Çocuklu Hayat

Çocuklu Hayat

3 Ocak 2020 Cuma

Birikmiş Kitap Yorumlarım

Selam 👋
Tembel öğrenciler gibiyim. Hayatın döngüsünde koşturmaktan okuduğum kitapları uzun süredir yazamadım. Hatta bu süre içerisinde telefonumu resetlemek zorunda kaldığım için kitaplarla ilgili aldığım notlar telefonumdaki diğer bilgiler gibi uçtu gitti. İnstagrama aldığım bazı notlar kaldı elimde sadece. Yıllar sonra kitap içeriklerini hatırlayamamaktansa şimdi aklımda kalanlarıyla yazmak daha karlı olacak sanırım 😉
Yazarı ilk kez okudum. Kitapta bir kalabalıktan sıyrılmış sakin sessiz sakin bir adaya sığınmış 4-5 karakterin geçmişindeki yaraları ve onları tamir etme çabası anlatılıyor. Bana hediye gelmişti, pembe dizi tadında bir kitap, aslında anlatımı akıcı ama anlatımda  bişeyi sevemedim sanırım lezzetsiz. Sanırım olayların akışının ve sonunun tahmin edilebilir olması ve bu yönde bitmesini sevmedim. Benim için bir daha okumayacağım bir yazar...
Kitabın kapağını açar açmaz heyecan başlıyor. Bismillah diyorsun. Sanırım bu Agatha Cristian farkı... Konusu isminden de anlaşılacağı üzere sırlarla dolu bir cinayet. Konunun ilerlemesi güzel, yazarın anlatımına zaten diyecek yok. Karakter isimleri yabancı olduğu ve kişi sayısı çok olduğu için kitabı okumak isteyenler ufak bir tavsiyem olacak. Küçük bir kağıda hangi ismin kim olduğunu yazmaları bir ayraç yapıp kitabın sonuna kadar taşımaları. Çünkü inanın yirmiye yakın karakter var ve sonuna kadar devam ediyor bu isimler. Özellikle kısa süreli okuma yapanlar için böyle yapmayınca karakterler unutuluyor. Genel olarak beğendim, keyifli ve sürükleyiciydi. 
Bu aralar türk yazarlar keşfetme peşindeyim. İşte okuyunca tadı damağımda kalan bir yazar Harun Candan. Dili öyle akıcı ki hangi sayfada olduğunuzu bile takip edemiyorsunuz, kelimeler akıp gidiyor. Genç bir adam çok erken yaşta anne babasını kaybettikten sonra İstanbul'a ilahiyat okumak için gider. Bir rüya görür ve gördüğü bu rüyanın manasını öğrenmek için Süleymaniye kütüphanesine gider. Süleymaniye camisinin avlusundaki şadırvanda namazını kılmak üzere abdest alırken, onu fotoğraflayan Gizem ile karşılaşır ve hayatında ilk kez aşık olur. Kısa bir arkadaşlıktan sonra Gizem ile yolları ayrılan kahramanımızın Gizem'i kalbinden söküp atamayışı onu okuldan uzaklaştırır. Zar zor bitirdiği okulun ardından bir köye imam olarak gider. Orada karşısına çıkanlar ise bambaşka bir boyuttadır. Bir gömü, bir şişko, bir lal ve bir cinayet... 
Okumaktan inanılmaz keyif aldığım Harun Candan'ın "Hayalnamesi" tabiki de okuduğum son kitabı olmayacak. 
Beyaz dişin annesi köpek, babası vahşi kurttur. Kitap, anne babasının vahşi yaşamdaki rollerini anlatarak verdikleri yaşam mücadelesini, avlanma ilkelerini ve vahşi doğanın kurallarını anlatarak başlıyor. Ortalarına doğru heyecan biraz düşse de sonunda ne olacak? Beyaz dişi nasıl bir son bekliyor diye düşünmeden edemiyorsunuz. İlk kez Jack london okudum. Vahşi bir kurdun hislerinin, beden dilindeki yansımasını bütün incelikleriyle anlatıp, bunu okuyucuya yansıtmasına hayran kaldım. Beyaz diş klasikleşmiş çocuk kitaplarının içinde yer alsa da bence çocuklar için dili ve konusu biraz ağır kaçıyor. 8. sınıflar için ideal desem daha doğru olur sanki. 

