Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Tatil Dedikleri Minnacık Bir Molaydı

Koskoca bir kışı ardımızda bırakıp, hazır havalarda ısınma yolunda ilerlerken ee bizde 19 Mayıs tatilini birleştirelim bari dedik. 3 yıl önce çok samimi arkadaşım Hatay'a taşınmıştı. Bir türlü ziyaret etmek nasip olmamıştı. Fırsat bu fırsat deyip çarşamba akşamı başlayan kısa bir gezi planı yaptık. 

7 saatlik yolculuk boyunca sağolsun Onur hiç uyumadı. Uyumayan evlat bir annenin hayalleri nasıl gömülür onu gösterdi sağolsun. Güya elimdeki kitabı bitirecektim yol çok uzundu. Acaba ikinci kitabı da alsamıydım diye düşünmüştüm. Peki ne oldu? Belki 20 sayfa okuyabildim. Böhüü böhüüü ağlanacak durumda bir yolculuğun ardından nihayet Hatay'a vardık. Şengülüm canım arkadaşımla 2 yıldır görüşmüyorduk, anlatacak ne çok şey birikmiş. O kadar anlatmışız ki ikindi olmuş. Güneş batmaya yakın hemen attık kendimiz dışarı. 



Asi nehrinin şehrin içinden geçerken pek sakin haline tanıklık ettik. Koskoca Asi nehri su birikintisi gibi görünüyordu. Hemen yukarıda Asi nehri üzerindeki köprüden Onur Suşi ile yarış halindeykenki fotoğrafı görüyorsunuz. Suşi Şengül'ün köpeği yoksa çocuğu mu deseydim. O öyle seviyor onu. Çok tatlı bıdık bişey çocuklar çok iyi anlaştı. Ara sıra Onur burnuna dokunup hayvanı kızdırmasaydı aralarında daha iyi bir enerji olabilirdi. Tamam kabul Onur'un yoğun çabalarıyla Suşi'yi kızdırıp hırlattığı doğrudur. 
Antakya parkında bulunan geyiğin üzerinde fotoğraf çekmeden biz de geçmedik. Diğer fotoğrafları snap'e attığım için malesef yine ulaşamadım. Yaktın beni snap :) Büyük büyük ağaçlar var. Ağaçların sık ve heybetli olması dışında benim çok dikkatimi çeken bişey olmadı. Birkaç kaz, ördek, tavşan, bir tane de geyik vardı. Küçük bir hayvanat bahçesi gibi yapmaya çalışmışlar. Çok eski ve bakımsız görünüyordu açıkçası. Akşam üzeri Hatay'ın en meşhur ve eski künefecisi Kral Künefe'den bir künefe yemeden oralardan ayrılmadık tabiki de. Şerbetli tatlılarla aram çok iyi olmasa da künefenin yeri bir başkadır bende. Tereyağıyla künefenin lezzetinin birleşimi ve üzerine enfes bir dondurma yenilmez mi yani? :))
Rivayete göre Samandağ sahilinde buluşan Hz. Hızır ile Hz. Musa birlikte dağa çıkarlar. Tam bu noktaya geldiklerinde Hz. Musa elindeki asayı toprağa saplar ve eğilip su içer. Dönüp baktığında asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında ab-ı hayat suyundan can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılmaktadır. Ağacın gövde çapı 7,5 metre, çevresi 21 metre, yüksekliği ise 7 metredir. Dalları yaklaşık 1000m'lik alanı kaplamaktadır. Aslında bildiğimiz çınar ağacı ama böyle bir hikayesi varmış işte.
                                abı hayat çeşmesi hatay ile ilgili görsel sonucu                   
                               Ab-ı hayat suyundan lümsüzlük suyu)  bol bol içtik. Ölmeyiz artık... 

Defne yolu dik yokuşlu bir yol olduğundan hayli yorucu. Kaldırımını, sokak lambaları, oturakları hepsi kütüklerden ya da tahtadan yapılmış. Çok orjinal...


Malum Hatay deyince aklımıza ilk yemekleri geliyor. Birbirinden güzel mezeyle donatılıyor masalar. Acıyla aranız iyiyse bütün mezeleri seversiniz. Cevizli acılı ezme, patlıcan ezmeli meze, humus, zahter salatası, közlenmiş acı biberli süzme yoğurtlu meze enfesti. Yapılışlarını öğrendim basitmiş. Et yemeklerinin yanına yapılmalı itinayla tüketilmeli. 


