Ben çocukken sonbaharın hüzünlü bir mevsim olduğunu bilmezdim. Çocukken mevsimlerin çok bir önemi yoktu ki zaten. Güneş açar oynardık, yağmur yağar kaçardık :) Zaten çocukların en büyük zevki nedir ki amacımız sınırsız hayal dünyamızla oyun oynamak, mevsimin değişmesi oyun kıyafetlerimizin inceliğini kalınlığını değiştirirdi sadece. 80'lerde çocuk olmak güzeldi yaa... Mahalle çocuklarıydık bizler o zamanlar apartmanda yaşayan çocuklara çok özenirdik. Belki de onlar da bize özeniyordu.
Yaz bitip sonbahar geldiğinde hem havalar daha erken kararırdı, hem de hava yağışlı veya soğuk olduğu için sokakta daha az oyun oynayabilirdik. Haliyle kışın habercisi olan bu mevsim bizim tarafımızdan çok da sevilmezdi. Annemin "ceketini giiiiyyyy üşüteceksin!!! Yeleğini giiiyyyy bak hasta olursun, kusarsıınnnn sonra midem bulanıyor deme bana" diye seslenişleri kulağımda çınlıyor. Niye önemsemez niye duymazlıktan gelip giymezmişim ki, çocuk aklı işte... Şu yaşımda çocuk aklının nasıl çalıştığını anlamak isterdim doğrusu. O zamanlar da keşke şunu anlayabilseydim; annem neden yazın ortasında ceketini giy demezdi de sonbaharın sinsi rüzgarlarına karşı şapkanı giy kulakların ağrır gece uyuyamazsın diye uyarırdı beni. Çünkü anneler bilir onlar evlatları için en doğru olan herşeyi bilir. Kutsal anne gücü diye bişey var yahu :)
Sonbaharda akşam üzerileri serttir. Bir yandan güneş batmak için veda eder, diğer taraftan poyraz esmeye başlar. Çocukluk işte "hayır üşümüyorum ben" derdik ama annemin direte direte giydirdiği o ceketlerin beni sıcacık sarıvermesi, hem vücudumuzu ısıtırdı hem de iyi ki annem var, iyi ki vermiş ceketimi diye düşünür yüreğimizi de ısıtırdı anne sevgisi, şefkati...
O ayazda oyun oynamak daha mı keyifliydi ne? Kızaran burnumuz ve buz tutan ellerimizle, odaların soğuğu kırılsın diye yakılan sobaların yanında alırdık soluğu. O ayaz çocuk bedenimizi o kadar hırpalamış olurdu ki sobanın yanına büzüşen kedi misali yorgunluktan uyur kalırdık. Uğraş ki kaldırasın sonra bizi :)) Ruhumuzu oyunla doyurduğumuz koca bir günün akşamında yemek yemeden uyuyakalmak hiç dokunmazdı bize...
İşte biz o zamanların ruhunu sokak oyunlarıyla doyuran, koca yürekli asi çocuklarıydık...
Sonbaharda akşam üzerileri serttir. Bir yandan güneş batmak için veda eder, diğer taraftan poyraz esmeye başlar. Çocukluk işte "hayır üşümüyorum ben" derdik ama annemin direte direte giydirdiği o ceketlerin beni sıcacık sarıvermesi, hem vücudumuzu ısıtırdı hem de iyi ki annem var, iyi ki vermiş ceketimi diye düşünür yüreğimizi de ısıtırdı anne sevgisi, şefkati...
O ayazda oyun oynamak daha mı keyifliydi ne? Kızaran burnumuz ve buz tutan ellerimizle, odaların soğuğu kırılsın diye yakılan sobaların yanında alırdık soluğu. O ayaz çocuk bedenimizi o kadar hırpalamış olurdu ki sobanın yanına büzüşen kedi misali yorgunluktan uyur kalırdık. Uğraş ki kaldırasın sonra bizi :)) Ruhumuzu oyunla doyurduğumuz koca bir günün akşamında yemek yemeden uyuyakalmak hiç dokunmazdı bize...
İşte biz o zamanların ruhunu sokak oyunlarıyla doyuran, koca yürekli asi çocuklarıydık...
şimdi de işte çocuklarına bol oyun olanağı sağla yaneee :)
YanıtlaSil...ruhumuzu oyunla doyurduğumuz...ne güzel söz ve ne anlamlı. Tam da hissettiğim duygu, yine anımsadım sayenizde o günleri. Sevgiler :)
YanıtlaSilAh, ne güzeldi o günler..
YanıtlaSilEski günlerin tadı bambaşka...
YanıtlaSilÇocukken sonbaharda en cok sevdiğim sey yapraklari biriktirip salincaktan atlamakti :)
YanıtlaSilçocukluğum geldi aklıma nasıl mutluyduk.. Dilerim bizlerin çocukları da doyasıya sokaklarda koşturabilsinler, oynayabilsinler..
YanıtlaSilÇocukluk ne güzeldi di mi?Ama ben sonbaharı oldum olası sevmişimdir :)
YanıtlaSilBir yazı bir de kar yağıyorsa kışı severdim, diğer mevsimlere dikkat etmemişim çocukken :)
YanıtlaSil