Hayatın tüm renklerini, insanların acımasızlığını, bir canlının doğup büyümesini ve iç güdüleriyle hayatı anlamlandırma sürecini, vahşi bir kurdun hayatını bile değiştiren tek şeyin sevgi olduğunu okuduğum başarılı bu romanı gönül rahatlığıyla herkese tavsiye ediyorum. 
Hani bi yiyecekte aklı kalan kişi için söylenen bir söz vardır ya. Aklımda duracağına midemde dursun diye. İşte kitabı bitirince bende de bu duygu oluştu. Yani aklımda kalmadı en azından okudum muradıma erdim 😁Gerek sosyal medyada gerekse  tüm kitapçılarda o kadar çok gördüm ki sürekli aklımın bir köşesini kurcalıyordu. Okusam mı okumasam mı içinde bildiklerim mi vardır derken. Sağolsun Semracım taa Ankaralardan kargoladı 😘 beğenirsen alırsın demişti.
Bana ek bir bilgi katmadı. Sadece unuttuğum bir kaç maddeyi hatırlamamda fayda sağladı. Bu demek değil ki iyi bir kitap değil. Ufacık bi dip not düşeyim bu  konuda hiç mütevazi olamıycam 😁 (sanki normalde çok mütevazi bir kişilikmişim gibi 🙈) Üniversite yıllarımdaki hocalarımı burdan bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Yıllar yıllar evvel burada yazan tüm kaliteli bilgileri bize verdikleri için minnettarım kendilerine 🙏 Sayelerinde çocuk eğitimindeki bütün doğru basamakları öğrenmişiz 😌 Kitabı okumayı düşünenler için kısacık bilgiler verecek olursam;
• Özellikle çocuklardaki sağ ve sol lobla ilgili ayrıntılı ve işe yarar bilgilere yer verilmiş,
• Her iki lobu da dengeli bir şekilde entegre edebilmek için hayata dair uygulamaya geçirilebilecek teknikler açıklanmış,
• Şema ve karikatürlerle anlatım daha anlaşılır ve yalın hale getirilmiş.
Herkese keyifli okumalar...
Hilda küçük çilli bir tavuk . Cesur ve kararlı birazda gözü kara desek daha doğru olur. En sevdiği yemek mısır gevreği olan Hilda en çok teyzesine gitmeyi ve itfaiye araçlarını seviyor. Ama Hilda'nın son zamanlarda istediği tek birşey var. Ne acaba? 

Biz Hilda'yı Onurla birlikte okumuştuk. Araya bir sürü kitap aldık. Zaman zaman biraz sıkıldı. Onun yaşına göre hikaye biraz uzatılmış geldi tabi. Azimli bir tavuk hikayesi okumak isterseniz size bu yolculukta Hilda seve seve eşlik eder. 

"Cesur olmak, korkmamak demek değildir. Korkmak ama yine de kaçmamaktır." 
Pınar Eğilmez ilk kez okuduğum bir yazar, tarzını biraz Melisa Kesmez'e benzettim biraz ki Kesmez'i çok sevdiğimi de belirteyim. Uçan tabutu okurken önce öykü kitabı gibi sandım. Bölümlerde okuduğum kişileri tam da başka başka kişiler gibi algılayacaktım ki ilerledikçe karakterlerin hikayelerinin birbirleriyle kesiştiğini farkettim. İşte bu kitaba bambaşka bir lezzet katmış. Yazarın cümleleri öyle yorucu olanlardan değil, çok tandık ve yalın, çerez gibi atıştırmalık tadında sıcacık bir kitap okumak isrerseniz Pınar Eğilmez'e bi şans verim derim ;)
Ayrı dünyalardan bir kadınla bir erkeğin ani ve zamansız karşılaşmasını ve giderek karmaşıklaşan bir hikayeyi, geçmişin derinliklerine dalarak, olaylara farklı bir bakış açısı geliştirebildiklerini Tarık Tufan'ın çok katmanlı kurgusuyla ve ustaca anlatımıyla sunduğu uyumsuzluğun, kapanmamış yaraların ve bir dizi hesaplaşmanın romanı "Düşerken"...

Kitapları okuduktan sonra yüzümde bir tebessüm ya da üzüntü yeter ki bir duygu bir iz bıraksın bende. İşte bana yine farklı duygular hissettiren fevkaladenin fevkinde lezzetli bir kitap daha kütüphanemde yerini aldı.

Sağlık ve huzurla kalın.
Devamını Oku »

5 Kasım 2019 Salı

Onur da Mini Mini Birlerden Olmuş

Koşun koşun millet evet evet koşa koşa bayatlamış bir haberi ballandıra ballandıra anlatmaya geldim. Neredeydin uzun zamandır diyenlere topluca cevap vermiş olayım. Kendimi aramaya gittim. Bulunca tamamen döneceğim :-) (Bu arada soran falan da yok nerde olduğumu :-))) Yokluğu farkedilmiş, seviliyormuş havası vereyim dedim :-D 

Evimizin minnağı, küçüğü, fındık kurdu da sonunda "esas okullu" oldu. Kendileri zaten çalışan anne çocuğu olduğundan mütevellit okul koridorlarıyla tanışalı 3 yıl kadar olduğu için "esas okullu" oldu diyorum. Körpem minicik bedeniyle okul yollarında yoruldu gide gele. Hayat çocuğum hayat herkese eşit şartlarda sunmuyor kendisini maalesef. Böyle okullu falan deyince doğduğu gün aklıma geliyor. Bebekliği geliyor aklıma savunmasızlığı, yumuk yumuk elleri, nohut kadar parmakları....