Musa ağacının olduğu yerin biraz aşağısındaki bir lokantaya ait manzaradan bir kare bu da. Mis gibi dağ havası, yanında ağaçların serinliği, şırıl şırıl su sesi, hilesiz hurdasız yapılan leziz bir et, sohbet de cabası daha ne olsun.
Biz anadolu insanı ağaçta elma, kayısı, kiraz, şeftali, erik görmeye alışkın olunca, portakalı da meyve tezgahlarından başka yerde ağaçta görünce fotoğrafı çekilesi bir durum oluşuyor. 
Musa ağacının olduğu bölgede turistik bir mekan olduğu için bölge halkı bahçelerinde yetiştirdikleri ürünleri burada satarak gelir elde ediyor. Aynı zamanda hediyelik eşyalarda mevcut . Hatay'ın insanları esnafı da buna dahil çok sıcak kanlı. Asık surat göremezsiniz insanlar çok içten ve samimi. Esnafı çok neşeli ve her yerde et yemek mümkün. Halis muhlis dana eti var hile yapmadan helalinden de para kazanılabiliyor demekki. Bizim buralarda şiş yiyecek olsan arasına yağı basarlar. Orada bir tane bile yağ takmamışlar. Fiyatlar oldukça hesaplı. Kahvaltı kültürü oldukça yaygın. Hemen hemen her gittiğimizde yerde kahvaltı vardı. Aslında çok güzel yöresel kahvaltısı olan mekana gitmiştik. Hem manzarasını hem yöresel lezzetleri bir harikaydı. Bu aralar bi snap tutkusu başladı benim yiğenlerden bulaştı sanırım. O sebeple çoğu çektiğim fotoğraf orada kalmış hatta zaman aşımından yok olup gitmiş desem daha doğru olacak. 



Denize hasret büyüyünce çocuklar denizi görür görmez girmek istiyorlar. Zaten her ihtimale karşı mayolarını yanıma almıştım. Sezon açılmamış sahiller bomboş, deniz buz gibi. Ben girmedim girenlerin yalancısıyım. Onur hem girmek istedi. Hem çıkışta dondu. Sonrası zaten belli Onurla babası hasta... Eee mevsim geçişlerinde seyahate çıkarsan sonucuna katlanacaksın...
Eskiden ben çocukken bu yollarda giderken sık sık miden bulanırdı. 3 saatlik yolu dura dura 5 saatte giderdik. Yazık babam ne yedireceğini şaşırırdı. Çam ağacı gölgesinde karpuz peynir ekmek yerdik. Göksu manzarasıyla nostalji yapalım dedik. Hani hep derler ya nerde eski bayramlar diye. İşte tam da öyle hiç bir şeyin tadı eskiden olduğu gibi değil. Neyse konu bütünlüğünü bozmayalım. Vellhasılkelam cennet vatanımızın her bir köşesini gezmek, yeni yerler görmek lazım. Bu sadece yılın açılışı olsun. Sağlıklı günlerde çokça gezelim inşallah... 
Devamını Oku »

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Ve Dağlar Yankılandı - Khaled Hosseini


Yazarın ilk kitabı "Uçurtma Avcısı'nı" geçen yıl ocak ayında okumuştum. Bloğum yokmuş o zamanlar ki yazmamışım. Bitirdikten sonra günlerce etkisinden kurtulamamıştım. İkinci kitabı olan "Bin Muhteşem Güneş" i burada anlatmışım birazcık. Onu da çok beğenmiştim. Ve yazarın son kitabı uzun süredir aklımda takılı olan ruh halimin bir türlü okumaya hazır olmadığı "Ve Dağlar Yankılandı"'yı da iki hafta önce kadar bitirdim. Bu kadar ruh halimi hazırlamaya gerek var mıydı? İlk kitaplarıyla aynı dram yoğunluğunda mıydı? Çeşitli sorular kafamın içinde dolaşa dolaşa başladım okumaya. Yaklaşık 20 gün süründü elimde. Sürünmesini kitaba mal etmeyelim ben çok vakit bulamadım. Ya da bulmak istemedim aman ille doğrucu başımı olucam neyse ne işte! Sürüklemedi beni okumak istemedim...

