Biz üç kardeşiz abimle ablam arasında 1 yaş, benimle  arasında 15 yaş fark var. Çocukluk yıllarımda anne babama çok kızardım. Neden benim de genç bir annem-babam yok neden yaşlısınız diye. Neden beni geç doğurdun diye az kafasını ağrıtmadım rahmetli annemin... Çocuk aklı işte. Oysa kadıncağız beni doğurduğundan 33 yaşındaymış. Yaşlı mı? hayır değil... Bende küçük oğlumu 33 yaşımda doğurdum :)) 

Benim esas takıldığım abimle ve ablamla aramızdaki yaş farkı demiyorum bakın yaş uçurumu. Kardeşler arasındaki yaş farkı çok olunca ne oluyor biliyor musunuz? Neler olmuyor ki... Domino taşı gibi herşeyi etkiliyor....

Küçükken beraber oynayacağın, vakit geçireceğin hatta kavga edeceğin, kıskanacağın bir kardeşin olmuyor. Tek çocuk gibi büyüyorsun dediğim dedik çaldığım düdük. Dışarıdan belki güzel görünüyor ama hep içinde bir boşluk ve ihtiyaç duyuluyor yaşıt bir kardeşe. 

Hadi çocukken birlikte oynamayı geçtik. Hayatının her safhasında yaşıt bir kardeşin olmamasının olumsuzluklarını yaşıyorsun. Şöyle ki benim çocuklarım oldu tabi yiğemlerim de var. En büyük yiğenim 26 en küçük yiğenim 16 yaşında. Peki benim tıfıllar kaç yaşında 8 ve 3... İşte kardeşler arasındaki fazla yaş farkı nesiller boyu devam ediyor. Sonraki nesilleri de etkiliyor. 

Ne zaman abimlerle toplansak. Benimkilerin canı sıkılıyor. Tepinmek oynamak istiyorlar. Ama yaşıtları yok. Nasıl ben küçükken kardeşlerimle oynayamadıysam onlarda kuzenleriyle oynayamıyorlar. Dayıyla oynamak istiyorlar dayıdan geçmiş, teyzenin yanına gidiyorlar teyze de enerji bitmiş... Dede anneanne göçeli çok olmuş zaten. Anlayacağınız herkes ununu elemiş eleğini asmış... Olan benim çocukluğuma ve çocuklarıma oldu :(

Bu öyle büyük bir ihtiyaç ki gerek sosyal medyadan olsun gerekse kendi arkadaş çevremde olsun. Arkadaşlarımın fotoğraflarını görüyorum. Bütün kardeşler bir arada ve hepsinin kucaklarındaki çocuklar ortalama aynı yaştalar. İmrenmemek elde değil. Ama ne yapmak lazım her zaman herşeye şükretmek lazım. Buna da çok şükür bin şükür...

Şu andan itibaren içimdeki Polyanna yazıyor :)) Tek çocuk da olabilirdim. Bir kardeşe sahip olmayadabilirdim. Belki bu eksiklikleri, buruklukları yaşadım ama bana her zaman kol kanat geren bir abla ve abiye sahibim bunu da görmezden gelemem. Mutluluklarımı ve hüzünlerimi paylaşabildiğim, başım dara düştüğünde çalacak kapılarım var benim. Başımı yaslayacak omuzlarım, gecenin her saatinde arayabilecek anne-baba yerine koyduğum karındaşlarım var benim...

İyiki de varlar. Allah onlara sağlıklı hayırlı uzun ömürler versin... 

Saygı ve sevgilerimle Ülkü... 
Devamını Oku »

20 Ocak 2016 Çarşamba

Arne'nin Adası - Mathias Weinert

Kütüphane raflarında Görkem için Roald Dahl kitabı ararken kapağına hayran kaldığım Arne'nin Adası'na rastladım. Görkem'e gösterdim alalım mı ne dersin dediğimde hem çizimlerine hem de kuşe kağıt olması onu kitaba çekti. Neyse aldık kabul ettik. Eve geldik Görkem kitabı eline dahi almıyor. Hadi biraz oku diye diye 50-60 sayfa kadar okudu. Sonrasında üff anne ben bu kitabı sevmedim. Saçma geldi beğenmedim dedi. 