Zordur birinci sınıf annesi olmak. Kendini koruyabilecek mi? Kontrol edebilecek mi? İdare edebilecek mi? Ya büyük sınıflar merdivenden inerken itelerse, ya kayar düşerse, terli terli su içerse, üşüdüğünü farketmezse gibi gibi bir sürü soru kafamda gidip gelirken iki ayı geçirmişim. Şükürler olsun ki çok çok iyi bir öğretmenimiz var. Hani şu öğretmenlik mesleğine gönül vermiş, öğrencilerini kendi çocuğu gibi gören cinsinden sevgi ve şefkat dolu, mütevazi bir öğretmeni var. Allah razı olsun çok ilgili her türlü sorunla ilgilenen ve çözmeye çalışan. Adam gibi adam işte yahu :-) Allah da onu iyilerle karşılaştırsın. 

Gel gelelim okuma yazma işlerine. İlk hafta ödevlere isyanla başladı. Ağlama krizleri hiç eksik olmadı. Elim yoruluyor, uykum geliyor, çok yorgunum deyip ödev yapmak istemiyordu. Peki o zaman öğretmenine yapmak istemediğini yarın kendin söylersin dediğimde de sakinleşip gelip paşa paşa ödevini yapıyordu. İki ayın sonunda sorumluluğunu daha iyi biliyor. Ödevlerini erkenden yapıp, geriye kalan vakti kaliteli değerlendirme peşinde. Zaman zaman arıza çıkarmayı da eksik etmiyor tabi. Aman maşallah deyin de ayarı kaçmasın ;-)

Annelerin işi her zaman her yerde zor. Genel olarak annelik müessesi zor zaten. Eee her zahmetin bir de güzelliği var elbet. Zor olmasına zor çokça da sabır gerektiriyor elbet. Amma lakin onların o minicik elleriyle sarılışı, içime dolan o sıcacık duygunun beni sarmalaması, tarifi olmayan evlat kokusunu ciğerlerime çekince ne zorluk geliyor aklıma ne de beni çileden çıkardıkları an. İşte annelik böyle manyak bir duygu ahbabım :-) 
Amaaaa şimdi babanın hakkını yiyemeyeceğim. Okulların açılmasıyla tempolu bir dönem başladı. Sabah büyüğü ben okula bırakıyorum küçüğü babası. Büyük okulda yiyip içiyor. Küçüğü öğleyin babası alıyor. Eve götürüyor, yemek ısıtıyor, yedirip içirip tekrar okula bırakıyor. İkindin 3 gibi tekrar alıp, abisi okuldan çıkıncaya kadar küçükle ilgileniyor. Allah'tan o serbest çalışıyor da bu tempoda çocuklar madur olmadı. Anne - baba olmak meşakkatli iş üstadım. Her iki tarafta bu sorumluluk için hazırsa ancak öyle çocuk yapılmalı ki yoğun temponun içinde boğulmadan ayakta kalmayı başarabilmeli. Ne zaman yorulsam, ya da çocukların dağınıklıklarından şikayet edecek olsam dağıtabilecek kadar sağlıklı çocuklarım olduğu için yaradana şükrediyorum. Şükürler olsun onları bize veren Allah'a, şükürler olsun ki bana bu kutsal bu yüce bu eşsiz duyguyu tattıran yaradana... Herkesin evladıyla birlikte Allah bizim evlatlarımızı da tüm kötülüklerden korusun... 
Devamını Oku »

3 Mayıs 2019 Cuma

Çocukluğuma Özlem...

Selam!
Sanırım yaş aldıkça eskiye daha bir özlem duyuyorum. Artık çoğu zaman kendi çocukluk anılarım geliyor çocuklarımı büyütürken. Belki sizlerde de öyle oluyordur. O kadar minik şeyler beni çocukluğuma götürüyor ki anlatsam gülersiniz. Film şeridi gibi adete o anda gözümün önüne o sahne geliyor, çocukluğum bana göz kırpıyor geçmişin kapısından...

En basiti dün akşam salata yapıyorum. Malum ben çocuklardan sonra varıyorum eve aslında atıştırıyorlar ama yine de acıkıyorlar işte. Yemekler bir taraftan ısınırken diğer taraftan da salata yapma derdine giriyorum. Çocukluğumda salatasız soframız olmazdı. Rahmetli babam çok severdi. Ahh ahh nur içinde yatsın çocukluğumun biricik kahramanı ♥  Neyse efenim marul doğruyordum salataya benim minik geldi. "Annee bi tane marul alabilirmiyim?" dedi. Al tabi çocuğum dedim. İşte tamda o an kısa bi süreliğine maziye dalıverdim...