Kapaktanda anlaşıldığı üzere iki kardeşin hikayesiyle başlıyor. Babaları onlara harika hikayeler anlatıyor. Hatta kitabın ilk başı babalarının anlattığı etkili bir hikayeyle başlıyor. Hikayede bir devden bahsediyor. Dev köylerine geliyor ve bir evi seçiyor. Devin seçtiği evdeki çocuklardan birisini deve vermek için seçim yapmak zorunda kalıyor anne-baba. Ya seçimini yapıp içlerinden birini verecek ya da sabahın ilk ışıklarıyla dev gelip, o ailenin bütün çocuklarını alıp götürecek. Devin götürdüğü çocukların hiç birisinden haber alınamıyor falan. Tamam kabul ediyorum bu aralar fazlaca çocuk kitabı okuduğum doğrudur. O nedenle devli hikayeleri gerçek gibi algılayıp keşke devin hikayesiyle devam etseydi kitap diye hayıflandığımı itiraf edeyim (yüzü kızaran mahçup bir ikon).

Kitabın girişi çok iyiydi yani ben çok etkilendim. Ama ondan sonra koptum desem değil. Hep en müsait olduğum zamanda okumaya çalıştım kopmadım da. Kafamın boş olduğu anları tercih ettim (öyle bir anım var mı ki acep?) Bir süre sonra kader iki kardeşin yollarını ayırıyor. Yolları ayrıldıktan sonra konu bütünlüğü bir süre daha devam ediyor. Ama ondan sonra kitabın ortalarına doğru farklı kişilerin ağzından devam ediyor anlatılmaya,  kişiler bana çok fazla geldi o onla evlendi onun torunu onun çocuğu derken herkesin çorbada tuzu var anlayacağınız. Sonunda da durağanlık devam ediyor. Açıkçası yazar bu kitabıyla beni hiç tatmin etmedi. Hatta okuyacak arkadaşlarımı da uyarıyorum aman diğer iki kitap gibi düşünüp de beklentinizi yüksek tutmayın. Sonra benim gibi sükut-u hayale uğrarsınız...
Keyifli bol kitaplı günler dilerim.
Sevgilerimle Ülkü... 
Devamını Oku »

10 Mayıs 2016 Salı

Bi Challenge De Benden Gelsin...

challenge ile ilgili görsel sonucu
1. Müzik listenizdeki ilk 10 şarkıyı paylaşın. Dinlerken nasıl hissediyorsunuz?
Klasik bi enlerim olmadı dönemsel olarak sevdiğim takıldığım şarkılar var elbet. Bu aralar takıldığım deli gibi dinlediğim 
*Beyaz ve Ayla Çelik'in "Bağdat" düeti (linkte vereyim dilerseniz tıklar dinlersiniz ;) Şarkının sözleri, kadının sesinin tınısı 10 numara, e bi de beyaz girince eğlenceli :)

*Burcu Biricik "Hayat Şarkısı" dizinin tanıtım müziği tek izlediğim dizi olan hayat şarkısının baş rol oyuncusunun kendi sesinden söylediği şarkı müthiş belki de değildir kıza hayranım çok tatlı :)


*Kalben "Haydi Söyle" diyor. Yıllar yıllar evvel ben çocukkene İbrahim Tatlıses'ten dinlediğimiz arabesk alt yapılı şarkıya Kalben farklı bir yorum getirmiş. Kalben kim mi? Ayol kim olacak Halil Sezai'nin dişi versiyonu  :))

*Kutsi ve Meral Kendir düeti "Söz Konusu Aşk" Kutsi'yi severim zaten bu kızın sesini de sevdim. Çok hoş olmuş. 


*Biraz da hareketlenmek için Sıla'dan "Aslan Gibi" klibi bi harika kıpır kıpır, içten, sıcacık, hareketli...


*İpek Açar "Afet Oldu Hasretin" rahmetli Kayahan'ın anısına yazılmış söylenmiş bir şarkı, duygusal, vefa dolu...


*Mabel Matiz "Sarışın" bu adamın tarzını da çok beğeniyorum.  


*Selami Şahin&Burcu Güneş düeti "Ben Bir Tek Kadın Sevdim" aşk şarkılarından

*Mehmet Erdem "Olur O Zaman" oluru gideri olanlardan dinleyin dinleyin iyi gelir ruha müzik ruhun gıdasıdır. Hem emek emek bağlantı yaptım hepsi için dinleyin derim siz bilirsiniz valla kaybeden siz olursunuz. Bunların hiç birisinin öncelik sırası yok ruh halime göre dinliyorum işte... 


2. Göbek adınız nedir? Sizin için önemini anlatabilir misiniz?
Eskiden miydi o göbek adı işi şimdilerde hiç duymaz olduk değil mi? Yok yok istemezdim de zaten ben çift ismi bile sevmeyenlerdenim ;)

3. Cüzdanınızda neler olduğunu bizimle paylaşın.
Oooo yok yok. Para, kartlar, benim ve çocukların kimliği, vesikalık fotoğraf, önemli taksidi olan fişler, garantisi olan dosyaya koymaya üşendiğim faturalar, kimlik fotokopilerimiz, vs.. hatırladıklarım bunlar...