Şu kitabı bir de ben okuyayım dedim. Gerçekten de resimleri harika. Kapak fotoğrafı beni büyüledi. İçine aldı sanki o adaya bende gittim. Arne'nin köpeği Martha'yı nedense Kumkurdu'na çok benzettim. Başladım okumaya ama yok rahat edemedim. Kitaplıktan Kumkurdu'nu çıkarıp, resimleyenlerini karşılaştırdım.  Kristina Digman Kumkurdu'nu resimlemiş, Astrid Henn Arne'nin Adası'nı... O kadar emindimki aynı kişinin resimlediğine. Sükut-ü hayal tabi... Bende de son zamanlarda garip bişey gelişti. Şunun gibi: geçenlerde izlediğim bir çocuk sinemasındaki kızı da "Değirmenler Vadisi"'ndeki Anna'ya benzettim. Televizyondan fotoğrafını çektim kitapla karşılaştırdım. Hatta Görkem'le iddialaştım o kitabı aldı geldi bir komik hallerdeyim hayırlara gelsin... Neyse konuyu yeteri kadar dağıttım. 

Kitabın konusuna gelecek olursak. Arne ve köpeği Martha bir adada yaşıyorlar. Nereden geldiğini anlayamadığım bir buz kütlesi ile karşılaşıyorlar ve içinde bir cisim var. Buzların erimesinin ardından uzun hortumu ve kanatları olan bir yaratık çıkıyor. Arne ve köpeği Martha'nın yaratığın ne yiyip içtiği onu ne tür bir hayvan olduğuna dair fikirlerinin olmamasıyla birlikte Kuki (yaratığın adı) ile maceralar başlıyor. Bu kısımları oldukça eğlenceliydi. İlerleyen bölümlerde kuşların yumurtasını çalmak isteyen Pit ve Beule adındaki iki kötü adam ortaya çıkıyor. Arne, köpeği ve Kuki de onlar için hoş bir süpriz hazırlıyor. Bu şekilde deva ediyor işte... 

Çocuk kitaplarında en sevmediğim şey keskin çizgilerle bişeylerin belirtilmesi hatta göze sokulması mı desem yani çocukların salak yerine koyulması mı desem hee hee kötü adamlar diye vurgulanması ya da iyi yürekli bir insan mesela bu beni rahatsız ediyor. Günümüz çocukları artık bazı vurgular olmadan da çoğu şeyi daha net anlayabiliyor. Belki de bu nedenle Görkem Roald amcanın kitaplarını daha çok seviyor :)

Kitapla ilgili genel bir yorum yapacak olursam bende harika duygular bıraktı mı? Örneğin bir "Matilda" gibi ya da "Kumkurdu" gibi örnekler çoğaltılabilir. Bitirdiğimde eğer not almamış olsaydım. Şu an kitapla ilgili herşeyi unutmuş olabilirdim. Kısaca bende bir iz bıraktı mı? Hayır! Başka başka dünyalara götürdü mü? Hayır! Belki de benim beklentilerim yüksekti. Neyse bendeki durumu böyle işte. Ama siz yine de okuyun derim :) Okumaktan zarar gelmez... 

Sevgiyle ve kitaplarla kalın emi :) 
Devamını Oku »

19 Ocak 2016 Salı

NERELERDEYİM?