Bir akşam üzeri güneş tam da batmak üzere, dışarıdan evlerine giden koyun sürülerinin meleme sesleri geliyor, boyunlarına takılan çan sürüden ayrılmadan evlerinin yolunu tutturuyor onlara. Çocuklarına seslenen komşular, tamda akşam ezanı okunmak üzere, karşı komşu sütçü Ayşe abla ahırdan yeni çıkmış. Annem yeni sağılan sütü alma telaşında elinde süt kovası karşı komşuya geçiyor. Traktörlerin arkasındaki römorklarda tarladan dönen kadın ameleler, kiminin ağzında sakız cak cak çiğnemekte, kimisi cebine doldurduğu ayçekirdeğini çıtlamakta, diğerlerinin de ağzı boş durmuyor onlar da lak lak derdinde... Traktörün arkasından bir toz kalkıyor ki sormayın gitsin. 

Babam bahçedeki havuza dinamodan su doldurmuş, vanayı açmış, sulama arklarıyla sebzeleri suluyor. Bir yandan da taze taze mis gibi sevgi kokan emek kokan yeşilliklerden biçiyor. Sesleniyor ablama "şunlardan bi salata yapın da yiyelim"  annem söyleniyor bıktırdı babanın bu salataları... İşte tam o sırada evin küçük kızı yani bendeniz pıtı pıtı geliyorum. Ablamın emek  emek yıkadığı yeşilliklerden aşırıp, ağzıma atıyorum. Alıyım mı dediğimde Allah var o da al derdi bana hep...

Tıpkı benim oğullarıma yaptığım gibi iştahları varken yesinler. Açlıklarını pekiştirsinler. Anılarında salata yapan bir anne olsun, gelip aradan yeşilliklerini aşırdığı... 

Yine geçenlerde kek yapıyorum benimkilere. Kulakları çınlasın ablamda çok yapardı bana. Şimdi düşününce şekerle yumurtanın karıştığı o iğrenç çiğ karışım çocukken ne leziz gelirdi. Mikserin çırpıcı ayaklarını verirdi ablam onları yalardım o da yetmezdi karıştırma kasesinin kenarını parmağımla sıyırırdım. Ne severdim o pişmemiş kek karışımını o şekilde yemeye... Şimdi benim bıdıklar ne zaman kek yapsam yanımda bitiyor. "Anne nolur kasede kalanı ben yiyeyim, bi kaşık ağzıma versen" modunda bekleşiyorlar. Onlar benden bunu isterken o sırada çocuk Ülkü maziden el sallıyor bana...

Ablam telaş içinde misafirleri gelecek hazırlık yapma derdinde, bir yandan susamlı simit yuvarlak fırında pişmekte, diğer tarafta keki çırpıyor kalıba dökecek, "daha evlerin tozunu alıcam oyalama beni" diye bağırıyor bana, iki ayağı bir papuca girmiş durumda :) Bense hala kek kasesini parmaklama derdinde... Her ne olursa olsun bütün çirkefliğimi yapıp, o kaseyi parmağımla temizlemeden bu işten vazgeçmiyorum :) 

İşte böyle, çocuk olmak gibisi yok. Keşke çocuklarımda benim yaşayabildiğim kadar güzel bir çocukluk yaşayabilseydi. Mahalle kültürüyle, insanların yardımlaştığı, biribirini kolladığı, çocukların özgürce oynadığı bir sokakta oynayıp, çocukluklarını doyasıya yaşayabilselerdi... 
Ahh çocukluğum seni çok özlüyorum ne güzel yaşamışım seni ♥♥♥
Devamını Oku »

9 Nisan 2019 Salı

Bizden Haberler...