İyiki çanta sorulmamış :)

4. Kim veya ne olmadan yaşayamazsınız? Neden?
"Kim" olmadan demeyeyim çünkü ölümünü ve yokluklarının acısını yaşadığım insanlar olmadan da yaşanabildiğini gördüm. Anne ve babasız yaşamak acıtıyor, üzüyor ama yaşıyorum işte. Çünkü benim de evlatlarım var. Allah sevdiklerimizi bizlere bağışlasın diyelim en iyisi... 
Nesne kısmı daha kolay çay/kahve ve kitaplarım olmadan yaşamak boş gibi sanki ;)

5. Koleksiyonunu yaptığınız herhangi bir şey var mı?
Küçükken peçete koleksiyonum vardı. Şimdilerde ne böyle bir merakım ne de koleksiyonum var. 

6. Evcil hayvan olarak ne beslemek isterdiniz?
Benim tüylü hayvanlarla aram pek iyi değildir. Evde falan besleyemem yani. Kuşlarım vardı kaçırdım defalarca, tavşanım vardı çok küçükken o da kaçtı. Benden kurtulan kurtulana şimdilerde evde ablamın Görkem'e 4. yaş gününde aldığı kaplumbağamız var. Almaz olaydı :/ 4-5 yaşlarında elinizden öper bir su kaplumbağamız var.

7. Yatarken ne giyersiniz?
Kesinlikle pijama. Gecelik kış için uygun değil zaten üşüyoruz yahu. Amma lakin yaz için pek ideal.

8. Sizi gülümseten bir şeyleri bizimle paylaşır mısınız?
Ben bu aralar Onur'un kurduğu enteresan cümlelere şaşırıp, gülüyorum. Oyuncaklarını topla diyorum. Kolunu göstererek "çok yorgunum kemiklerim ağrıyor" diyor sıpa :))

9. Hangi alanda iyi olmak isterdiniz?
İyi bir fotoğraf sanatçısı olmak isterdim. Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşip, fotoğraf sanatıyla uğraşmak kulağa çok hoş geliyor değil mi?

10. Bize biraz güçlü yönlerinizden bahseder misiniz?
Mükemmelliyetçi olmak zaman zaman zarar verse de öyleyim yapacak bişey yok. Bi de çok mütevaziyim onu atlamayayım. İnsanlarla iletişim kurmayı eğer istiyorsam iyi kıvırıyorum bu işi ;)

11. Biraz da zayıf yönlerinizden?
Annemi kaybettiğim günden beri anneli olan bütün muhabbetler duygulandırıyor beni. En zayıf olduğum başka konu evlatlarıma karşı sanırım. Hiç kıyamıyorum bücürlere...

12. İlk arabanız neydi? Peki ya şuan kullandığınız araç?
Lise ikideydim 90'lı yıllarda ilk arabam Doğan Slx'di. Hey gidi gençlik heyyyy.
Şimdiki arabamız beyaz bir Yaris, her ne kadar bagajı küçük diye eşim bana kızsa da seviyorum ben onu herşeyiyle :)

13. Favori şiiriniz ya da sizin için anlamı olan bir şiir var mı?
Şiirle hiç aram yoktur. 

14. Özel bir yeteneğiniz var mı?
Özel hımm hakikaten çok iddialı. Sanırım yok, bilemedim.

15. Favori mevsiminiz hangisi? Neden?
İlkbahar en favorim mevsimin. Ağaçlar çiçek açıp, kuşlar cıvıldaşıyor, doğa uyanıyor ya işte benim de ruhum tazeleniyor sanki :P

Aaa bitti mi şöyle iyiydik sorular çok keyifliydi. Teşekkürler Esracım beni de mimlediğin için. Kimleri mimlesem bilemedim. Keyifli bir challenge isteyen, vakti olan herkesler yapsın o vakit... 
Devamını Oku »

5 Mayıs 2016 Perşembe

Kelebekler Vadisi & Parkur & Piknik


Bütün kış avm avm dolaştıktan sonra şükürler olsun ki yer yer bulutlu ama çoğu zamanda güneşli bahar aylarına kavuştuk. Bulutların arkasına saklanan güneşi hiç umursamadan attık kendimi dışarı. Aslında bu yazı ne zaman olmalıydı hafta başında. Ev dahil bütün işler tepesine binmiş çalışan bir anne olarak ancak fırsat bulabildim. Olsun siz hafta başı niyetine okuyun :))








Efendim ilk durağımız kelebekler vadisi durak dediğime bakmayın zaten anlatacağım yerlerin hepsi aynı arazi içerisinde :)) Kelebekler en çok Görkem'in ilgisini çekti. Hepsini tek tek inceledi. Çok güzel dizayn etmişler. Adeta cennet gibi evet evet kuş cıvıltılarıyla cenneti andırsa da tropikal havanın oluşturduğu nem ve sıcaklıkla da cehennem sıcağını aratmıyordu. 