2016'ya nasıl bir giriş yaptım anlayamadım. Yeni yıl her alanda bereketli geldi,  İşler öyle çok arttı ki bırakın bloğu internet bile açacak vakit bulamadım. Yok ama bu kadar çalışmak insan bünyesine zararlı kanımca :) İşverenlere önemle duyurulur... Aslında işlerin yoğunluğu aralık ayının son haftasında başlamıştı ocağa devretti. Aynı zamanda üstüne bir de Onur'un hastalığı eklenince tadından yenmez hale geldi. Onur'u doktora götür, evi sürekli ara ateşi kontrol et, işlerden kafanı kaşıyacak vakit bulama, eve git yemek yap, Görkem'in ödevleri kontrol et, veee arada telef olan bir anne. Ne zaman ahaa işte kitap okumak için mükemmel bir zaman desem 2 sayfadan sonra göz kapaklarıma karşı koyamadım. Bu süreci her gün başka bir kitapla karşıma çıkan arkadaşlarıma içten içten gıcık olarak geçirdim :) 

Onur'un durumu antibiyotik tedavisinin ardından iyileşmeden devam etti 5 gün boyunca sürekli ateşliydi. Uykusuz geceler ve ertesi gün iş, sonraki gece Görkem'in kulak ağrısıyla ve devam eden uykusuz bitkin günlerin ardından hasta pili bitmiş bir ben. Daha yılın ilk yazısını yazıyorum ne ayıp değil mi? Peki hangi halde bir yandan burnumu siliyorum ve akan gözüm cabası, diğer yandan yazmaya çabalıyorum. Uzun süredir bu şekilde hasta olduğumu hatırlamıyorum. Nazar oldu nazar...
Ateşe, hastalığa iyi gelen birşey keşfettik. Kinetik kum, sürekli görüyordum ama evde bir de kum temizlemek istemediğim için almayı sürekli erteliyordum. Hediye gelince kum temizlemek farz oldu bana :) Eskiden hiç üşenmezdim. Aman yeter ki çocuklar oynasın, kirlensin derdim. Ne parmak boyası çıkarıyorum ne sulu boya tembel anne oldum ben :))

Hazır 2016'ya girişten bahsetmişken yıla farklı bir giriş yaptım. Yıllar sonra ilk defa yeni yıl kartı aldım hem de hepsi el emeği göz nuru. Buradan tekrar teşekkür etmiş olayım. Teşekkürler Sevgili Özlem, Serra ve Esra, iyi ki varsınız ve iyi ki tanımışım sizleri...
Ve yine yıllar sonra 2balık Esra sayesinde çoookk uzaklarda bulunan arkadaşlarımızla hediyeleşme fırsatı bulduk. Güzel, keyifli ve heyecanlı bir etkinlikti. Çok cici hediyelerim geldi. Paketi bile özenli ve mis gibi lavanta kokuluydu. Bambaşka duyguları yıllar sonra yeniden tattım. Bana kattıkların için çok çok teşekkür ederim Esracım. Seviliyorsun bilesin :)
Bu cici çocuk kitaplarını gönderen sevgili Banu'ya kucak dolusu sevgiler...

Okuma hallerimde dağıldı aslında 1-2 ay öncesine kadar okuduğum her kitabın bende bıraktıklarını yazıp, geri döndüğüm zaman o kitapları hatırlayabiliyordum. Balık hafızalı olduğum için hatırlamıyorum bu şekilde yapmazsam ne yapıyım böyle bir çare bulmuştum. 3-4 tane bitirdiğim kitap var hepsini bir araya toparlar yazarım belki kendimi toparlayamadım ki kitapları toplasam.. Aralık ayından kalma 2 tane yarım kitabım var aa ne ayıp :o Bunlardan bir tanesi büyük bir merakla başladığım "Kün" beni hayal kırıklığına uğratınca devam edemedim. Ama inadım inat bitireceğim. Belki  de sonunda beni utandıracak. Diğeri "Yavaş Ebeveynlik" aslında akıcı ama yazar kendi tecrübelerini anlatmış bu nedenle biraz sıkıcı geldi. Bizde de var anacım 2 çocuk bizde mi kitap yazalım. Psikolog olup hem de anne olunca tecrübeleri toplayıp kitap yazılıyor demek ki.. Onu da bitireceğim yorumum değişir mi bilmiyorum bitince... 

Kendim gibi yazıda bir hayli dağınık oldu farkındayım. Bu da nazar boncuğu olsun...
Herkese sağlıklı günler...

Sevgilerimle Ülkü... 
Devamını Oku »