Tozu dumana katan kum fırtınalı bir sabah ve ardından ince ince nazlı nazlı yağan yağmurlu bir gün... İnsanoğlunun ruh haliyle ne kadar benziyor aslında, hani içinde fırtınalar kopar öfkelensen de üzülsen de ardından gelen gözyaşı ve durulur ortalık ferahlarsın hiç bişey olmamış gibi devam edersin hayata... Bazen o kadar çok şey yazmak istiyorum ki lafın dokuz boğum olduğunu hatırlıyor ve dokuzuncu boğumda takılıp, kalıyor bazı kelimelerim... Kırgınlıklarımı, sevinçlerimi, duygularımı olduğu gibi kim kırılacak kim darılacak demeden yazacağım bi mecra yok sanırım. Aslında son zamanlarda yazdıklarımı farklı yerlere pay ettim alanına göre. Oğullarıma bazı duygusal anılar yazıyorum sadece onların okuyabileceği özel bir deftere. Kitap yorumlarımı da kısa ve öz şekilde hem instagrama, hem aldığım sitenin kitap yorumlarına hem de 1000kitap sitesindeki profilimde paylaşıyorum. Baya bi dağılınca unutuyorum burayı ya da bloğuma yazacağım şeyler öyle baştan savma kelimelerle olmamalı diye buraya yazmaya değer görmüyorum. Oysa burası benim özel alanım günlük şeklinde bile yapabilirim. Herşeyde olduğu gibi ince eleyip sık dokumak buraya da yansıyor. Keşke hayata bakışımda da daha duyarsız, daha beklentisiz, daha bi rahat ve vurdumduymaz olabilseydim... Belki daha az yıpranır daha az üzülürdüm.
Son zamanlarda Görkemle fazlaca çatışıp, çatıştığımız kadar da anlaşabiliyoruz. Sanırım bu ergenlik süreci en çok beni yıpratacak :( Kayınvalidemin bi sözü vardır zaman zaman kendime telkinde bulunuyorum. "Çocuk bu çocuk eğer her dediğinizi yapsın istiyorsanız çocuk yapacağınıza robot alsaydınız" demişti bi keresinde. Haklı evet çok haklı...Onun da bi kişiliği var ve birey olarak kendini kabullendirme çabasında ergenlik de zor anacım çocuklar ne yapsın. Uyarıcılar çok hangi tehlikeden koruyacağımızı şaşırmış vaziyette ergen annesi olmak da çok zor... Bu süreçte kendime çokça sabır diliyor gıyabımda tüm ergen annelerine başarılar diliyorum :)
Bugün bi duygusalım. Geçtiğimiz hafta sonu yiğenimin sözü vardı. O bizim ailemizin ilk kız çocuğu, ilk nazlısı, ilk cadısı, ilk "canım kendimi", ilk hem cinsim, ilk prensesi... Aynı ilçede yaşamamıza rağmen ya haftada bir yada 2-3 haftada bir görüşüyoruz. Ne biliyim belki de yakınımda olduğunu bilmek rahatlatıyordu beni. Evlenip gurbet ellere gideceğini düşünmek üzüyor beni, tamam evet çok mutlu olsun sevdiceğiyle ama gel gör ki onunla eskisi kadar sık görüşüp muhabbet edemeyeceğimizi bilmek üzüyor işte... Yiğen dediğin evlat muadilidir benim nazarımda...
Onur'da kendine göre bunalımlarda pıtırcığım, minnağım, küçüğüm 3 yıldır aynı kreşe gitmekten ve aynı şeyleri yapmaktan isyanlarda, okul hayatına daha başlamadan bıkmak üzere :( 7yaşına girdi minnak :) Bazen yine eski arızalara bağlayacak oluyor. "aaa sen büyüdün artık 7 yaşındakiler böyle yapmaz diyorum" ucundan kıyısından dönüyoruz krizlerin :)

Ne zamandır buralara yazmamışım hele kitapları hiç not etmemişim. Bi ara okuduklarımı da yazarsam tastamam olur buralar. Efenim işte bir bizden haberler köşesinin daha sonuna geldik. Bir dahaki bizden haberler köşesine değin esenkalın :D
Devamını Oku »

6 Şubat 2019 Çarşamba

O Zaman İkinci Döneme Merhaba!

Yağmurlu bir günden herkeslere selam!
Günler ne kadar çabuk geçiyor. Aslında bu yazıyı hafta başında yazacaktım ohooo ben haftanın hızına yetişene kadar ortalanmış bile :) Biraz benim delikanlıdan bahsetmek istiyorum ne zamandır yazmamışım hiç onunla ilgili bişeyler. Bu sene 5. sınıf oldu kendileri, en ortaokullusundan hani şu saçına başına özen gösterdiği, fönsüz çıkılmayan dönemden bahsediyorum :) İlk dönem baya zorlu geçti. Dersler falan ağır gelmedi. Elhamdülillah birinci sınıftan beri beni ders konusunda hiç üzmedi. Ödevlerini yapan, sorumluluklarını yerine getiren, başarılı bir çocuk oldu hep. İlk çocuk olmasından mütevellit, malesef ki benim de mükemmelliyetçi yapımdan dolayı hem de alanım gereği onun psikomotor, duygusal, bilişsel, sosyal gelişimlerine tam destek vermeye çalıştım. Yapabileceği işler için onu hep yüreklendirdim. Özgüveni yüksek olsun diye kendisini ifade edebilmesine fırsatlar verdim. Sen küçüksün, çocuksun yapamazsın diye bebek gibi büyütmedim. Böyle anlatınca da kendimi övüyormuş gibi geldi :) Asıl amacım o değil de bu konu da birinci dönem çok kızdığım noktalar oldu. Birazdan anlatacağım konulara giriş niteliğinde olması açısından anlatıyorum bunları... 