Girer girmez nefes aldırmayan sıcak Onur'u oldukça rahatsız etti. Atletle bile vıcık vıcık ter oldu çocuk. Tam öğle saatleriydi ama kelebeklerin hepsini saldıkları saatler o zamana denk gelince sıcak falan dinlemedik. Kelebekler uçuştukça Onur tedirgin oldu. Böcek gibi algıladı narin kanatlı kelebekleri çocum. 



















Tam bizimkilerin fotoğrafını çekeyim derken objektife giren kelebekler uçuş uçuş her yerdeydiler.
Manzarası içimizi açtı. Sular bir taraftan akıyor, kuşlar diğer taraftan cıvıldaşıyor. Ama ortalıkta kuş yoktu sanırım onlar efektti. Yani kuş cinsinden papağangiller ailesi vardı. O duyduğumuz güzel sesler de onlara ait değildi.Oldukça asabi olan papağanları da çekmeden geçemeyelim dedik. 
Kelebeğin larvalardan çıkmasını evre evre anlatmışlar. Çocuklar için oldukça ilgi çekiciydi. Görkem beni sıkıntıdan patlatıncaya kadar tüm evreleri tek tek inceledi. Her bir köşesini inceledi. Tabi her beğendiği yerin önünde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedi.
Kelebeklerin yanı sıra böcek köyü diye bir bölüm yapmışlar. Orada da böceklerin maketi vardı. Tarantula kardeş de vardı. Lakin kayalıkların arasından çıkıp bana poz vermeyi lütfetmediği için biz bu böcük kardeşlerle yetindik. 
Efendim bu kol niye böyle duruyor. Kelebekler konacakmış. Kuş mu onlar da konsun dediysem de tüm gezi boyunca nerdeyse böyle gezdi. Onur zaten her yerden çıkan kelebekler yüzünden babasının kucağından inmedi. Olan babaya oldu. Kan ter içinde kaldı adamcağız...
Vadiden eğlence parkuruna giderken renk renk laleleri inceledik. Haberleri yokmuş gibi çektik :))
Geçenlerde bahsini çokça duyduğum parkur bir iki haftadır aklımdaydı. Aha dedim görür görmez tam benim çocuklara göre. Parkuru görünce resmen çıldırdılar. Zaten çocukların içindeki enerjide babadan gelince hep birlikte çılgınlar gibi eğlendiler. Yaklaşık 2 saat boyunca kaç kere çıkıp indiklerini sayamadım. Ben o sırada fırsat fırsat bu fırsat deyip çoktan kitaba dalmışım ;)
Kimi zaman yorulan Onur bazen babasının kucağında çıksa da azimle emekle çıktı, zevkle kaydı. Görkem bu zirveye çıktı çıktı indi. Zamane çocuklarını artık öyle kıytırık parklar kaydıraklar kesmiyor. Bana bunlarla gelin belediyeler... 
İplerden tutunurken dil dışarıda olacak  çünkü mühim işler bunu gerektirir. Ama trip atmasa olmaz Allah bilir hangi tribin suratıydı bu :)))




Son olarak sıra geldi pikniğe. Ee artık bu yılın piknik sezonunu resmen açmış bulunmaktayız.Anneler babalar yiyecekleri hazırlarken. Herkes kendi yaş grubuyla takıldı. 

Ohh mis gibi yeşillere attık kendimizi hava soğuyana kadar kimse alamadı bizi oralardan. Toplar oynandı haftanın yorgunluğu itinayla çıkarıldı. Hafta içi evde bunalan çocuklar açık havaya doydu. Tüm doğa güzellikleriyle başka bir hafta sonunda buluşmak üzere sözleştik. 
Oynamaktan yorgun düşmüş çocuk topluluğunu görüyorsunuz burada ya da memnuniyetsiz çocuk topluluğu mu deseydim. Şimdiki çocukları mutlu edebilmek ne kadar zor değil mi?
Sağlıkları yerinde olsun da gerisi teferruat.
Sevgi ve sağlıkla kalın...
Devamını Oku »