Dönem başlarında sınıf başkanı seçiliyor ya. Oğlum ne yapacaksın boşver kim susturursa sustursun sınıfı sen ders öncesi kitaplarını incele derse adapte ol diyorum yok efendim liderlik onun ruhunda varmış :)) (senin liderlik ruhunu yesinler) Neyse bizimki oy farkıyla başkan seçilmişti. Sınıf öğretmeni bunun bazı davranışlarını ukalalık olarak algılamış, bizimkini darbe yaparak başkanlıktan indirmiş. Yeniden sınıf oylaması yapmadan kendi istediği bir öğrenciyi sınıf başkanı yapmış. Çocuk işte bizimkisi baya bi üzüldü bu konuya. Her gün eve sesin kısık geliyordun iyi oldu biraz dinlenirsin dediysem de kar etmedi. Tenefüslerde kamu oyu araştırması yapıp, yeni başkandan memnun olmayan kişilerden imza toplamış :) Bunu duyan sınıf öğretmeni iyice kızmış Görkem'e bu arada sınıf öğretmeninin branşı da sosyal bilgiler yani demokrasi kavramını öğretip uygulaması gereken kişi. Bunu duyunca ben bıyık altından güldüm tabi Görkem'e çaktırmadan çünkü gerçekten yaptığı davranış çok hoşuma gitmişti. Bundan şu sonuca varmıştım kendi adıma bu zamana kadar olan emeklerim boşa gitmemişti, doğru yoldaydım. Demek ki hakkını aramayı ve adaletin nasıl sağlanması gerektiğini doğru aşılamışım. Üstüne üstlük öğretmen bunun gibi Görkem'in davranışlarını biriktirmiş bunun üstüne bir de sözlü notuna 20 vermiş. Yazılısı 98 olan çocuğa sözlü notu olarak 20 vermek de yeni eğitim sisteminin bir parçası heralde :/ tabi ki de değil sadece eğitimcilikten nasibini almamış çocukla çocuk olan, egosunu tatmin etmek isteyen kişiler maalesef ki öğretmen olarak görev yapmakta ve genç nesli bu şekilde olumsuz etkilemektedir (sözüm meclisten dışarı). Neymiş efendim Görkem'in farklı bir cevap verme tarzı varmış. Eee ne yapayım sizin beklediğiniz gibi sorgulayamayan, ensesine vur lokmasını al bir çocuk yetiştiremediysem suç benim mi? Tabi ki de o 20'yi notla tehdit etmek için vermiş, sonra düzeltti. Bu daha da çirkin öğretmensen kendi sözünü dinletmeyi, kendini saydırmayı, otorite kurmayı bileceksin ya da mesleki yetersizliğini çocukların psikolojisini olumsuz etkileyip bir tür mobing yaparak kapatmayacaksın. Şimdi anlatınca yine sinirlendim. 

Neyse bu da Görkem'in anısı olarak burada kalsın istedim. Baya çabaladılar bir kaç öğretmen çocuğun derslerini düşürmek için ama benim oğlanın inadı ve hırsı anasına çekmiş olacak ki yılmadı. Onlara inat okul 3.'sü oldu :)) Gurur duydum... Umarım ikinci dönem bu çirkinlikleri yeniden yaşamayız. Herkes için huzurlu, başarılı bir dönem olsun inşallah. Allah, evlatlarımızı vicdanlı merhametli insanlarla karşılaştırın... (çok çok amin) 

Teşekkürler iyi günler... 
Devamını Oku »

21 Ocak 2019 Pazartesi

Okuduğum Son Kitaplar

Taze taze fırından yeni çıkmış bir kitap buram buram Sarah Jio kokuyor. Ne demek istediğimi onun kitaplarına aşina olanlar daha iyi anlar. Yazar tarzından yine ödün vermemiş. Geçmiş ve gelecek arasındaki iki farklı hikayeyi aynı anda anlatarak ikisini ortak noktada birleştirmiş. Konusuna gelecek olursak savaş zamanında nazilerin yahudilere uyguladığı zulümden işkenceden hayatları dağılan fransız bir ailenin yaşadıkları acı dolu günleri anlatıyor. Anne ve çocuk varsa bir kitapta bir de işkence varsa yüreğim kaldırmıyor artık hatta kitabın bi yerinde çok fazla üzülünce bırakıp bi kaç gün elime bile alamadım. Aslında olayları çok fazla içselleştirmesem daha keyifli olabilir de ahh ucunda anne - çocuk bağı olmasa... Neyse efenim özetle ben sevdim okumak isteyenlere gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

“Hayatta en önemli şeylerin sevgi, minnettarlık ve bağışlama olduğunu düşündüğümü söylemek istiyorum. Sevgi, çünkü sevgi olmadan hayat nedir ki? Minnettarlık, çünkü annem bana her zaman minnet dolu olmamı öğretti ve de teşekkür ederim dediğinde bu karşımdakini de mutlu eder. Ve bağışlama, çünkü hayat öfkeli olmak için çok kısa ve göz kamaştırıcı...” 

"Bir kaç seanslığına gittiğim bir terapist "Affetmek bir hediyedir," demişti. Hem affedilen hem kendiniz için. Ama hiç kimse hazır olmadıkça hediye veremez."  
Nermin Yıldırım bu kez garip bir evin hemşirelerin "abla" hastaların "misafir" başhekimin "baba" diye anlandırıldığı, her geçen gün daha katı kurallarla yönetilen tuhaf bir akıl hastanesinin kapılarını aralıyor. Biri ev sahibi diğeri misafir, biri genç diğeri yaşlı, biri geçmişle yaşayan diğeri geleceğe bakan, Esin ve Rikkat'ten hareketle, içeridekilerin ve dışarıdakilerin, tek tek çıldırmaktan vazgeçip topluca delirenlerin buruk, muzip ve herşeye rağmen umut dolu hikayesini anlatıyor. 

Bir de şöyle bi  durum var Rikkat'in yıllar önce vefat eden annesinin ruhu, Rikkat'in evine yerleşmiştir. Annesi sanki hiç ölmemiş gibi çekirdek çitlemeleri, sohbetleri, annesine serzenişleri hepsi başka bir soluk katmış. 

Misafir, normalini yitirmiş, çokça incinmiş, bolca incitmiş bir dünyada, kırılmış hayallerin, ertelenmiş sevgilerin, hakkıyla yaşanamamış ömürlerin ortasında, kendine yer arayanların romanı... Nermin Yıldırım, sızının ve şifanın hikayesini, o derin anlatımıyla, incelikle, şefkatle dokuyor. 

Bazıları belki böyle dolambaçlı cümleleri sevmez. Ben Nermin Yıldırım'ın zekice kurulmuş, hatta bazı cümlelerini bir kaç defa okuyarak sindirmeyi seviyorum. Ama benim favorim hala "unutma dersleri" bilesiniz :) 

"Hayat sırayla giydiğimiz bir hırkaysa bile, başkasının çıkardığı, üstümüze bol geliyor. Bizden evvelkilerin tecrübelerini şıkır şıkır kuşanamıyoruz, herkes kendi ateşinde pişmek istiyor."

"İnsan tek başına delirmiyor. Bu yolda ona yardım edecek birileri mutlaka çıkıyor."

"Canı çok yanan ve acısını kahkahalara saklayan gerçek insanlar gibi. Kahkahayla gözyaşlarını birbirine nasıl da benzediğini öğrenmek zorunda kalmış bütün zavallılar gibi. Gülüyoruz. İçimizdekini kimse bilmesin istemiyoruz. Herkesten saklıyoruz bazen kendimizden bile..."

"Annem ağır ağır başını çevirip yüzüme bakıyor. Rüzgarda titreyen kan kırmızısı bir gelinciğe benzeyen o güzelim ağzıyla usulca gülümsüyor." 
(Tüm anneler hep böyle güzel gülümsemez mi zaten) 

"Neticede bir akıl hastanesine ekseriya, aklını alemin nizamına uyduran ip inceliği yerden kopunca savrulup kaybolanlar gelir." 

"Gitmeyi beceremeyenlerin, becerenlere bilenmesinin, paylarına düşen hayatın hıncını onlardan almak istemesini adil olmadığını anlayınca, affettim onu."
Adalet yirmi dokuz yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz öylesine yaşayıp gitmektedir. Ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene dek...

Hastalığı için kendini suçlayan Adalet, hayatını didik didik ederek, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu bulmaya çabalar. Bu uğurda çıktığı yolda kendisiyle de, içinde yaşadığı ülkeyle de yeniden tanışacaktır. 

Nermin Yıldırım'ın kendine has üslubuyla, kelimelerle yaptığı cambazlığı seviyorum. Ama seferki kitabı son 100 sayfaya kadar çok sıkıcıydı. Olaylar olabildiğince yavaş ilerlediği ve fazlaca uzatıldığı için sıkılarak okudum. Yok yok daha da Nermin Yıldırım okumayayım doz aşımı oldu bende :) Yalnız sonuna doğru hem iyi toparlamış hem de yine ondan beklenen şaşırtıcı tahminlerin dışında bir son hazırlamış. Ne demiş atalar yiğidi öldür hakkını yeme :)

"Babalar bunu hep yapar. Bir gün ansızın ölürler ve siz elinizdeki hatıralarla idare etmek zorunda kalırsınız."

"Konuşmanın alışmak, alışmanın da sevmek gibi yan etkileri oluyor. Ama siz insanlar da ne kolay alışıyorsunuz be. Yabancılara bile... Hatta hep yabancılara. Sonra aslında hiç gelmemiş birilerinin gidişine üzülerek geçiyor hayatınız."

"Aşık değildim fakat olabilme ihtimalime çiçeklenmiştim."

"Yaşamak, düşmekle kalkamak arasında geçirdiğimiz korkulu, ümitli, telaşlı zamanın adı. Düşüp düşüp kalkma sanatı."
"Şeker Portakalı'ndaki Zeze büyüyüp ergenlik çağına geliyor. Zeze yine afacan bir o kadarda duygusal... Evlatlık olarak bir aileye veriliyor ve orada kendini hep mutsuz hissediyor. Esasında bu da duygu dolu bir kitap ama sanırım ben doğru zamanda okumadım. Bitsin artık diye diye okudum sonlarına doğru zamanda okumadım. Bitsin artık diye diye okudum sonlarına doğru ne yalan söyleyeyim :/ 

"Unutmakla bağışlamak arasında ne fark var? Bağışlarken kişi herşeyi unutuyor Ama yalnızca unutmakla, pek çok kez insan yeniden anımsamaya başlıyor."
Juliet’in de her çocuk gibi kendine has endişeleri var. Tedirgin ve kaygılı hissettiğinde tırnaklarını yeme davranışı ve tensel kaşıntıları başlıyor. Kitabın aldığı pek çok ödül var. Bir tanesi de çocuk edebiyatı aile terapistleri ödülü... Esasında çocukların içlerinde yaşadığı kaygılarını ve onları mutsuz eden olaylarla baş etme yollarını gösteriyor gibi olsa da bunu asla öğüt veriyor niteliğinde yapmaması hoşuma gitti. Diğer türlüsü çok göze batıyor ve rahatsız ediyor.

Aslında çocuklara davranış biçimiyle ilgili de bazı konulara değiniyor. Juliet ailenin büyük çocuğu kız kardeşi Ophelia ise küçük, ablasına göre daha rahat ve sorumsuz olduğu için ailesinin bazı konuların çözümünde Juliet’e yüklenmesi bunu dışardan gözlemlemek bizim evdeki adaleti sağlama çabalarıma bir yenisini kattı. Her ne kadar “Endişe Ağacı” ile geç tanışsam da bağrınıza basılası, ara sıra açıp endişe ağacının dallarına endişelerini bırakmak için çok keyifli bir kitap. Hatta bundan böyle çocuklara hediye etmek için yeni bir kitap daha buldum diyebilirim.

"Bir şeyin sihirli olmaması, içinde sihir barındırmadığı anlamına gelmez." 
Geçenlerde akşamın erken saatlerinde elimdeki kitap bitince bi afalladım. Yeni kitaba başlamak için geç, uyumak için erken bi saat diye düşünürken, daha önce okumadığım kitapları toplu halde rafa yerleştirmiştim. Oturdum kitaplığın önüne ruh halime uygun bi kitap arıyorum, sayfalarını karıştırıyorum tek tek bütün kitapların biraz göz atıyorum falan falan (hem çok keyif alıyorum kitapları karıştırırken hem de çok dinleniyorum) Ruh halimde şöyle; kimseyle sohbet etmek istemiyorum, mutsuz değilim ama sessizim, yağmur yağamamış bir havada parçalı bulut gibiyim.

"Manyak Anne" kitabı bi çekilişten çıktı öylesine bi şansımı deneyeyim demiştim. Kitapçıda görsem sırada okuyacak bir çok kitap varken bu kitabı satın almam diye düşünürdüm. Herkesin kendi annelik macerasını anlattığı kitaplardan çok hoşlanmıyorum. Herkesin macerası kendine sonuçta :)) Şebnem Seçkiner'i bloggerlar arasında en dobra dobra olanlardan biri olduğu için takip ediyorum. Deli dolu, matrak bir kadın kitabını da öyle olduğu gibi kendinden uzaklaşmadan yazmış, anneliğini ve evliliğini de öyle ifade etmiş. Neyse o gün akşam bi baktım 40. sayfaya gelmişim. Bir günde okudum bitti, evliliklerde karşılaşılan ve çocuklarla yaşanılan sorunlarda yalnız olmadığımı bilmek iyi geldi sanırım.

"Baştan bunu kabul etmen lazım ki kusursuz anne olmak mümkün değil! Mükemmeli oynarız bazen ama asla mükemmel olamayız. Kusurlarını seveceksin, onlarla barışacaksın, tam sevdiğini zannederken yaptığın hata yüzünden kendinden nefret edeceksin. Her şey çocuğunun yüzüne baktığında geride kalacak, dünyanın en mutlu insanı olacaksın."

Uzun süredir yazamadım kitapları, şimdi yazayım yarın yazayım derken giderek birikti. Neyseki daha fazla biriktirmeden yettim. Aman şöyle çok memnunum kendimden keşke hep bu hızda okuyabilsem. Maşallah deyin. Kitap okuma hızım düşerse sizden bilirim haberiniz ola :D 
Devamını Oku »